TMO Genel Müdürlüğü APK Uzmanı / 2003 - Ankara
(Bu sayfa en son 17
Haziran
2006 tarihinde güncellenmiştir.)
Sözle
söyleneceklerin en âlâsı şiirle anlatılır.
Ama şiir güç ve uzun süren bir iştir. Duygu baskısı altında insanın can
evine kıyan
bir hasret, uzun zaman gönülde yatar ve pırlanta haline gelir.
Halikarnas Balıkçısı - Mavi
Sürgün, 8. Basım, Ağustos/1993, 30. sh.
İlk şiir
denememi 1965 yılında Ünye İnönü İlkokulu IV. Sınıf'ta derste iken ani
bir kararla kaleme almıştım.
Öğretmenim Leman Korkmaz Hanımefendi bu şiiri yazdığımı fark etmiş ve
okumamı istemişti.
Herkeste beğeni kazanan bu dizelerin o anda yazıldığına kimseyi inandıramamıştım.
|
Korkma sevdalanmaktan, yaşa sonuna dek,
aksın aşk kırmızısı,
umut mavisi,
ölüm karası,
tutku yeşili...
Aksın ki, doğsun şiirler; her saat başı yeni, yakıcı, vurucu, başdöndüren,
gönül
çelen,
akıl alan, yürek burkan, bıçak kesen, öfke söken, umut çakan...
Şiirler yağsın
başımıza gökten,
damla damla, sulu sepken, dolu dolu, lâpâ lâpâ, bardaktan boşanırcasına
sert, çisil çisil yumuşak... Şiirler çaksın gürültüyle,
şiirler düşsün mor alevli, şiirler ebemkuşağı,
şiirler günebakan...
Şiirler toplansın yağmur yüklü başımızın üstünde...
Buket UZUNER - Şairler Şehri, 2. Basım, Haziran/1994, Sh. 56 - 57.
BİRİCİK EŞİME ...
14
Şubat 2001 Sevgililer Günü'nde her yıl olduğu gibi
eşimi
hatırlamamam mümkün olamazdı. Bu yıl da bir buket çiçeği aşağıdaki
dizelerle
süslemek istedim. Geçen ömür vuslat gibi sevgiyle dolmuştu mâzimin
coşkusuna...
SEVGİLİLER GÜNÜNDE...
Bulut kümesi sessizliğinde mevsim sabahı.
Yudumlanır duygular kadehte,
Geride tek bir damla, akar maziye... anlamsız!
Sevgi yumağı içtenliğinde ömrün baharı.
Kucaklaşır anılar albümde,
Ufka bakan bir çift göz, dalar ummana... yalansız!
Renk cümbüşü açmazında rüya tufanı.
Konuşur sevgililer gizlerde,
Kalbi saran sıcaklık, dolar sineye... kuşkusuz!
Gülsü buket sarımında aşk yuvası.
Yol alır ümitler düşlerde,
Gönülde muhabbet, açar kanadın... büyüsüz!
Verandada uzanan sen, sevgili eşim...
Olsun şiirlerle dizeler, bu gecende metresim!
M. Ufuk MİSTEPE
14.02.2001/Çarşamba
Ankara/15:30
17 Ağustos 1999 Gölcük
Depremi'nin derin izlerini Bolu'da yaşayarak hissetmiş
ve bu müthiş sarsıntıyı zihinlerde kalıcı kılabilmek amacıyla aşağıdaki
dizeleri kaleme almıştım.
DEPREM İKLİMİNDE ...
Ruhları sarsan keder, felâkete mi haber?
Rehavet çöken ızdırâba soluk mudur sesler?
Suskunluğunda sensiz, gaflet uykusunda esefler ..!
Yer yer ürperirken canhıraş sesler geceden geceye ...
Battı diyorlar ama, vuslat yine doğacak,
Bir meçhûl an ki karşımıza çıkacak!
Anladım Sen’den gayri herşey aldatan serâp!
Karanlığı delerken çığlıklar yine perdeden perdeye ...
Herkes uykuda halâ, emel derin bir umman,
Uyan ve kendine gel! Akıp gidiyor zaman,
Derken gelmeden ecel! Mümkünse erken davran!
Noktalansın bu hayat, ölüm gelse de pençeden pençeye ...
Lûtf u gazabı birleştiren bir hercümerç ki çok kanlı ..
Tûfanla yok olan milletten daha buhranlı.
Harâbolan dünyada yere göğe sığmayan delikanlı
Çileyle başbaşa, sonsuza uçan her serçeden serçeye ...
Ey hayâllerde halâ parıldayan manâlar;
Bu kara yalnızlıkta bir yığın ızdırâb var ...
Yerle göğün raksında geceyi yutan canavar!..
Bedbinlik, ümîdsizlik sarmış tenleri inceden inceye ...
Ve beklenen mutluluk ölümün verâsında ...
Ruhların beklediği zirve ufkun rüyâsında.
17 Ağustos’lar gözyaşı, hüzün vurmasında.
Tam vuslat deminde ışığım saçılır, hüzmeden hüzmeye ...
Sarsılıyor her an gönül kubbesi şimdi;
Ruhlara uğursuzluk sindi, sanki belâ indi.
Elimde ümîd kâsem kıpkızıl kanla doldu,
Gör ki ateş düştüğü yeri yakar, dualar sîneden sîneye ...
Alnını yere koyup, inlesin inananlar;
Gönlünde Rahman’ı duyup, ağlasın uyananlar..!
Gece koyulaşsa da bugün, önünde saf duranlar
Ay uykuya dalıp giderken, ezanlar cepheden cepheye ...
M. Ufuk MİSTEPE
02.09.1999/BOLU
MAVİ ÇERÇEVEMİZ
.Mutluluğu yudumsayan
İki çift yaşlı göz düşle bir çerçeveden bakan...
Lirik bir şiir sadece Damlacım bu akan,
Bir kelebeğin narin kanadında uzanan.
Öpeceğiz bugün gene çerçevemizden bizi
Mavi düşlerimizde gülümseyen...
Fantezilerdeki beni, benim olmayan seni göreceğiz...
Gönlümüzde esen rüzgârlara bak, geçen bulutsu...
Bembeyaz köpüklerle saçılan dudaklara!
Ufukta çizgi gibi uçuşan aylara.
Hayallerle yükseldik buluşmak için bulutlara.
Beni boş kalmış dizlerinde, sevgine sığınırken
Uzattığım gökkuşağı, yakamozlarda ara...
Mazimizde örülen sevgiyse, kanayan bir yara...
Sen, çerçevelerde çiçekler açtıran,
Tek sevgisin yüreciğimde..
Başka balkonlarda açan çiçekler miyiz ki?
Bir araya gelemeyecek kadar salıverilen rüzgârda...
Niye olamadık biz göğüs ve nefes gibi
Her yıl yeniden kavuşan mavi çerçevelerde?
Aylar neden böylesine koşar gibi?
Neden her üşüyüşümde, sarılışlarda sevgin
Lâpa lâpa yağıyor bakışlarıma?
Geçen günlerin izlerini aradım kumsalımızda.
Doğa, sahil ve biz; güzü bekliyoruz.
Çerçevemiz, aşka susamış bir sevgili gibi,
Ağlıyor biteviye damlacıklarda.
Oysa kelebekler yağmurda uçamazlar ki!
Sırılsıklam olalım yağmur ve terden Mavi Gecem...
Sevgili olalım bu pastel çerçevemizde...
Kendimizden geçercesine...
Gözlerimde aylardır ışıltılı, silinmeyen
Bir sen varsın masum kelebeğim...
Kendi bedenimi okşuyorum düşlerimde,
Tenindeki temasını Pınarımın, öpmek niyetine.
Ben ki, her güzün bir yaş daha genç,
Her bakışta delicesine âşık oldum sana.
Bilirim kalbini vermezsin kimseye,
İçinde görürler sevgimi diye...
Açılırsa çerçeveler sevgiyle,
Saçılır öpücükler ufuklardan biteviye...
21.10.2003/Ankara
Gönlü Müşfik Hemşehrilerim,
Geçen yıl Hekimoğlu İbrahim’i bu yıl da Kel Bekir’in anılarını aktarmak nasip
oldu bu Ünzile âşığı kardeşinize… Duygusallığım depreşti…
Bir gözümden Hekimoğlu, diğerinden Kel Bekir’in anıları damladı teker teker..
tutamadım; sanki Cevizderesi’nden Dereboğazı’na doğru akan seller
bu haksızlığa direnenlerin gözyaşlarıydı… Okumanız için Ünye ve Zile Makaleleri’ne
özenle yerleştirdim anıları. Yorumsuz aktardım bilinenleri. Bir tatil gününün verdiği
rehavet içerisinde slow bir müzik eşliğinde renksi dizelere aktarmaya çalıştım
bu duygularımı. Sizleri de bu duygu seline davet ediyorum,
yüreciklerinizde kıpırdayan ya da kıpırdayacak olan…Aynalı Martiniyle Hekimoğlu İbrahim
(Fotoğrafın 1961 yılında Amerika'dan gönderildiği söylenmektedir.)
26 Nisan 1913 gecesi 8 saat süren bir çarpışmada Yassıtaş Köyü'nde vurularak öldürülmüştür.ÜNZİLE DÜŞLERİNDE
KEL BEKİR VE HEKİMOĞLU DESTANIAynalı Martin’den selâm Anadolu yiğidine,
Karadeniz martı uçmalarındayken masmavi yeşilliklerinde
Kelsi Kireçli tepeleri, yağan mavzer saçmalarını okşardı avuç avuç
Her biri Ünzile’yi kucaklayan gönül ateşinde kavrulmuş leblebi taneleri gibiydi…Fındık bahçelerinin sessizliğinden Zile bağlarına koşan umutlar
Kader mahkûmlarını da sarmıştı yiğidin harmanlandığı Ünzile’de
Kel Bekir ağırlamıştı bağ sofrasında Hekimoğlu İbrahim’i
Mavzer ve Aynalı Martin erkeksi çatılmışlardı haksızlığa karşı kiraz diplerinde
Bir gözümden Kel Bekir, diğerinden Hekimo İbrahim A damladı süzülerek
Ünye – Fatsa arasından tuzlumsu tadında yiğit terlemişliği taşındı Dereboğazı’na
Taştı.. taştı.. sel oldu Karadini bağlarında, ezilmişliğin gözyaşlarında damla damla…At iziyle it izinin tozu dumana katıp karıştırdığı meydanda
Eşkıya ve yiğidin izini kim sürüp, kim bilecek?
Fındık ocakları ve ceviz ağacı diplerinde demlenen umutlar
Sadece düşen yaprakların güzelliğinde buldu gerçek dostluğu, kalleşlikten uzak…
İpek Yolu’nu süsleyen kervansı anıların dom dom kurşunuyla gürlediği bulutlardaki ses
Zile Kalesi’nden Ünye Kalesi’ne uzanan özgürlük düşlerinin heybetindeki selâmıydı…Akkuş ormanlarından Karagöl Yaylası’na, Sivriçal’dan Hüseyin Gazi’ye
Umutların yeşerdiği toprakları sardı türküsü Hekimoğlu Kel Bekir’in
Biri meşhur Kanlı Dut’a bağlandı çocuksu güzelliğinde,
Diğeri martininin yanına uzandı fındık ve çalı diplerinde yorgun…
Gülümseyen gözlerindeki yaşlar şu an gözlerimden akan damlacıklardı sanki
Destansı gönüllere Ünye ve Zile’den selâm
Selâm ey kayaların oğulları, Ünzile düşlerinden sizlere selâm…M. Ufuk MİSTEPE
Ankara – 18.06.2005 13:16 Cumartesi
Hekimo İbraam AKel Bekir'in Zile Hapishanesi'nde
Ayaklarından Zincirli Bir Fotoğrafı
Hekimo İbraam A
DOST,
onunla birlikteyken gerçekten olduğun gibi görünebileceğin,
ruhunun tüm gizliliklerini ona anlatabileceğin biridir.
Onunla beraberken kendini korumana gerek yoktur.
Jean Jacques Rousseau - Bütün Dünya Dergisi, 2001/08,
92. sh.
Şöyle diyor Ruskin : "Kendimize
dost seçeceğiz.
En iyilerini seçmek istiyoruz, ama nerede bulacağız o dostları?
Kaç kişiyi tanıyoruz? Her istediğimizle
tanışabilir miyiz?
Talihimiz yâr olursa, uzaktan görebiliriz büyük bir şairi, sesini
duyabilirsek ne devlet...
Filhakika seçiş hürriyetimizin hudutsuz olduğu tek dünya : kitaplar
dünyası."
Cemil Meriç - Bu
Ülke, 9. Baskı, İst./1998, 106-107. sh.
UFKÎ BİR RASTLANTI...
Tükenmişlik bir yaşam biçimiyse eğer ?
Bil ki tükenmişim yalnızlığımda...
Uzatırken bakışlarımı derinliklerine çirkefin
Çıkıverir bir cevher kokuşmuş benliklerden
Derken çağrışan vezinler ufkun girdabında...
Bir ışıltı yükseldi ümitsizliğe salınmışken!
Esintilerde uçuşan duygularım kabardı sonsuzlukta.
Tuzlayabilir miydim hançerlediği bağrı çetin mısraların..
Er geç güllerin saçılacağı dost bakışlarda?
Gizemli koylara çekti kürk mantoya sarılıvermiş mısralar,
Çıplak sessizliğindeki çakıl taşlarını kıpırdattı birden.
Kalemim Borges’in ellerinde titremeye başladı yeniden!
Tâ ki dost bilip tutamadığım o çerçevesiz manâlarda...
M. Ufuk MİSTEPE
26.09.2000/Salı - Ankara - 14:30
Dışına, içindeki olanları aktaran bir dost,
yeryüzünün en sevgili
hazinelerinden biridir.
Muhammed BOZDAĞ - Ruhsal Zekâ (SQ), 7. Basım, Ocak/2002, 276.sh.
Yeşilin
Gizemli Büyüsünde Uçuşan Düşler Resim Okutmanı - Ressam Aynur AYDINLI / 2006 |
YEŞİLİMSİ MAVİLER
Doğanın yeşiliyle kucaklaşan Önce koklamış mavi
ezgilerini Düşlerine dalmış
enginlerin M. Ufuk MİSTEPE |
?NİRELKİLSRET NISIM
ADNIKRAF
Epettına –
33:31/3002.11.52
!Ralnasni ıdyasamlo ?Etseb ad ay miser rib nıdyım rapay ?Acrallıy nıdyım raşok ednişep navnu rib ?Nıdyım ralrızah ısatsap ünüg muğod rib ad ay Adnısışrak ıralakşab peh edlah o Nınığıtşarğu niçi nimtat unoge idnek ?Nısım adnıkraf
!Aynüd rübö ıdyasamlo ?Niçi hallA taker rib nıdyım ralık ?Acrallıy nıdyım raşok ednişep kiliyi ?Etemluz acnub nıdyım rınaltak ad ay Alyudumu aynüd etö peh edlah o Nınığıdamyık anınac ,piderbas anırhak niğelef ?Nısım adnıkraf
|
!Telada ıdyasamlo ?Iyamlo lezüg ,nignez nıdyım ramu ?Acrallıy nıdyım raşok ednişep kültsürüd ?Nidyim relkeb eyid ldA âY mı’hallA ad ay Nığıdamalub adaynüd ub edlah o Nınığıdnalluk nüçnirelleme idnek ;itelada ?Nısım adnıkraf
!Srıh ıdyasamlo ?Nirelikvem ev makam anışab nidyim reçeg ?Enirelidnefeyeb nıdyım raça kete ,repö le ?Inıralıpak reş nıdyım rırıdnışa ad ay Niğidemede edle elnücüg kelib edlah o Nunuğudlo kıfanüm rib nedepsag aczıskah ; ıralnavnu ?Nısım adnıkraf
|
ASKERLİK HÂTIRALARIM ...
Askerliğimi Tuzla Piyade Okulu'nda
yaptığım yıllarda
eşime olan hasretimi şu mısralar ile dile getirmiş ve ona olan özlemimi
her ay askerden firar etmek suretiyle göstermeye çalışmıştım.
CANDAN Sanki yıllar seni benden Alıyormuş uzaklara. Limelenmiş can evim, İşte gör mahzun, kara. Hayat sensiz kör bir âlem, Âşıkım canım sana ...!
M.Ufuk MİSTEPE |
. Seni düşümde gördüm dün gece. Adın dudaklarımda Saliha'm. Lüle lüle saçların oynarken, İsterdim bir bûse dudaklarından. Hülyâlarım tatlı bakışındı, Akardı sevgin gönlüme o an. Meğer benimki candan da öte, Aşkına cânım kurban.
M.Ufuk MİSTEPE |
FARKLI OLMAK
Şiirde
farklı
bir kalıbı deneme isteği duymuştum o gün.
İlk mısra bir harf ile başlayacak ve sonraki mısralar birer
birer artacaktı.
Daha sonra Çan Eğrisi düzeninde mısralar yeniden azalacaktı.
Deneme pek başarılı ve kolay olmadı doğrusu ..!
ÇAN EĞRİSİ | ||||
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 23 22 21 20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1 |
O Ve Ene. İşte, Çağın Gizemi... Varlığa Sesleniş! Sonsuzluk Çığlıkları !!! Ölümsüzlüğe Uçabilmişken Aydınlıklarda Bekleyenlerden, Zulmetlerdeyken Yetinmişliklerde Şairleşenlerdeniz. Ümitvarlılaşabilen Cansiperâneliklerde, Girişimciliğimizdeki Kadirşinasçılığımızın Hissikablelvukularında Duyuverebilecek miydik ki Bismillâhirrahmanirrahim? Alacakaranlığında mıydık, Maverâünnehirlerimizin? Bilinmezleşebildiğini Anlayabilmekte miydik? Düşüncesizliklerden Yakamozlaşılabilen Yansıtmalardaydık. Uçurtmalarımızın Düşüncelerimizi Renklendirmesi, Ufuklarımızda Süzülebilmek Esinliğinde Uçabilmesi Rüyâ mıydı? Serzeniş Yalan mı? Güller, Yaşam Arzu. Düş Mü O? |
O Ve Ene İşte Çağın Gizemi Varlığa Sesleniş Sonsuzluk Çığlıkları !!! Ölümsüzlüğe Uçabilmişken Aydınlıklarda Bekleyenlerden Zulmetlerdeyken Yetinmişliklerde Şairleşenlerdeniz. Ümitvarlılaşabilen Cansiperâneliklerde Girişimciliğimizdeki Kadirşinasçılığımızın Hissikablelvukularında Duyuverebilecek miydik ki Bismillâhirrahmanirrahim? Alacakaranlığında mıydık, Maverâünnehirlerimizin? Bilinmezleşebildiğini Anlayabilmekte miydik Düşüncesizliklerden Yakamozlaşılabilen Yansıtmalardaydık. Uçurtmalarımızın Düşüncelerimizi Renklendirmesi Ufuklarımızda Süzülebilmek Esinliğinde Uçabilmesi Rüyâ mıydı Serzeniş Yalan mı Güller Yaşam Arzu Düş Mü O? |
O Ve Ene. İşte, Çağın Gizemi... Varlığa Sesleniş! Sonsuzluk Çığlıkları !!! Ölümsüzlüğe Uçabilmişken Aydınlıklarda Bekleyenlerden, Zulmetlerdeyken Yetinmişliklerde Şairleşenlerdeniz. Ümitvarlılaşabilen Cansiperâneliklerde, Girişimciliğimizdeki Kadirşinasçılığımızın Hissikablelvukularında Duyuverebilecek miydik ki Bismillâhirrahmanirrahim? Alacakaranlığında mıydık, Maverâünnehirlerimizin? Bilinmezleşebildiğini Anlayabilmekte miydik? Düşüncesizliklerden Yakamozlaşılabilen Yansıtmalardaydık. Uçurtmalarımızın Düşüncelerimizi Renklendirmesi, Ufuklarımızda Süzülebilmek Esinliğinde Uçabilmesi Rüyâ mıydı? Serzeniş Yalan mı? Güller, Yaşam Arzu. Düş Mü O? |
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 23 22 21 20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1 |
Ene : Ben, Serzeniş
: Sitem, Gizem : Sır, Zulmet : Karanlık, Hissikablelvuku : Önsezi |
Bazı
dostluklar sevgi ve çile üzerine kurulur.
Bir ipekböceği kozası gibi örülür bu sevgi yumağı kalplerde ...
Ama bilinmeyen bir güç mutluluğa ket vurur daima ve yumak dağılmaya yüz
tutar zamanla.
Sebebi nedir bilinmez? Kısa olur mutluluklar !
Aşağıdaki şiirim de bir serzeniştir bilinmezlikler koyunda bekleşen
sevgilere ..
UNUTULUR SANMA !
Kaldırılamayan çok şey var! Örneğin ağır bir yük, Hele, zorla dimağını ... Dostluğu kaldırabildim mi, diye sor kendine. Yoksa vefasızlıkta mı takıldın? Bilinmezmiş sanma! 1 |
Silinemeyen çok şey var! Örneğin acı bir hâtıra, Hele, zorla geçmişini ... Mesajları silebildim mi, diye sor kendine. Yoksa tedbirsizlikte mi takıldın? Küçülmedin sanma! 7 |
Çıkarılamayan çok şey var! Örneğin inatçı bir leke, Hele, zorla düşlerini ... Gözden çıkarabildim mi, diye sor kendine. Yoksa düşüncesizlikte mi takıldın? Duygusuzum sanma! 2 |
Yapıştırılamayan çok şey var! Örneğin kırık bir kalp, Hele, zorla buz parçalarını ... Elimde tutabildim mi, diye sor kendine. Yoksa sevgisizlikte mi takıldın? Kimsesizim sanma! 8 |
Söylenemeyen çok şey var! Örneğin gizemli bir sır, Hele, zorla belleğini ... Sırdaş olabildim mi, diye sor kendine. Yoksa mutsuzlukta mı takıldın? Sevgisizim sanma! 3 |
Vazgeçilemeyen çok şey var! Örneğin dostça bir sevgi, Hele, zorla aşklarını ... Terkedebildim mi, diye sor kendine. Yoksa yalnızlıkta mı takıldın? Korkmadığını sanma! 9 |
Yazılamayan çok şey var! Örneğin görülen bir düş, Hele, zorla bakışlarını ... Gülücüklere boğabildim mi, diye sor kendine. Yoksa nostaljide mi takıldın? İlgisizim sanma! 4 |
Öğrenilecek çok şey var! Örneğin kadınsı bir duygu, Hele, zorla sevdalarını ... İnatla susabildim mi, diye sor kendine. Yoksa suskunlukta mı takıldın? Çıkmazdayım sanma! 10 |
Sevilemeyen çok şey var! Örneğin aldatan bir dost, Hele, zorla düşüncelerini ... Yalnızlığı paylaşabildim mi, diye sor kendine. Yoksa aldatılmışlıkta mı takıldın? Suçsuzum sanma! 5 |
Anlayamadığın çok şey var! Örneğin ruhanî bir sevgi, Hele, zorla âfakını ... Sevgiyi anlayabildim mi, diye sor kendine. Yoksa bedensellikte mi takıldın? Anladın sanma! 11 |
Çekilemeyen çok şey var! Örneğin anlamsız bir dünya, Hele, zorla gözyaşlarını ... Sevgiyi yaşatabildim mi, diye sor kendine. Yoksa arkadaşlıkta mı takıldın? Bulurum sanma! 6 |
Unutulamayan çok şey var! Örneğin yaşanmış bir anı, Hele, zorlayıver mâzini ... Özlemle öpebildim mi, diye sor kendine. Yoksa pişmanlıkta mı takıldın? Unutulur sanma! 12 |
M.Ufuk MİSTEPE
06.06.2001/11:33
Ankara - TMO
Bazen söylemek
isteyip de söyleyemediklerimiz, bakıp da göremediklerimiz vardır.
Anlatamadığım bu duyguların yelkenlerini, nazım deryasında tatlı bir
esintiyle uçurayım dedim ..
VAR YA?
Duygular
Gizem Dünyası’nda
Tutulmuşken aynasına sihrin
Gidiverir aşk girdabında semaya ..
Ve heyhat!
Bakıp da güzelliği görememek var ya?
Erdemler
Ufkun ötesinde
Vurulmuşken prangasına zehrin
Yanıverir el yordamında devaya ..
Ey vuslat!
Gezip de esenliği bulamamak var ya?
Yârenler
Dost meclisinde
Sarılmışken gergefine cehlin
Dönüverir her bakışında cefaya ..
Ah türap!
Bilip de dostluğu kuramamak var ya?
Sevgiler
Kuş yuvasında
Serilmişken sinesine yârin
Dalıverir kalp atışında rüyaya ..
Oy dilşad!
Sevip de okşamayı bilememek var ya?
İnançlar
Yaşam selinde
Açılmışken kalesine ilmin
Uçuverir bir şükürde Hûda’ya ..
Hû ya Rab!
Edip de yeminliği tutamamak var ya?
Sezgiler
Sevgi yumağında
Tutunmuşken örtüsüne bezmin
Giriverir şuh teninde zinaya ..
Of şenaat!
Görüp de çirkinliği diyememek var ya?
Şiirler
Umut uçuşunda
Dizilmişken âfakına ümidin
Dönüverir her dizesinde verâya ..
Ya sehap!
Yazıp da edayı tadamamak var ya?
Ankara/19.10.2000
Heyhat
: Yazık;
Vuslat : Kavuşma; Gergef
: Nakış gergisi; Cehil :
Bilmezlik; Türap : Toprak; Şuh : Oynak; Dilşad :
Gönlü şen, Sevinçli;
Bezm : İçki meclisi; Şenaat
: Rezalet, Kötülük; Sehap :
Bulut; Eda : Biçim, Şive; Verâ :
Arka, Geri, Öte, Arka taraf; Âfak
: Ufuklar.
İNCİR AĞACI
Müzisyenler
içerisinde hayatımı en derinden etkileyen sanatçı
Barış
Manço olmuştur.
Onun beste ve güfteleriyle anılarım
bir anlam
kazanmıştı.
Dut Ağacı şiiri de sanki
nostalji âleminde doğduğum şehrin sokaklarını
anlatıyordu.
Gözyaşı seli içerisinde uyarladığım dizeleri mahallemin sakinlerine
ithaf ettim.
İNCİR
AĞACI
Bu Pazar, doğup büyüdüğüm Ünye’min
Orta Mahalle sokaklarında dolaştım.
Çocukluğumu yeniden yaşamak istiyordum o an...
Yaşadığım şimdiki zaman olmasaydı diye düşündüm!
Keşke bugün, dünküler gibi kalsaymış ...
Şu sağdaki üç katlı tuğla kırmızısı ev
İhsan ve Meryem Teyzeler’indi galiba?
Evet evet, Paylon Teyzeler’inki daha soldaydı ..
Agavni Nine’ninkinin yanındaki yeşillik mi?
Top oynayıp, kelebek tuttuğumuz çimenlik tepeydi orası.
Ya kilise bahçesi?
Mektep ve taş duvarları nerdeler?
Kimler yıktı, kimler süpürdü o kalıntıları, o güzelim anıları bizden?
Birden Cemal Amca’yı gördüm!
Yine o incir ağacının altında oturuyordu.
Koştum paltosuna sarıldım.
Önce Kopuk dedi, sonra paltosuna sardı beni soluklarcasına.
Ve pencerede Mahmut Amca’nın sımsıcak bakışlarında
Çocukluğumu yeniden yaşamaya başlamıştım ...
Tam karşımızdaki yokuşa bitişik sıvalı evin
İkinci katında otururlardı Ayşe Abla’lar.
Anılar Ortaokul duvarlarında şekillenir,
Bahar melteminin esintisi duyulurdu bahçelerde.
Mahalleli kızlar düşlerde çoktan uçmayı beklerken
Eskisi gibi mi Ünye? diye sordum Fatma’ya.
Eskisi gibi, ... dedi mazinin suskunluğunda.
Biraz ekonomik sorunlar varmış, o kadar.
Olsun, sorunlu olmak bile yakışmıştır memleketime ...
Zaten ne yakışmazdı ki ?
İlâhi Galip Amca, Hafız Teyze’min yadigârı,
Nüfus Müdürlüğü’nden emekli de oluvermiş.
Tüm vakti, kardeşi mecnûn ile geçerdi (Allah rahmet eylesin).
Son üç seceremizi ve bütün sülâlemizi ezbere bilir
Ve bize de saydırırdı sırasıyla çocukluğumuzda.
Halâ hatırlıyor musun diye sorardı?
Hiç unutamamıştım ki ...
Bilekten bağlı naylon ayakkabılar giyerdim.
Nedense pek derin bir iz bıraktı derimde bu beyaz sandaletler?
Gezerken, rahmetli kardeşim Emin’in ağabeysi İsmail
Çamlıca sigarasını uzatmıştı dudaklarıma kilise bahçesinde.
Ne gururlanmıştım ya Rabbi?
Nasıl da çekmiştim ciğerlerime derinden
Yıllarca hayallerim lise duvarlarının dumanlarında islenmişti.
Oysa Sami ve Muharrem benden daha bir tecrübeliydiler ...
Şimdi kimbilir hangi eller yakıyordur sigaralarını
Mahmure Teyze’nin köşesine dayanmışken evinin?
Gülhiz Abla’nın penceresi altında söz vermiştim oysa.
Hep mâzide kaldı dedi Sıtkı Amca derinden ve içinden...
Yıkılmadık ev bırakmamışlardı mahallede!!!
Evlerle beraber bahçeler de yok olmuştu!!!
Bir şu incir ağacı kaldı (!)
Onu da kesmeseler bari?
Adire Teyze’den önce Sevim Teyze’ler otururdu az yukarımızda.
Birden Leon Amca, Garbis Abi ve Mari Abla’nın silueti beliriverdi...
Sahi Günal Abla’yı da düşlerdin değil mi Dünya’sının sessizliğinde?
Hadi söyle, çık; kalp gözüyle, gönül sesiyle pat pat söyle
Şu incir ağacını kesmesinler de!!!Aslında dizinde derman olsa ağaca çıkar da inmezdi Asiye Teyze’m..
Ama gençler ne güne duruyordu ki?
Baktı ki olmayacak
Söz verdi Yusuf Ağabey mahalleliye,
İncir ağacını kestirmeyeceğine.
Dünü bilmeden bugünü yaşamanın bedeli öylesine ağırdı ki
Yarını bugünden kurtarmak için hayatının önemli bu sözünü verdi.
İlâhi Hasan Ağabey seni unuttuk mu sandın?
Keşaplı Sokağın vefakâr delikanlısı, civanmerdi.
Nar ağacının dibindeki çamur yalağı gülücüklerle seni anmakta
Az mı can eriği koparmıştı can evimizden, bahçelerimizden?
Mehmet Amca’nın hâtırası kaldı mahalleliye yeşil malikâneden
Yoksa çocukluğu yeniden yaşatmaya mı başlamıştım?
Çeşme başında annem, Emine Teyze, Feride ve Meral Ablalar.
Yontabilir miydi elinde keseriyle maziyi Sait Amca’m?
Temel Amca dingilini kırabilir miydi Çakır Tepe’nin?
Kim kökünü kazıyabilirdi fındık bahçelerimizin?
Halâ tadımsamaktayken salatalarını Meryem Teyze’min ...
Yamadan inerken aşağıya sessiz, anladım ki geçen bir ömürmüş.
Ve karda merdivenle kayan sokak, Zekiye Teyze’lerde nihayet bulacak ...
Medeniyet, seni affedecek miyiz sandın, yıktıklarınla burada?
Zamanı geri getirebilmekten âciz, bakarken karanlıkta ...
Kalabuzu’nu bile çok gören, martı uçmalarında insanlığa!
Yaşatırken hasreti, yaşamadan sahilinde ömrümün ...
Kaldır yeniden, kaldır ki mâkus talihim yeniden gülsün
Mazim Çamlığın kucağına gülümseyişlerle dönsün.
M. Ufuk MİSTEPE
27 Kasım 2000/Ankara
5
Ağustos 2001 günü Ünye'ye evimizi, komşularımı ve mahallemi görmeye
gitmiştim.
İncir Ağacı'nın kesildiğini ve yıkılmış evimizi görünce doğrusu içim bir tuhaf
oldu !!!
GÜÇ ODAKLARI
Amaçlarınızı
gerçekleştirmek uğruna ve ideallerinizden taviz vermeksizin mücadele
edersiniz de
çoğu zaman dışınızdaki güç odaklarının ördüğü
dikenli telleri aşamazsınız.
Hele bir de dost bildikleriniz bu vefasızlığa ortak olmuş ve sizi
arkadan hançerlemişlerse ...
İşte öyle sıkıntılı bir ânımda kâğıda dökülüveren duygularım
..
SIRA DENEYİMDE ...
Bilir misin?
Takılmak nedir kaymağa?
Hani şu sütün kaymağına canım ...
Kim istemez kaymaklı olmayı?
Üstünde biteviye kaymayı ...
Bakarsın bir gün ısıtıverirler altını,
Zaman ansızın geçer, belki de sen geçersin zamandan
Habbecikler kabarmaya başlar;
Stres ikliminde ısıtırlar seni
Bakmışsın fokurdayıvermiş sütlü beyaz zemin.
Güvendiğin kaymak çaresiz, çırpınışlarda bedbin!
Alaşağı oluvermiş dibine geçmişinin ...
Yeni kaymaklar türemiş kazanda
İnançlı, imanlı ve inatçı ..
Ve güçlenmiş, omuzlarda daha dik
Sen ezilmişliğin altında
Onlarsa kaymakta,
Güvendiği
Tecrübe pateninde kaymakta ...
Bilir misin?
Takılmak nedir kâğıda?
Hani şu oyun kâğıdına canım ...
Kim istemez kumarda kazanmayı?
Üstünde masanın yaymayı ...
Bakarsın başka bir el dağıtıverir kâğıdı
Kupa as ansızın geçer, belki de koz geçer kupa asını
Papazlar ümitlenmeye başlar;
Deste ikliminde unuturlar seni
Bakmışsın papazı çekmiş, ası gitmiş elin.
Güvendiği kız çaresiz, dolanmakta nikbin!
Alaşağı edivermiş içine kısmetinin ...
Yeni kareler türemiş masanda
Şanslı, paralı ve pahalı ..
Ve güçlenmiş, cüzdanlarda daha dik
Sen yenilmişliğin altında
Onlarsa dağıtmakta,
Güvendiği
Tecrübe karesini dağıtmakta ...
M.Ufuk MİSTEPE
02.11.2000/Ankara
Perşembe – 15:16
Acaba böylesi
bir vedayı hak edebilmiş miydi suskunluğunda canem?
Lise yıllarımda nasıl başlayıp nasıl bittiğini anlamakta zorlandığım
bir gönül
çırpınışına son verebilmenin hüznünü yaşatan duygu dolu anlarım
...
Kırgınlık yaşadığım bu dostluğa veda buseleriyle yazdığım buruk
mısralarım.
DOSTA VEDA
Gerçek sanırsın da düşleri,
Uyandığında bir hoş olursun.
Bazen sevinir, bazen göz kapamalarda
Arzularsın devamını düşlerinin ...
Ama! Düş sanırsan bazı gerçekleri?
Uyandığında nahoş olur dünyan!
Bir an kahrolur, pişmanlık duyarsın ...
Son pişmanlıksa
Fayda etmez .. Anlarsın!
Arşınlanır sevgi yumağında yollar,
Gezinirim hayal dünyamda sessiz,
Zaman suskun bekleyişlerde ...
Avunmuşluk perdesi aralanmış oysa
Gelin güvey olmuşum kendimce;
Anlama özürlü .. zavallı ben ... sensiz!
Ufkî, çekilmez hayat romantizmsiz;
Duygularımsa çarpmakta duvarına realizmin.
Hayır sözcüğü esirgenmişliğinde
Reva mıydı bunca çektiklerim?
Hüsnü kuruntularda savruldum
Ve ulaşılmazlığında
Dostluğa nokta koydun,
Sevgi boşluğumda ağır bir taş
İşte ümidim sen oydun ...
Unutulmazının ufkunda
Artık unutulmuştun ...
Hoşçakal canem, can dostum...
Diyorum ki ...
Yeniden Dünya'ya
gelmem nasip olsaydı;
Barış Manço'nun orkestrasında müzisyen olmak isterdim.
Beyefendi
ve sevgi dolu yaşam tarzını,
paparazzi skandallarından uzak, mazbut aile yaşamı ile birleştirdiği
için O'nu
büyükler de
en az
BARIŞ AĞABEY GÜLE GÜLE !
Bülbüller seni söylerken dinlerdik zulmetlerin bağrında,Moğollar, Kurtalan destan oldu; binbir ızdırapta sensiz ve gamlı,
Ağlayanların hıçkıra hıçkıra, doya doya sensizliğe yandı...
Nereye gitsem Kayaların Oğlu, ne yana baksam Estergon’lar,
Çekti tarihi üç evlek top atışına bedenin, hüzünlensin akşamlar...
Oğuzeli, Osmanlı, yüce dağlar... kalem tutan o sâdık dostlar.
Çiçeğimi kopardın diyemem; gül
bahçesiydin çünkü anılarda.
Eriyiveren bakışlara râm oldu gönlün,
el salla Barış, kol salla...
Lâkin dinlenmekte Gesi Bağlar, nûr
membaı mısralarda,
Elveda rüzgâr, gözyaşına da hayır,
inanmıyorum sana.
Barış doğru bildiğin yaptı, yaşlı
dudaklarda tebessüm yeli,
İki küçük kol düğmesi şimdilerde seni
çağırır Şehrazat, uzatıver eli,
Yarım kalmış şarkın, nazo bir ağacın
dalında kucaklar gelini.
Ellerimdeyse güller solgun, heyhât.. Moda
koyları melûl, gözyaşı seli...
Hakiki dost! Unutamadık, unutmadık seni... 2023’de tütecek eski günler,
Ay dolun ufukta söner, ardından kâbuslu bir devir ve aranan dünler,
Sevdiğimi son bir olsun, yakından görem... diyen lâlezâr dizeler.
Rehavet yırtılır ve ardından, tarih kokan perde perde karanlık,
Ellerinle büyüttüğün, solar iken dirilttiğin gönül kapıları aralık.
Türkü dostu, sanat güneşi elvedâ, can dosttan sana merhaba...!
Tüllenen, yüzbin kere solmayan
güzellikler, Barış yolun sonunda,
Ümit dünyamızdan göçtü gitti gül
pembe ömrünün son baharında.
Rahat uyu, ağarırken saçlarında
tanyeri; nağmelerin duyan da,
Kara toprak ver yârimi, gönül ferman
dinlemiyor, ayrılık çok acı!
Üstünde sonsuzluğun örtüsü bayrağın,
gölgesinde bir avuç gözyaşı kaldı...
Sımsıcak günlerin birikmiş anıları ve
her damla yağmurda,
Üç kuşak kara haberin tez duydu,
hatıralarsa yeter bana...!
Ola Se
Thimezun adlı şarkı ile The Best of Greek Music Harris’in
yanık ezgileri eşliğinde dizelere dökülen aşağıdaki duygusal satırlarımı
sevenlere sevildiklerini doyasıya hissetmeleri arzusu içerisinde armağan
ediyorum..
Özlemsi Duyguların Çığlığı
Bilirim kelebeklerin
Yalnız yaşamadıklarını sevdalarını yüreciklerinde,
Gül kokulu yosunların düşlere sarıldığı Temmuz sahillerinde…
Bakışların seviştiği, saçların okşandığı gecelerde
Parmaklarım seni okşar sensizliğinde…
Şu dizeler, hayaller ve yârenimiz;
Minicik parmakların çevirdiği sayfalar
Öpücük dokunuşlarında hep seni okur bilir misin?
Yüzlerce kilometre uzaklarda,
Yüzlerce kez okşadığın tenimden
Ne olur gitmesin yaz esintilerinde canım deyişin!
Düş yastıklarına serilerek yükseldik bulutsu uzaklara…
Islaklığında dilimle araladığım,
Ufukta bir çizgi gibi görülen özlemsi dudakları…
Gözlerinin şualarından süzülen
Işığım sensin!
Zevkin doruklarında uçuşurken
Üşüten alevlerin sıcaklığında
Lâpa lâpa dudaklarına dökülen karbeyaz tanelerse...!
İşte onlar!
Sevgi sağanaklarında yüreklere tertemiz damlayan,
Benim.
Ben ki, her gonca açılışında daha gülpembe
Her sevda bahçesinde daha da âşığım sana delikız…
Muckkkkkkkkkkkk
Dua sellerinde yıllar ötesinden arayıp bulduğum
Bana özlemsi duygularda çığlık dizeleri yazdırma artık!
Yarımkalmışlığın ışıltısında gölgen gibi bırakma!
Beni tatlı düşlerle okşadığın kucağında ara…
Sar beni sevgi yumacığında,
Sev canısı doyasıya…
Sahte sevgilere yer vermeyen göğüs dokunuşlarında.
O günleri yudumsayarak, bir gün sevgiyle dopdolu
Öleceğim gülümseyenim mutlu tebessümlerde!
Bil ki sevginden, sevgi selimizin büyüklüğünden;
Düşünüp otururken ağlamalardayım geçmişin sevgisizliğine…
Oysa ki sevgiden kaçınılmazmış
Yokluğuna bir an, bir nebze, bir nefes dayanılmazmış!
Anladım özlemsi duyguların çığlığında
Sunduğun bir buket sevginin tadımsılığında gülüm…
26.07.2003/12:12 - Ankara
MİLLÎ DUYGULARI YAŞATMAK
Günümüzde millî hasletleri yaşatmak
hayli güç olmaya başladı doğrusu.
Arada bir bu duygularım kabarır ve aşağıdaki mısralara benzer
temennilere sarılırım.
BALKANLIM
Göründü ufukta nûr, fetih kokuyor semâ.
Mültecilik kaderde var, iltica Türkiye’me..
Sabret Kosova’m, bağımsızlık yakışır sana,
Dayandı cengâverler ümitle giden ölüme.
Şehit köprü armağan Osmanlı’dan sana,
Ayrılık kaderde var, ağıtlar Türkiye’me..
Sabret Bosna’m, kanlar nakıştır cana,
Dilimde bir yanık türkü yakarım şehidime.
Sonsuzluk kadar derin, tarih bağlarında
Mecnûnluk kaderde var, hasret Türkiye’me..
Sabret Karadağ’lım, Sırplar it dalaşında,
Şâha kalkmış minâreler, uzanıyor mâzine.
Kan ter içinde yaşadın, çadır güneştir sana,
Hasret kaderde var, selâm Türkiye’me..
Sabret Makedon’um, Arnavut imtihan sana
Sarıldı vatan derinden; bayrağa, sevdiğine.
Nârâ atarda ay yıldızım, semâ burcunda
Sessizlik kaderde var, haykır Türkiye’me..
Sabret Trakya’m, Yunan mı dalaşır sana?
Atlas ikliminde şahlan, koş Türk Milleti’ne.
Tarih tekerrürden ibarettir, kanma..!
Dostluk kaderde var, uzan Türkiye’me..
Sabret soydaşım, Turan biçildi sana
Sevdalinka eşliğinde, türküsün Türkiye’me.
M. Ufuk MİSTEPE
Nisan/1999 - Bolu
İşte sanal âlemde yaşadığım
bir duygu selinin ardından sevgiyi kazanmakla kaybetmek arasındaki
ince perdede akrostiş dizelere dökülen duygularım...ULAŞILMAZIMA...
Afakın "sendeyim artık" dediğinde,
Cesaret dostluk çemberini sarıvermişti sevginle.
Issız koyların bekleyişleri yemyeşil doğamı müjdelerken
Masumun pençesinde terkedilmişliğin onlarcasını görüyordum senin için.
Sevgim dostluğunla mühürlenmişti kristalimizin yansımasında,
Irmak sessizliğinde bırakıvermiştim onu yere, acımasızca oysa.
Nâçar kalbi kanarcasına öyle parçalanmakta ufkunun, ulaşılmazım...GENÇLİK AŞKLARIM
Eğitim Enstitüsü'ne
devam ettiğim yıllardı.
Mâsum bir sevgiyi Osmanlıca özentisiyle ve akrostiş şiir olarak
nazmetmiştim.
Ama aşkımın bu şiirden haberi olmadı bile ... Bu şiirimi de
sevenlere armağan ediyorum.
AŞK YOLU .!!!
Reh-i aşkında sesin gönlümde hep o zanla beraber çağıldadı.
Ebr-ü Asüman bu hayal içre şeb-i hicranı andı.
Yârende kalalım cânanım, ufkun lâlidin bir bûse aldı.
Hayata neş'e güneştir, bil ki izârın ona rengini saldı.
Ama ufukların nazarından nihân olup gideli,
Nâçar dil-i şeydâ yine mısralara daldı ...!
M.Ufuk MİSTEPE
Trabzon/1973
MİSTEPE'DE İDEALİZM
Üniversite yıllarından itibaren ülkücü
yaşantımdan taviz vermemeye çalıştım
ve bu uğurda hiçbir fraksiyona ve siyasal etkinliğe de körü körüne uşaklık
etmedim.
Daima memleketim için faydayı aradım ve artı değer üretmeye gayret
ettim.
Bu uğurda ülküdaşlarımdan yediğim darbeler, gördüğüm vefasızlıklar,
menfaat üçgeninde aldığım
yaralar
ve beni âtıl bırakıp ümitlerimi,
geleceğe dair plânlarımı alt üst etmeleri karşısında
aşağıdaki
acı mısraların aktarılmasını şimdilik kaçınılmaz görüyorum.
GENÇ
ÜLKÜDAŞIMA
Kapanmışsa nasibin, girilmez ülkü
kapısından
Dolap beygiri misali dönen kahpe dünyada!
Sabır, hayr ve şükürle avunurken
Atı alan Üsküdar'ı geçti ülküdaşım!..
Erdeminle şerefin, geçmez akçe otağda.
El oğluna güvenme, sanma ki arkanda!
Dürüstlük, helâl lokma; haramdan sakın
Hele bir yol bakın, yolunmakta
ülküdaşım!..
Müslüman gerekmez ona, davaya
uşak gerek
Öyleyse referansın çapulcudan bilek
Bilim, hak, din uğruna çalıştırırlar seni
Bu uğurda yorulup, kanmayasın
ülküdaşım!..
Bizim Anadolu, Hergün gazeteler kolumda
Kestiğim aidatlar ülkü, dava yolunda
Meğer Mersedes'ler, hesap, arsa talanda
Tanrı Türk'ü korur mu ülküdaşım?
Mü'min olan er kişi musafaha edende
Yanılma, koş, kafa tokuştur sen de
Menfaat dümeni, çiz rotanı gidende
Şer yoluna gittim diye üzülme
ülküdaşım!..
Hak, hukuk, adalet görmedim bu Dünya'da
Deprem bile sallandı, dost kazığı altında
Kul hakkıymış dediler makam mevki sathında
Deseler de inanma, benim saf ülküdaşım!..
Kim ağzından düşürmez Allah, vicdan
ve namaz
Bil ki karşındadır şeytan, sana fırsat
komaz
Doldururken cebini, her mevkinin gelini
Sana sıra gelmez, bekleme ülküdaşım!..
Ülkücü nedir sınavında küçümserler seni
Demek çıkar için beklemektesin, seni
gidi seni
Ülkücü almaz - verir, yemez - yedirir he
mi?
Sakın ha unutmayasın bunu ülküdaşım!..
Bozkurdum kocaldı, ite oldu eğlence
Manukyan almaz kira derler,
dernek yönetimince
Âkif kan ağlar; Apo, Nâzım işkence
Milliyetçilik ruhu sende kalsın ülküdaşım!..
Evlilik
öncesi gençlik yıllarımdan birinde,
trafik kazası geçiren canımdan çok sevdiğim genç bir dostuma
çaresizlik
içerisinde yardım elini uzatamadığım o mutsuz anları yaşıyordum.
Gözyaşlarında o saatlerde duyduğum hisleri terennüm eden dizelerse
kalemimden şu şekilde kâğıda dökülüvermişti ...
AÇMAZ DÜŞLERİN YOLCUSU
Ufkî; yanarsın sînede pişen sevgide özlemle,
Söyleyemez kimseye yangınını yüreğin.
Orda, aşk deminde tüten buğu gibi erimekteyken canan,
Bilinmezlik koyunda demir atan ümitlerdi oysa arta kalan.
Yüreğimsi beklersin sancılarda,
Kendince yalnız, dört duvar arasında.
İnsan sevebilir mi, yanmaksızın yüreği?
Çıkılmaz düşlerinde ulaşılmazını göremeden ...
Tatmadı ki açılmamış acı goncaları kadehin,
Yudumsu içer aşkını, susuzluğunda yanarken ...
Huzursuzum hep yorgun bakışlarda,
Umutsuz, yeni sabahlar kovalamakta gözlerim.
Ne bir haber, ne bir ses, acımsı bir bekleyiş ..
Ve bozulan sessizlik; uzaklardan ...
Yollar unutulmazımla sarmaş dolaş, kıpkızıl ...
Çığlıklarım sessiz adım,
Hastahane koridorları, koşuşan gölgeler,
Ulaşılmaz feryatlar çıkmazındayım ...
Ve sen âfakın mahkûmu,
Suskunluk zincirine dolanmış canem,
Açmaz düşlerin yolcusunu beklerdin.
Çaresiz .. suskun .. yatağında ...
Bense takılmış, beklenti batağımda ...
M. Ufuk MİSTEPE
01 Nisan 2003
Salı günü Ankara'da
evimde vefat eden kayınpederim şair,
ressam Âşıkoğlu Necati AKYUNAK
için vefa borcumu dile getiren inci mısralar da aşağıdaki gibi boğazımda
düğümlenmişti...
ÂŞIKOĞLU NERDE?
Ne zaman bir Anadolu köyüne denk gelsem
Aklıma sen gelirsin fırça izlerinde
Yemyeşil…
Yürüdüğün yollar ardında kabristan bahçeleri
Açılan ellerdeki her yeni dua
Bil ki sana armağan, sebil…
Evlâtlarının yüreciğinde gelincikler kanar sessiz
Düşünürken seni…
Elbet rüzgâr ve dağlar, dizelerinde taşır emanetleri.
Ey Toprak!
Biz de yüreğimizden kopan koca âşığı sana emanet ediyoruz!
Sevginle sar onu…
Çalışarak hayata, akıp giden nehir gibi baktın…
Sepetçi sokağından sonsuzluğa koşan
Ulu bir çınar gibi dimdik!
Bedesten uğurladı omuzlarda seni Hak’ka şimdilik…
Ey Âhi Dergâhı’nın son temsilcisi, babamız…
Uğurlar ola!
Her yanına çiçek yağmış kiraz ağacını düşlediğimde
Zile bağları, üşütüyor artık yokluğunda!
Sen o günden beri
Hak âşıklarının gündüzü,
Sevda gecelerinin mâşuku oldun yüreklerde.
Heyyyyyy ses verin!!!
Yerle göğü birleştiren ufuklar!!!
Âşıkoğlu nerde?
26.04.2003 Cumartesi/Ankara – 21:07
EBEDİYYEN DÖNMEYECEKSE!
Ateş düştüğü yeri yakarmış. Sevdiğini kaybeden bir insanın
çektiği ızdırabı;
nostaljik anılarındaki hüznü, özleyip de kavuşamamanın verdiği sızıyı
yaşamadan bilebilir misiniz?
Cenab-ı Hak bana bu şiiri yazmadan bir hafta önce, gördüğüm bir rüyamda
kayınpederimi ebediyyen kaybetmiş
olmanın acısını yüreksi yaşatıvermişti. İşte gözyaşlarıyla yıkanan düşsel
dizelerim...
Bir yol ki Zile arastasında
Dört mevsimi yaşatır düşlerinde insana
Yemyeşil baharında nişanlılığın
Sıcacık bir yaz sabahına dönüşüne tanık evliliğinde
Ve yılların yorgunluğunda dökülen anılar rüzgârla sonbaharda
Dondurucu bir Zile kışına mahkûmdur savrulmuşluğunda
Yaprak misali günlerim Topçuoğlu Kadir yokuşunda...
Beklenmeyen bir iklim 1 Nisan sabahları!
Dona vurmuş pembe düşler de geleceğimde.
Sözler bile asılı kalmış göğünde kara bulutlara sığınarak
Ve kayan bir otomobilde çaresizliğin dönüşleri
Maziyi incitmeden, zamanı durdurur gibi sırtındaki kaderi unutmak
Bir anlık sersemlik ve yeniden hayata dönüş
Urgana önden sarılan ellerim ve çektiğim kaderim ayaklarımda
Ardımda otomobili iten arastadan bir esnaf
Bir de babam Âşıkoğlu arkamda, olmuş öylece saf...
Düzlüğe çıkarmakta mağrur, ama yorgun ve melûl
Ellerini oğuştururken anladım ezildiğini
Yılların yükü altında çektirdiklerimi
Yalnız komazdı beni derken işte, bırakıp gidiyordu!
Yorgun bir savaşçı gibi çaresiz; ama yeterince bedbîn!
Yaşam yalnız tırmandırdı ana caddeye azimle beni
Beklentiler, ümitler stepne bile olamadılar Askerlik Şubesi önünde
Ve panayır karşısında ıssız bir tarlaya yürüyen ayaklarım
Tutunacak dal ararcasına uğradı bir kereste atölyesine
Ya Kasım ya Lütfü ya da bir başka vaadin çıkmaz yolundaydım gene
Besleyemeyeceğini anlamış bir ekmek teknesinin vedasıydı bu gelişin dönüşü
Issız caddelerde nâçar dolaşarak delicesine
Aradım sığınacak bir kapı, vardım güvensizliğin pençesine...
Yalnızlık, soğuk ve karanlık!!!
İşte haykırarak arayan ben, sokaklarda Âşıkoğlu’nu!
Heyhatttttttt ne babam ne de bir canlı arastada
Yalnız gözyaşlarım, hıçkırıklar boğazda yutkunmada
Kimsesizliği yaşadım o an ışıksız, Tanrım!...
Yüreğimde hissettim ebedi ayrılığın acısını geç de olsa
Yandı ciğerim, tıkandı bağrım
Offffff Allah Kerîmmm!
Kapandı umutlarım Zilem, ufkunda çoktan eridim...
Dönmek istedim yuvama eski sıcaklığında
Evsiz olmuyor diye çıtırdamalarda yadigârımız
Terk edilmiş ah-ı figân talaş soba...
Evlâtların acı çekmekte bilesin, bağırlar yanık baba!!!
Hele sensizlik Zile’de bir anlamsızlık
Olmuyor işte anla baba!
M.Ufuk Mistepe (Damadı)
18.12.2003/Ankara – 17:01
20 XII 1989 Âşıkoğlu Necati AkyunakİYİ Kİ DOĞDUN..!
Paylaşamadıktan sonra neye yarar sevgi, güzellik, kabiliyet, sanatkârane ruh ve mülk?Ben de her yeni doğan varlıkla ve doğup da her yıl tazelenen yeni doğuşlarla
bu ruh halimi şu mısralarım ile paylaşmayı düşledim yaratılanların yüreklerinde...Sizler olmasaydınız anlamı olur muydu yeniden doğuşun ve ısıtacak sevgi dolu bakışların?
YENİDEN DOĞUŞ
Kırık kalplerde yürümüş gibi kesilir düşlerim
Kanarcasına!!!Sen doğmazsan,
Yakarım yüreğimin ateşiyle güneşleri
Doğmasınlar diye!
Balkonumuzdan salın ve dinle öpücüklerimin sesini
Rüzgârların dudağına taşıdığı…
Irmak gibi çağıldayan hayatımız
Bırak gizemli koylara sürüklensin!
Duyuyorsun değil mi aşkımızın çaresizliğini?
Nasıl da çırpınıyor kolları bağlı?
Yüreğimde derlediğim sevgi buketini sunuyorum
Yalnızlığımın gündüzü, gecemin ışıltısına…
Düşlerimde yüreğimin ucuna konan kelebek gibisin.
Gideceksin,
Koca bir yaz girecek sevgi yuvamıza
Buz gibi sıcak!!!
Gidişine, anılardaki hüznüne dayanamam!
Her mayıs günlerinde yeniden doğ bebeğim, bırakma beni sensizlikte!!!
Sevda çiçeğin sesini duyar mı?
Pınarlar ağlar mı anlatsam beni?
Mutsuzum desem çare olur mu bir sözü?
Doyumsuzluğumu sevgisine benzediğim masumumda giderdim oysa.
Ben de dikenlerin gülü olduğuna şükredenlerdenim.
Gülbeyazım, gülpembem var sevgi bahçemizde…
O dikenli yaşamın zor anlarında
Yaslanacağın güvenli bir gövden olsun diye!!
Oysa ben yaprak olmuşum kaderin kanadında uçuşan
Doğarken dünyama sanalsı bakışlardan…
Süzülen ufuklardan seni alır uzaklara
Götürür gülümseyenime ağlarım…
BilirimÜmidi yok yarınların, sensizliğin ortasındayken sevgiler…
Kapat gözlerini aşkını okşa; yakala erken yatışlarda
Ve rüyalarınca sarıl ona…
Sen benim ömrümün hikâyesi, dünlerimsin
Yorganımız üşütüyor yokluğunda bilesin.
Yastığında gülkokun olmasa
İnan solardı yaprak yaprak düşlerim…
Gülümün de gözyaşlarını akıttığı bir an varmış
Yanağım sevgisi gibi ıslak,
Yüreğimse coşkuları kadar sıcak…
Sensiz çekilmiyor günler gülyüzlüm
Doğacak her yeni sevgiyi sana armağan ediyorum
Doğum Günün Kutlu Olsun…
2003/Ankara