ÜNYE'DE
ESTETİKTEN MİMARÎYE

Hüsrev Yürür Evi/Çeşme Sarnıç Süsü

Fotoğraflar : İnş. Müh. Eren TOKGÖZ
http://erentokgoz.tripod.com

Her memleket halkı yetiştirdiği sanatkârlarıyla olduğu kadar,
bu san'at eserlerini günümüze taşımayı bilenleriyle de övünmelidir.
Teşekkürler Eren Ağabey...
(Bu sayfa en son 20 Mayıs 2005 tarihinde güncellenmiştir.)

Hamidiye Mah. Alicer Sok. No. 2 Tatar Meliha Hanım'ın Evi

Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE 12.05.2005 Perş. 12:02

YOLLARIMIZ
 

Yorgun, melûl ya da neş'eli nice Ünyeli'miz yollarını arşınlarken
bıraktıkları derin izlerin akislerinde bizleri de nostaljinin
engin ufuklarına sürüklemiyor muydu sanki?

 

ÜNYE EVLERİ MİMARÎSİ

 

ÜNYE EVLERİ
http://www.tarihvakfi.org.tr/yereltarih/unye/unye_haberler02.html
Aynur Tan

            Ünye'de eski evlerin birçoğu Rum evidir. Bunlar kesme taşla yapılmış, kapı ve pencere çerçeveleri çıkma ile vurgulanmış ve taş bezeme sanatıyla süslenmiştir. İlk çağlardan itibaren işlek bir liman olan Ünye'ye Roma döneminde gelen Rumlar ve Ermeniler İyon kalıntılarını, kapı direkleri ya da süslü girişler olarak kullanmışlardır. 1930'lu yıllarda nüfus değişimi (mübadele) nedeniyle yurdumuzu terk eden Rumların evlerinde Türkler oturmaya başlamıştır. Bu evler zaman içinde zaten eskiyip tahrip olurken, 1936 ve 1939'da yaşanan depremler çoğunun ikinci ve üçüncü katlarının yıkılmasına neden olmuştur. Depremde yıkılan bu katlar evlerin yeni sahipleri tarafından ahşap olarak yeniden yapılır. Böylece ilk katları Rum taş işçiliğini, üst katları ise Türk ahşap işçiliğini taşıyan, yıllar boyu birlikte yaşamış olan iki topluluğun kültür kardeşliğinin simgesi farklı bir yapı örneği ortaya çıkmış olur.

Kalebozuğu Sokak'ta (Kalabuzu) Rum Mimarîsini Yansıtan Evler
Şimdiki 100. Yıl Parkı'nın İnşasından Evvel
Kalebozuğu Sokak'taki Tarihî Mimarî Bilinçsizce ve Tümüyle Yok Edilmiştir!


Soldan Sağa Deniz Kenarı : Hallaç Turgut'un Evi, Arap Talat ve Yalısı, Aga İsmail Kısacıkoğlu
ve arkasında Sıhhıyeci Bekir Efendi'nin Evi, Camcı Şefiğin Evi, Terzi Nadide Hanım'ın Evi,
Saatçi Emin Hoca'nın Evi, Dava Vekili Zihni Sarpdağ'ın Evi, Tevrat'ın Evi, Kalaycıların Evi.

            Ünye'de bulunan eski Türk evleriyse tamamen ahşap ve cumbalıdır. Dar sokaklar üzerinde birbirlerine çok yakın konumlanmış Rum evlerinin aksine Türk evleri genellikle denize bakan yamaçlarda, geniş bahçeler içinde yapılmış iki ya da üç katlı binalardır. Yapılarda Karadeniz Bölgesi'nin kendine has ahşap malzemesinin yanında saman lüveç karışımından meydana gelen malzeme de kullanılmış ve çatılar kiremitle örtülmüştür.

            Ünye'de kurtarılabilecek çok değerli tarihi binalar bulunmaktadır. Daha fazla geç kalmadan bu yapıları restore edip korumamız ve gelecek kuşaklara aktarmamız gerekiyor. Devlet, Belediye, Ünye'de oturanlar, Ünye'de oturmasalar bile kökleri Ünye'de olanlar ve Ünye'yi sevenler; asırlar öncesinden gelen kalıntıları, yüzlerce yıllık çınarlarımızı ve evlerimizi, o eşsiz doğa güzelliğini, bir başka anlatımla tarihimizi, kültürümüzü korumak için el ele vermek zorundayız diye düşünüyorum.

Hakan Kaynar - 06 Ekim 2000/Cuma
http://agora.hurriyetim.com.tr/00/10/06/1.asp

            Meselâ ben, Ünye'de gezdiğimiz bir sokağı ve o sokakta gördüğüm bir evi hiç unutmam. Ünyenin merkezi küçük. Hükûmet binasını, onun önündeki meydanı bulun. Arkanızı denize verin. Solda bir hamam göreceksiniz. Hamamın arkasından yukarı doğru yürüyün. İlerde bir yokuş var. O yokuş zaten sizi yıllar önce döşenmiş arnavut kaldırımlarıyla kendine çağıracaktır; direnmeyin, gidin.

            "Kadılar Yokuşu", sizi çağıran. Osmanlı yıllarında buralarda Kadılar otururmuş. Üç tane ev var bu yokuşta. Üçünün de muhteşem kapıları. İlki hemen solda, biri ilerde sağda, öbürü yokuşun tepesinde. Ortadaki evin sahibinden izin alabilirseniz içeri girin. Liva Konağı denilen yerde olduğu gibi, çift merdivenden yukarı çıkıyorsunuz; çok hoş sahipleri de var.

Orta Yılmazlar Mahallesi'nden Çakırtepe Fındıklıkları

 


 

            Ev yaşıyor işte! 30 değil 100 yıldan fazladır yaşıyor. Ünlü mimara nazire yapıyor. Hem evin kendisi hem de içindekileri. Öyle ya ne kadının ne adamın yüzünde hallerinden şikayet eden bir ifade vardı. Olsa bile girişte sağda duran çerçevesi sedef kakmalı aynaya her baktıklarında utanırlardı kendilerinden.

AVLU GİRİŞLERİMİZ
BAHÇE KAPILARIMIZ

Bakma hüzünlü gözlerle gelip geçenlere ne olur!!!
Zannetme ki benim yüreğim sızlamıyor, sensizlikte boğulmuşken kapı diplerinde;
nerde seni yontan eller, yaşlanan mazi, NERDE?

           

Evlerin giriş gapısı diince, içim cızz etti.
Ne güzelim daştan işlemelü baççe gapılarımız vardı. Grayder kepçelerini daka daka bitürdüler unları... Numaralanıp sökülselerdi, Ünye'mizin bi yerine,
tekrar yerleştirülüp,
BAHÇEKAPILARIMIZ AÇIK HAVA MÜZESİ olarak
geçmişle bizleri birbirimize baalasalardı, fena mı olurdu? Ee, bu iş diploma veya
makam deil, akıl ve görgü ister.
Sahi, kim u gapıları harabeye çevüren?
                                                                                   
(Zaman Tünelimde Ünye - Bilgin Hasdemir, 22. sh.)

 

KAPILARIMIZ

Ahşap güzeldir. Kütüklerin, boynu bükük yakılmayı beklerken, yontulup,
usta ve zevkli ellerin kullandığı makinalarda işlenerek, rafine, şık ve soylu biçimlerde
ahşap malzemeye dönüşme serüveni, oldukça duygusaldır. Oda kapılarımız ahşaptı.
Kapılarımız öyle güzeldi ki, dokunmak ve ahşabın o doğaya yakın tenini okşamadan geçmek
kaçınılmaz oluyordu benim için. Odama her giriş çıkışta uzun uzun kapımı okşuyor, ahşabın güneşten, topraktan ve sudan topladığı enerjiyi bedenime aktarmak istercesine sarılıp, kucaklıyordum onu.
                                                                                                                                                                                Buket UZUNER - Balık İzlerinin Sesi, 15. Basım, Ekim/2000, sh. 73.

Kimi zaman yüzümüze kapanan, kimi zaman muştuyla sevgiye açılan
ve şimdiki sessizliğinde suskunluğa susamış kapı tokmaklarına
hangi dualı eller dokundu dersiniz?

 

MERDİVEN SOHBETLERİ

Yürü ey anam, bacım, babam, ninem, dedem; rahmetli olmuş mübarek adımlar,
sizler de çıkın mazinin coşkusundan zirvelere ve
koşun yüreğimizin en gizemli koylarına...

       

 

PENCERELERDE DÜŞLER

Gelinlik kızlarımın rüyası,
Bekleyen umutların bakışı, yaşaran gözlerin masumiyeti
ve içilen kahvelerin telvesinde, sigara tüttürmelerinin buğusu, seni cam cam,
göz göz arıyorum pencerelerde.
Çık yeniden uzan, aç - kapa, tazele bereketini havanın
ve sevgide kokla yarım kalmışlığını...

         

Hüsrev YÜRÜR Konağı

SÜTUNLAR

Mahzun bakışların anlatmaz mı bahtımı?
Dökülmez mi saçaklarından suskun heceler Ünye'm?
Yaslanan omuzlarda yorgunluk izlerin var,
Tarih seni gözler, sütunsu saçlarında Ünye'm

     

 

TUĞRALAR
Mustafa Rakım'a dense layık
Muhteşem hattı cel-i sultanı
Tek yaratmış O'nu Rabb-i Kadir
Gelmemiş, gelmeyecek akranı.

   

ÇEŞME VE KUYU BAŞLARI

Konuşsalardı kuyular, ağlasalardı yeniden bülbül çeşmeler;
koşuşsaydı çevresinde bebeler, anılar ve sevgiler!
Şimdi anlatabilir miydi o hazzını geçmişinin?
Çekebilir miydin buz gibi karpuzunu kuyulardan geçmişinin?

           

 

YIKILANLAR...

  Medeniyet, seni affedecek miyiz sandın, yıktıklarınla burada?

  Zamanı geri getirebilmekten âciz, bakarken karanlıkta ...

  Kalabuzu’nu bile çok gören, martı uçmalarında insanlığa!

  Yaşatırken hasreti, yaşamadan sahilinde ömrümün ...

  Kaldır yeniden, kaldır ki mâkus talihim yeniden gülsün

  Mazim Çamlığın kucağına gülümseyişlerle dönsün.
M. Ufuk Mistepe  27 Kasım 2000/Ankara

 

Unuturum sona, şindi söölim : Orhun (Güven) Aabi, gendü cabasınan,
Ünye dibek ve guyu daşlarından böle bi şeyi yapiimuş. Orhun Abi, çok savol.

                                                                                    (Zaman Tünelimde Ünye - Bilgin Hasdemir, 23. sh.)

 

CÂMİLERİMİZ
  

 

DUVAR VE SURLARIMIZ

Anlatın hele geçenleri önünüzden;
Ağlamaklı, gülücüklü, utangaç, sümüklü bebeleri...
Aslanağzı renklerinde açan surlar, kertenkeleli duvarlar...
Mazinin ördüğü düşlere, sizlerle tırmandık anılarda...

ÜNYE'NİN TARİHÎ SÜLEYMAN PAŞA SARAYI
(Ünye
Ticaret ve Sanayi Gazetesi, Yıl : 2, Sayı : 15, Mayıs/1996)

Ünyeli işadamı Yüksel YILMAZ'ın 1960'lı yıllarda ülkemizde yayımlanan Kültür San'at Mecmuası'ndan
keserek, günümüze taşıdığı bir Ünye belgesi olan tarihî Süleyman Paşa Sarayı'na ait resim,
İnşaat Mühendisi Eren Tokgöz tarafından orijinali muhafaza edilmek kaydıyla bir ressama büyülttürülerek
boyatıldı. Kısacası Ünye'nin tarihi olan bu eser şimdi bir kaç kişinin duvarlarını süslüyor.

Hazinedaroğulları Sarayı

Her geçen gün beton yığını haline getirdiğimiz Ünye 1459'da Sancak oldu.
1808'de Sancak Beyi olan Haznedar Süleyman Paşa, bugün yüksek apartmanlarla sıradan bir mekâna
döndürülen Paşabahçe'ye 125 odalı görkemli bir saray yaptırdı. Zamanın yapı san'at bakımından
en ünlü saraylarından olan tarihî Haznedar Süleyman Paşa Sarayı, 1830 - 1835 yılları arasında (?)
yaşanan talihsiz bir yangın sonucu tamamen yandı.

Hazinedaroğulları (Süleyman Paşa) Sarayı

1830 (?) Yılında Yanmıştır.
Hazinedaroğulları (Süleyman Paşa) Sarayı

Günümüze Sadece Surları Ulaşmıştır.

1867'de Sancak Beyliği sona eren Ünye ilçe olarak o tarihten sonra Samsun'a bağlandı. 1800'lü yıllarda
adı belirlenemeyen bir ressam tarafından yapılarak, günümüze taşınabilmiş olan bu kıymetli eseri bizlere
kazandıran başta işadamı Yüksel YILMAZ ve İnşaat Mühendisi Eren TOKGÖZ'e teşekkür ediyoruz.

Son sözü İnşaat Mühendisi İsmail Cerrahoğlu'na bırakalım.
"Dedelerimizden bize kalanı yarına bırakmakla gurur duyuyor, kendi yaptıklarımızı
yarına bırakmaktan utanıyorum.
"

YAZDIR