17 Ağustos 1999
Adapazarı ve 12 Kasım 1999
|
Cenâb-ı Hak bu kerre beni ve ailemi biraz korku, biraz da
mallardan eksiltme
ile imtihana tâbi tutmuştu.
Art arda iki deprem ve
akabinde aslî işimi değiştirmenin ve maddî sıkıntının verdiği boşluktaydım.
Ey müminler,
sizi biraz korku,
biraz açlık, biraz da mallardan,
canlardan ve mahsûllerden
yana
eksiltme ile,
and olsun imtihan edeceğiz.
Ey Habibim, sabredenlere müjdele.
Onlar , o kimselerdir ki, kendilerine bir belâ geldiği
zaman teslimiyet göstererek :
« Biz Allah'ın kuluyuz ve yine O'na döneceğiz
» derler.
O teslimiyet gösterip Rab'bine sığınanlar üzerine, Rab'binden mağfiret,
rahmet vardır;
ve işte onlar, hidayete ermiş olanlardır.
El' Bakara Sûresi (Sûre : 2, Âyet : 155 - 157)
17 Ağustos 1999. Gece yarısını çoktan geçmişti. Eşimin « - Ufuk ne oluyor? » nidasıyla uyanmıştım. Uyku mahmurluğu içerisinde zelzele olduğunu anlamış ve yataktan kalkarak hole doğru eşimle beraber duvardan duvara savrularak ilerlemiştik.
Çocuklar ranzada yatıyorlardı. Onları da indirerek, ailemin alel acele karanlıkta ışıldak yardımıyla çığlıklar arasında ve çaresiz aşağı inmelerini sağladım.
Biz nice memleketler halkını helâk ettik
ki,
onlara azabımız gece
yatarlarken, yahut gündüz istirahat ederlerken
gelmişti.
El - A'raf Sûresi (Sûre : 7, Âyet : 4)
Apartmanın 4. katında mâruz kaldığımız depremden kaçış mümkün değildi. Uyku sersemliğinde ne olup bittiğini anlayıncaya kadar da sarsıntılar şiddetini kaybetmişti. O zamana kadar eviniz yıkılmamışsa yeni bir yaşam için beyaz bir sayfa daha açmanıza müsaade edilmiş sayabilirdiniz.
Gerçekten Yaradan çoğu insanlara göre bizlere hayırlı ömür nasip etmiş ve şiddetli belâlara mâruz bırakmamıştı. Cennet azmiyle Dünya'da bu tarz bir yaşamı sürdürebilirsek şanslı sayıyordum kendimizi. Ama yaratılış kanunlarının kapısı ne zaman zuhur edeceği belli olmayan sürprizlere açıktı.
Farzedelim ki ölüm uçuşundayken Dünya'da bize bir şans daha verildi. O halde bu şansı iyi kullanmak gerekir diye düşünüyorum. Ne dersiniz?
Yoksa siz ey müminler,
kendinizden evvel geçenlerin halleri hiç başınıza gelmeden Cennet'e
gireceğinizi mi sandınız?
Onlara öyle ezici sıkıntılar, kımıldatmaz
zaruretler dokundu ve öylesine sarsıldılar ki,
hatta peygamber ve maiyetinde iman edenler :
« Allah'ın yardımı ne zaman olacak? » diyesiye
kadar ...
Bilin ki Allah'ın yardımı muhakkak yakındır.
El' Bakara Sûresi (Sûre : 2, Âyet : 214)
İlk depremden iki
hafta sonra aşağıdaki şiirin dizelerini kaleme aldım.
Ne kadar etkilendiğimizi varın siz anlayın!
DEPREM İKLİMİNDE ...
Ruhları sarsan keder, felâkete mi haber?
Rehavet çöken ızdırâba soluk mudur sesler?
Suskunluğunda sensiz, gaflet uykusunda esefler ..!
Yer yer ürperirken canhıraş sesler geceden geceye ...Battı diyorlar ama, vuslat yine doğacak,
Bir meçhûl an ki karşımıza çıkacak!
Anladım Sen’den gayri herşey aldatan serâp!
Karanlığı delerken çığlıklar yine perdeden perdeye ...Herkes uykuda halâ, emel derin bir umman,
Uyan ve kendine gel! Akıp gidiyor zaman,
Derken gelmeden ecel! Mümkünse erken davran!
Noktalansın bu hayat, ölüm gelse de pençeden pençeye ...Lûtf u gazabı birleştiren bir hercümerç ki çok kanlı ..
Tûfanla yok olan milletten daha buhranlı.
Harâbolan dünyada yere göğe sığmayan delikanlı
Çileyle başbaşa, sonsuza uçan her serçeden serçeye..Ey hayâllerde halâ parıldayan manâlar;
Bu kara yalnızlıkta bir yığın ızdırâb var ...
Yerle göğün raksında geceyi yutan canavar!..
Bedbinlik, ümîdsizlik sarmış tenleri inceden inceye ...Ve beklenen mutluluk ölümün verâsında ...
Ruhların beklediği zirve ufkun rüyâsında.
17 Ağustos’lar gözyaşı, hüzün vurmasında.
Tam vuslat deminde ışığım saçılır, hüzmeden hüzmeye...Sarsılıyor her an gönül kubbesi şimdi;
Ruhlara uğursuzluk sindi, sanki belâ indi.
Elimde ümîd kâsem kıpkızıl kanla doldu,
Gör ki ateş düştüğü yeri yakar, dualar sîneden sîneye ...Alnını yere koyup, inlesin inananlar;
Gönlünde Rahman’ı duyup, ağlasın uyananlar..!
Gece koyulaşsa da bugün, önünde saf duranlar
Ay uykuya dalıp giderken, ezanlar cepheden cepheye...
M. Ufuk MİSTEPE
02.09.1999/BOLUSitede oturan apartman sakinlerinin
korkulu ve mahmur bakışlarının suskunluğunu,
sabaha kadar çıtırdayan odun parçalarının sesi bozuyordu.
- Ey Salih, sen, gerçek
Peygamber'lerdensen,
bizi kendisiyle korkutmakta olduğun şeyi, bize
getir bakalım.
Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakaladı
da evlerinde çöküp mahvoldular.
El - A'raf Sûresi (Sûre : 7, Âyet : 77 - 78)
İkinci depremin olacağı gün evliliğimizin 21. yıldönümüydü. Pastahaneden almış olduğum yaş pasta dolapta ve bir buket çiçek de vazosunda buruk kalmıştı. Akşam 19:00 haberlerine 3 dakika kadar kalmıştı. Eşim Saliha haberleri dinlemek için TV kumandasına basmak üzereydi. Ben de bilgisayarın başında, çocukların odasında Age of Empires'ı oynuyordum.
Muhabbet kuşumuz Alişan kafesinin içerisinde rüzgâr gülü gibi dönmeye başlamıştı. Ben duvar tarafından gelen şiddetli bir balyoz darbesiyle sandalyemle birlikte diğer duvara fırlatılmıştım ve her taraf sarsak elek gibi sallanmaya başlamıştı. Elektriklerin otomatik olarak sönmesinin ardından eşimle önceki depremde olduğu gibi yine koridorda buluşmayı başarmıştık. Saliha'ya dua okumasını salık verdim ve ben de « Ya Selâm » diyerek bir taraftan tavana diğer taraftan döşemeye bakıyor; acaba hangi cihetten evimiz çökecek diye son dakikalarımızı temaşa ediyordum.
Canhıraş feryatlar apartmanın karanlığını çınlatıyordu. Eşim, aklına hiç bir dua gelmediğini tekrarlarken dershanede bulunan kızımız aklımıza geldi ve bir de onun telaşesi ile çaresiz kıvranıverdik. Oğlum ise Gaziantep'te üniversitede okuyordu. Deprem bitmek bilmiyordu. 7,4 şiddetinde 45 saniye sürmüştü ama, 45 yıllık yaşantım bir film şeridi gibi geçip gidivermişti sanki gözlerimin önünden.
Kâinat kitabını okumasını bilen hikmet sahibi insanlar için bir takım sorular onların dimağlarında cevaplandırılmış ise de benim gibi arayış içerisinde olan insanlar için ilk anda şu hususların akla gelmesi kaçınılmaz olmuştu.
Ya Rab! disko ve gazinolarda sabahlara kadar âlem yapanlar, hırsızlar, ırza geçenler, putperestler, alnı secdeye gelmeyenler, dininle alay edenler, kul hakkı yiyenler, şükür bilmezler, devletin malını ve mevkisini hortumlayanlar, zina edenler dimdik sefa sürmekte devam ederken bu felâkete bizler neden mâruz kaldık?
Ey Allah'ım, bizleri kimseye muhtaç etme, her türlü felâketten sana sığınırız, verdiğin nimetlere şükürler olsun demekte ısrarcı idiysek de bu akibeti izah etmekte güçlük çekmekteyiz!
Bir de insanlara bir nimet taddırdığımız
zaman, şımarıp ferahlanırlar.
Kendi ellerinin yaptığı günahlar yüzünden
onlara
bir fenalık isabet edince de hemen ümitlerini keserler.
Görmediler
mi ki, Allah dilediğine rızkı genişletir, hem de sıkar?
Şüphesiz bunda, iman edecek bir kavim için alâmetler var ...
Er - Rûm Sûresi (Sûre : 30, Âyet : 36-37)
Mûsa, buzağıya tapan arkadaşlarından ötürü
özür dilemek üzeretayin ettiğimiz vakit için
kavminden yetmiş adam seçti. Onları kuvvetli sarsıntı yakalayınca, Mûsa dedi ki :
« Ey Rab'bim! Eğer dileseydin, bunları ve beni daha önce helâk
ederdin.
İçimizdeki akılsızların yaptığı yüzünden bizi
helâk mi edeceksin?
Onların bu cahillikleri, ancak senin imtihan ve ihtiyarındır.
Sen bu imtihanınla dilediğini sapıklığa bırakır, dilediğine hidayet
verirsin;
sen bizim velimizsin.»
El - A'raf Sûresi (Sûre : 7, Âyet : 155)
Kavminin öncü kâfirleri, diğerlerine şöyle
dediler :
« Dininizi bırakıp Şuayb'a uyarsanız,
yemin ederiz ki, bu taktirde çok büyük ziyan görenlerden olacaksınız.»
Nihayet onları, o korkunç zelzele yakalayıverdi.
Böylece evlerinde çöküp helâk oldular.
El - A'raf Sûresi (Sûre : 7, Âyet : 90 - 91)
Arz, şiddetli sarsıntısı
ile sarsıldığı;
Arz, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı;
Ve insan : « Bu arza ne oluyor? » dediği zaman,
O gün haberlerini anlatacaktır.
Çünkü Rab'bin ona vahy etmiştir.
Ez - Zilzal Sûresi (Sûre : 99, Âyet : 1 - 6)