Âşıkoğlu
Necati Akyunak

HayatıŞiirleri   

 

 
 

KISA ÖZGEÇMİŞ
(14.07.1933 Zile - 01.04.2003 Ankara)
(Bu sayfa en son 24 Şubat 2006 tarihinde güncellenmiştir.)

14.07.1933 tarihinde Tokat ili Zile ilçesinde doğdu. İlkokula İstiklâl İlkokulu’nda 1 numaralı öğrenci olarak başladı ve 3. sınıftan sonra İsmet İnönü İlkokulu’nda 286 numara ile bitirdi. 1949 – 1950 eğitim ve öğretim döneminde kaledeki Zile Ortaokulu’ndan iyi derece ile mezun oldu.

O yıllarda ilçede lise ve dengi okullar bulunmadığı için babası Şükrü Efendi ile birlikte ticaretle uğraşmaya başladı. Dört çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğudur.

13.07.1952 tarihinde nişanlandı ve 11.12.1952 yılında Odabaşlar’ın Hilmi Efendi’nin kızı Türkân Odabaşıoğlu ile evlendi. Üç oğlu ve bir kızı oldu. 1955 senesinde Kars’ta vatanî vazifesine başladı. 1957 yılı Ocak ayında 24 ay askerlik yaptıktan sonra çavuş olarak terhis oldu.

Ortaokul yıllarında şiir yazmaya başladı. Bazı şiirleri mahallî gazetelerde yayımlandı. Yalnız kaldığında, otobüsle seyahat ederken, askerlik yıllarında genellikle sevda üzerine yazardı. Boş vakitlerini çoğu zaman kuru boya nadiren suluboya resim yaparak değerlendirdi. Ağabeyi Nihat Akyunak dünya çapında tanınmış bir ressam olup 06 Ocak 1986’da vefat etmiştir. Şaire olan ablası Melâhat Demirkol 10.10.2000 tarihinde Hak’kın rahmetine kavuşmuştur. Eşinin 30.11.1988’de vefatından sonra 1989 yılında Suzan Telkenar’la izdivaç yaptı.

Zile’de Osmanlı Ahi Teşkilâtı’nın geleneksel esnaflık meziyetlerini taşıyan ve yaşatan muhtemel en son esnafıdır. 70 yaşında 01 Nisan 2003 Salı günü Ankara’da saat 08:15’de kızının evinde kalp krizi sonucu devrilmeyen ulu bir çınar gibi bu fâni dünyaya güler yüzle veda etmiştir.

İlk Eşi

Türkân Odabaşoğlu
Kızı

F. Saliha Mistepe

T.C. Maliye Bakanlığı - EVLENME CÜZDANI - Damga Matbaası

TÜRKÂN’A

Ne krallık isterim ne de bir han

Yalnız seni isterim seni Türkân

Ağlarım seni düşündüğüm zaman

Yalnız seni severim seni Türkân

 

Ağlarım hep bu uzun gecelerde

Uyut beni n’olur kalbin üstünde

Akşamı andıran o gözlerinde

Gözlerini görmek isterim Türkân

 

Gelmiyorsun yine geçiyor günler

Türkân diyerek hep bu gönül inler

Sen dinlemezsen bu sesi kim dinler

Dinle bunu dinle sevgili Türkân

 

O füsunkâr güzel gözlerini görsem

Hayatım boyunca seni sevsem

Akşam olmaktayken bilmem hangi dem

Benim benim olacak mısın Türkân?

 

Acıdır ayrılık onu bilmezsin

Gözlerimden akan yaşı silmezsin

Çağırırım ismin niçin gelmezsin?

Gel benim sevgili canım Türkân’ım

Gözlerim doluyor sıcak yaşlarla

Sensiz ruhum kaplı karanlıklarla

Bekleyecek miyim seni ahlarla?

Yalnız seni bekleyeceğim Türkân

 

Ağlayarak geçer uzun geceler

Gönlüm hep senin ismin heceler

İstiyor canını bile deseler

Düşünmeden bile verirdim Türkân

 

Ayrılık acısı ateş gömlekmiş

Onu çekmeyenler bunu bilmezmiş

Gurbette gözyaşı kimse silmezmiş

Sil gözüm yaşını sevgili Türkân

 

İnşaallah gelecek o güzel günler

Kalbim yalnız senin sevginle inler

Sızlayan yaralı kalbi kim dinler?

Gel de yaremi sar sevgili Türkân

 

Gel gel de bu acıları dindir

Göğsün üstün aç ipeklin indir

Ağlama artık gözyaşların dindir

Üzülme sen artık ben geldim Türkân

10.09.1955

     

NİYE GELMEDİN?

  Ömrümün baharı yazıda geçti

  Seven şu gönlüme aklar da düştü

  Mevsimler hep geçti, kuşlar da göçtü

  Yıllardır beklerim, niye gelmedin?

 

  Ferhat gibi sevdim ararım seni

  Dilerim Leyla’ya dön, sen de sor beni

  Ömür limanından kalkan son gemi

  Bir ömür bekledim, niye gelmedin?

 

  Bakarım yollara göremem seni

  Bir telefon edip sorsaydın beni

  Uğruna harcarım inan bu teni

  Bir ömür bekledim niye gelmedin?

 

  Çöllerde ararım bulamam seni

  Kerem gibi sevdim sen de sor beni

  Islandı kirpikler göremem seni

  Yıllardır bekledim, niye gelmedin?

 

         Âşıkoğlu da der yıllar hiç geçmez

         Seni sevdim inan gözyaşım dinmez

         Yalnız yaşamakla ömür de bitmez

         Bir ömür bekledim, niye gelmedin?

06.10.1995/Harem – İstanbul ….. 07 Kasım 1995 Zile Postası Gazetesi
 

 

       

Zile Ulu Câmi Minaresi

 

Er Rızk-ı Alallah

24.03.1989 Âşıkoğlu Necati AKYUNAK

               SEVDALI ZİLE'M

Bu şiir, geleneksel Zile Kiraz Festivali'nde ödül kazanmış olup,
Zile'nin 03 Temmuz 2002 tarih ve 246 sayılı
ÖZHABER Haftalık Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Diyar diyar gezdim, hiç eşin yoktur
Şu dünyada bil ki, sevenin çoktur
Senden ayrı kalmak bana zulümdür
Sen benim derdime merhemsin Zile'm.

Güllü bahçelerde öter bülbüller
Yazın müjdecisi beyaz
sümbüller
Sevda çeken bağrı
yanık gönüller
Âşıklar diyârı sevdalı Zile'm.

Yaz gelince başlar kiraz seyiri
Sonbaharda olur gezir seyiri
Sanatkârı çoktur, meşhurdur pîri
Sen benim derdime
merhemsin Zile'm.

Zillerle süslenir üzüm merkebi
Patentindir senin pekmez,
leblebi
Her camiden gelir ezan sesleri
Sen
benim derdime merhemsin Zile'm.

Ulu Cami sanki senin mühürün
Bedesten Camisi asırlık gülün
Açılacak elbet Alaca yolun
Camilerin çoktur şipşirin Zile'm.

Yaz bahar gelince yemyeşil bağlar
Derin derelerde suların çağlar
Asker yolu bekler, vefalı kızlar
Âşıklar diyârı sevdalı Zile'm.

Ayağında beyaz güllü çoraplar
Bağlarında döner sulu dolaplar
Güzellerin bağlar renkli eşarplar
Sen benim derdime merhemsin Zile'm.

Yâri görüp dinle, kalp atışını
Çoktur güzelleri, esmer sarışını
Kaleden seyrettim gün batışını
Âşıklar diyârı sevdalı Zile'm.

Âşıkoğlu da der sevdan hiç bitmez
Deveci Dağı'nın dumanı gitmez
Bir asır yaşasan tanımak yetmez
Âşıklar diyârı sevdalı Zile'm.
                                   (14.07.1933 - 01.04.2003)

 

Âşıkoğlu, Taliye OBUT (Tarhan) Yılın Annesi Ödülü'nü Alırken.Görülüyor.

Taliye OBUT Fotoğraf Arşivi / 2002 Kiraz Festivali

                          


14.03.1998 - Zile

 

                       ÂŞIKOĞLU NERDE?

Ne zaman bir Anadolu köyüne denk gelsem

Aklıma sen gelirsin fırça izlerinde

Yemyeşil…

Yürüdüğün yollar ardında kabristan bahçeleri

Açılan ellerdeki her yeni dua

Bil ki sana armağan, sebil…

Evlâtlarının yüreciğinde gelincikler kanar sessiz

Düşünürken seni…

Elbet rüzgâr ve dağlar, dizelerinde taşır emanetleri.

Ey Toprak!

Biz de yüreğimizden kopan koca âşığı sana emanet ediyoruz!

Sevginle sar onu…

Çalışarak hayata, akıp giden nehir gibi baktın…

Sepetçi sokağından sonsuzluğa koşan

Ulu bir çınar gibi dimdik!

Bedesten uğurladı omuzlarda seni Hak’ka şimdilik…

Ey Âhi Dergâhı’nın son temsilcisi, babamız…

Uğurlar ola!

Her yanına çiçek yağmış kiraz ağacını düşlediğimde

Zile bağları, üşütüyor artık yokluğunda!

Sen o günden beri

Hak âşıklarının gündüzü,

Sevda gecelerinin mâşuku oldun yüreklerde.

Heyyyyyy ses verin!!!

Yerle göğü birleştiren ufuklar!!!

Âşıkoğlu nerde?

                                                                                                           M. Ufuk MİSTEPE
                                                                                                                   (Damadı)
                                                                                         26.04.2003 Cumartesi/Ankara – 21:07

 

Âşıkoğlu Necati AKYUNAK'ın Kabri

Fotoğraf : Çağıl AKYUNAK - 12.01.2006 12:26

  

 

 IZDIRAP AKŞAMLARI.!!

Gölgeler koyulaştı, yine gün ölüyor.

Yine hüzün sarmakta koyulaşan akşamlar;

Ay sisli, tepelerin üstünde yükseliyor,

Başlıyor hiç bitmeyen ızdırap aksamları..!

 

Bu sensiz akşamlarda dalarken uzaklara,

Gözlerimden süzülür sessizce bir damla yaş;

Titrek, solgun hayalin uzanır ufuklara,

Hıçkırırım, ardından ağlarım yavaş yavaş.!

03.07.1956 tarihinde T.den gelen mektuptan/Kars - 26.11.1958/Zile



ANNEME

Akşamın o soğuk sessizliğinde,

Ayrılınca sizden nemli gözlerle,

Hayalim yanar mı senin kalbinde?

Aylar var ki senden ayrıyım anne!

 

Eski günler şimdi tatlı bir rüya,

O güzel günlerim oldu bir hülya,

Sensiz haram oldu bana bu dünya,

Bu acı günlerim geçmiyor anne!

 

Nasıl özlediğimi sen bilemezsin!

Gözlerimden akan yaşı silmezsin!

Unuttunsa beni belki sevmezsin,

Unutsan da seni severim anne!

 

Acıdır ayrılık bilmiyor kimse,

Senin için akan gözyaşım dinse!

Şifalı ellerin gözyaşım silse,

O kadar acı ki ayrılık anne!

 

Anarım o eski günleri yine,

Gelse de o günler acılar dinse.

Gözlerinde parlayan o yaşlar ne?

Ağlama geleceğim güzel anne!

 

Hayalin geceler girer rüyama

Varlığın bedeldir bence dünyaya

Benziyor ayrılık acı seraba

Ayrılık günleri geçmiyor anne!

 

Mehtaplı geceler baksam da aya,

Bu elemli günler acı bir rüya.

Seni beklemekte mi boş bir hülya?

Yolunu beklerim yıllarca anne!

 

Garip bir kimse ki gurbette ağlar,

Ayrılık ateşi yürekler dağlar.

Gözlerden akan yaş su gibi çağlar,

O kadar özledim ki seni anne!

 

Âşıkoğlu da der anneler başka,

Ayrılık insanı getirir aşka.

Rüyamda ah görsem seni de keşke!

Annem annem benim vefalı anam!

13.05.1955 – Kars 14. Motorlu Süvari Tümeni Çavuşu

  BUZLU CAMLARA
      Akşam güneşinin son ışıkları       

        Düşüyorken şimdi buzlu camlara,

      Yazdan bir hatıra çamın dalları   

     İsmini yazardım buzlu camlara.

Geçen günler şimdi bir hayal oldu.

Kahrımdan gözlerim yaşlarla doldu.

Hâtıran olan son güller de soldu.

Resmini çizerdim buzlu camlara.

 

O sevgi bu elem yıllar da geçse,

Bakmam hiç kimseye gönlüm hep sende.

Sen benim olsan da elemler bitse,

Gel diye yazardım buzlu camlara.

Âşıkoğlu da der kışlar da geçer.

Acılar, elemler ölünce biter.

Zalimlerin gücü garibe yeter.

Hayalini çizdim buzlu camlara.

 

Âşıkoğlu da der kışlar hep bitse,

Mutluluk yaşları sineme düşse.

Acılar bitse de şans bana gülse,

Hayalini çizdim buzlu camlara.

01.02.1962 – Şafak Gazetesi – 31 Ocak 1997 Zile Postası Gazetesi – 19 Nisan 2000 Özhaber Gazetesi

 

NİYE GELMEDİN?

Bahar sabahları esen yellerden,

Çağlayarak akan korkunç sellerden,

Benli yanağına benzer güllerden,

Her gün seni sordum, niye gelmedin?

 

Ah eden âşıklar yanıp tutuşur,

Postada kaybolan mektup buruşur,

Akan gözyaşımdan mendil kırışır,

Hep seni düşündüm, niye gelmedin?

 

Yanar yüreğim hep seni anınca,

Seni düşünmekten canım yanınca,

Rüyamda hayalin beni bulunca,

Bekliyorum seni, niye gelmedin?

 

Göçmen kuşlar gibi yüksek uçarsın,

Ben sevdikçe seni durmaz kaçarsın,

Aşkı bilmeyene sırrın açarsın,

Beklemek çok acı, niye gelmedin?

 

Sır saklamayana sırrını açma,

Karşılıksız sevmek inan çok saçma,

Ne olur sevdiğim uzaklara kaçma!

Hep yalnız bekledim, niye gelmedin?

Sahilde uçuşan martılar gibi,

Sabahı bekleyen yalnızlar gibi,

Bekliyorum seni bülbüller gibi,

Çok bekledim seni, niye gelmedin?

 

Sahilde oturup ufka bakarken,

Issız gecelerde ateş yakarken,

Kimsesiz evlerde yalnız yatarken,

Hep seni düşündüm, niye gelmedin?

 

Beklemek âşığı her an öldürür,

Umutlar sönünce kalpler de durur,

Âşığa kavuşmak hayal gücüdür,

Hayalle bekledim, niye gelmedin?

 

Küsmüş isen bana söyle bileyim,

Gözlerinden akan yaşı sileyim,

Çağırırsan beni hemen geleyim,

Rüyada mı neyim, niye gelmedin?

 

Âşıkoğlu da der hasretlik bitse!

Yazdığım mektuplar yârime gitse!

Mutluluk yaşların sineme düşse!

Çok bekledim seni, niye gelmedin?

06 Ocak 2000 – Zile Haftalık Gündem Gazetesi/Zile Postası 1995 Sayı : 1009/5626

 

 

EVLÂTLARIM

Boşa giden yıllarım!

Yıllardır hep koşar gider umutlar!

Hiç gece demedim, gündüz demedim…

Kar, yağmur demedim, soğuk demedim;

Yorgunum demedim, iş yok demedim…

Yıllardır çalışıp büyüttüm sizi.!!

Evlâtlarım…

Her canlı ölür, her yeri pörsür

Ben ölsem de nâmım sürekli durur

Bilin ki tertemiz evlâtlar bıraktım!

 

Âşıkoğlu Necati Rus Planet Motorunda Ailesiyle Birlikte Evinin Bahçesinde


Altınevler Mahallesi, Artova Caddesi, No. 6/A - Yıl : 1970

 

          KIZININ ÖZLEMSİ HİCRANI

 

Sensizliğin rengini aradım sokaklarında Zile’min

Kızım diyen seslenişlerde dillenen ahizemdin

Günbegün kanamakta yüreğimde serçemsi hüznün

Oysa musallada gülümseyen bakışlarda süzülüp

Öksüz bekleşirdik anılardan geçerek, gündüzün...

 

En anlamsız yerinde dönüşü olmayan seferin

Anlatamaz hicranını, dili olmayan hecelerim

Annem, babam; sevgi denizimin adacıkları benim

Özgür bıraktığım köpüklü dalgalarda yüzen

Dinmeyen sızısı oldunuz, yüreğimin...

 

Cennet’e yolcu gibi kapı önünde bekleyen ölüm,

Gülsü kokan gülücüklerde ansızın

Solarken seni gördüm...

Çevir bahtımı, tövbelerle yıkanan ömrüm

Doğmayan güneşlerde yeniden öldüm, öldüm...

 

Rab’bim gönül yuvamı tenha bırakma sessizlikte

Rüyamda olsun göreyim bağları, resimlerde...

Düşlerimi süsleyen anılar tükendi, şimdi nerde?

Dolaşalım annem, babam gene hep birlikte...
 

                                                         M. Ufuk Mistepe

                                                        23.01.2004/Ankara
                                              14:44 (İkindi Ezanı edasında)

 

 

ZİLE YOLLARI

Uzayıp giden o tren yolları,

Açılıp sarmıyor âşık kolları.

Kiminin kızları, nazlı dulları,

Açılıp sarmayan âşık kolları.

 

Bir beyaz mendilin sallanışını,

Unutmam o gece ayrılışını.

Silemem gözümün coşkun yaşını,

Uzayıp giden o Zile yolları.
16.03.1956/Kars

 

Mimar Numan Sokağı/Nispet Konağı

Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 10.02.2003

GELİR MİSİN?

Baharlar yazlar da geçti gelmedin,

Nasıl sevdiğimi sen hiç bilmedin.

Dost olup gözyaşım niye silmedin?

Çağırsam sevgilim sen gelir misin?

 

Yalnız gecelerde seni düşlerim,

Hep senin olmak bütün emelim.

Âşık Ferhat gibi dağı delerim,

Çağırsam sevgilim sen gelir misin?

 

Diyar diyar gezdim bulamam seni,

Allı turnalardan sordum yerini.

Seher yelleriyle duysam sesini,

Çağırsam sevgilim sen gelir misin?

Yollara yazarım senin ismini,

Buzlu camlara da çizdim resmini,

Duyar gibi oldum güzel sesini,

Çağırsam sevgilim sen gelir misin?

 

Yalnızlık bağrımı yakıp geçiyor,

Yıldızlar tacını takıp gidiyor.

İnan ki hasretin beni eziyor,

Çağırsam sevgilim sen gelir misin?

 

Telefonu açıp arasan beni,

Seher Yıldızı’ndan sorarım seni.

Uçup giden yıllar gelir mi geri?

Çağırsam sevgilim sen gelir misin?

 

Âşıkoğlu da der sevdan hiç bitmez!

Sana kavuşmaya gücüm de yetmezi

Karlı dağların da dumanı bitmez,

Çağırsam sevgilim sen gelir misin?
 

08.01.2000 22:30/31.01.2001 tarihli Zile Özhaber Gazetesi Sayı : 178

 

Sepetçioğlu Sokağı

Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 10.02.2003

SENİ BEKLERİM

.
Ağardı saçlarım bakarım yollara,

Hasret kaldım şimdi saran kollara.

Dağlar yol vermiyor rüyalarıma,

Rüyalarımda hep seni beklerim…

 

Giderim giderim yollar tükenmez,

Kaderin çarkı da hiç başa dönmez,

Böyle yaşamakla ömür de bitmez,

Rüyalarımda hep seni beklerim…

 

Yıllardır beklerim umutlar söndü,

Rüyalarım da hep başlara döndü.

Hayal hakikati ikiye böldü.

Rüyalarımda hep seni beklerim…

 

Ayrılınca hemen uçar umutlar,

Dalgalı denizde öten martılar,

Kerem’ler, Mecnun’lar nerde Ferhat’lar?

Rüyalarımda hep seni beklerim…

 

Âşıkoğlu da der ölüm çok acı!

Hayallerim artık sonun da başı!

Son duraklar oldu musalla taşı!

Rüyalarımda hep seni beklerim…


Saçlarım tarumar, gönlüm perişan,

Maziden gelen ses, kim bu konuşan?

Neredesin şimdi akıl danışan?

Rüyalarımda hep seni beklerim…

 

Düşündükçe acı, elem bitmiyor.

Kavuşmak hayalden öte gitmiyor,

Kanayan kalbime umut yetmiyor.

Rüyalarımda hep seni beklerim…

 

Gerçekler çok acı hiç sevmiyorum,

Düşlerim hakikat olsa diyorum.

Yaşanan yılları hep özlüyorum,

Rüyalarımda hep seni beklerim…

 

Ufuktaki fenerler umudum oldu.

Sinemde yaralar yaşlarla doldu.

Sevdiğim nasılsın diyerek sordu?

Rüyalarımda hep seni beklerim…

 

Âşıkoğlu da der kader gülmüyor!

Boşa umutlanma şans da dönmüyor!

Böyle beklemeye ömür yetmiyor!

Rüyalarımda hep seni beklerim…

15.03.1996 – İstanbul/Zile Yolu ….. 13 Mart 2002 – Zile Özhaber Gazetesi


06.09.1997/Zile - Âşıkoğlu Necati Akyunak

                  İSMİME

Ne yaptım sana ben ey kahpe felek?

Edeceğin bu mu yok mu bana gülmek?

Cevap ver günah mı güzeli sevmek?

Ağlatma kavuştur yetmez mi gurbet?

Taşı deler akan gözyaşım benim!

İnan ki her zaman o yâri sevdim.

 

Acı bana artık söyle nideyim?

Kavuştur yârime yetmez mi gurbet?

Yitirdim yârimi arar bulamam,

Unutmak isterim hiç unutamam!

Ne talihim varmış oraya varamam,

Ağlarım onun için yetmez mi gurbet?

Kavuştur, yetmez mi çektiğim mihnet?

                                                                                                                            08.02.1956

 


20 XII 1989 Âşıkoğlu Necati Akyunak

DÜŞLERİMDE ÂŞIKOĞLU

 

Bir yol ki Zile arastasında

Dört mevsimi yaşatır düşlerinde insana

Yemyeşil baharında nişanlılığın

Sıcacık bir yaz sabahına dönüşüne tanık evliliğinde

Ve yılların yorgunluğunda dökülen anılar rüzgârla sonbaharda

Dondurucu bir Zile kışına mahkûmdur savrulmuşluğunda

Yaprak misali günlerim Topçuoğlu Kadir yokuşunda...

 

Beklenmeyen bir iklim 1 Nisan sabahları!

Dona vurmuş, pembe düşler de geleceğimde.

Sözler bile asılı kalmış göğünde kara bulutlara sığınarak

Ve kayan bir otomobilde çaresizliğin dönüşleri

Maziyi incitmeden, zamanı durdurur gibi sırtındaki kaderi unutmak

Bir anlık sersemlik ve yeniden hayata dönüş

Urgana önden sarılan ellerim ve çektiğim kaderim ayaklarımda

Ardımda otomobili iten arastadan bir esnaf

Bir de babam Âşıkoğlu arkamda, olmuş öylece saf...

Düzlüğe çıkarmakta mağrur, ama yorgun ve melûl

Ellerini oğuştururken anladım ezildiğini

Yılların yükü altında çektirdiklerimi

Yalnız komazdı beni derken işte, bırakıp gidiyordu!

Yorgun bir savaşçı gibi çaresiz; ama yeterince bedbîn!

 

Yaşam yalnız tırmandırdı ana caddeye azimle beni

Beklentiler, ümitler stepne bile olamadılar Askerlik Şubesi önünde

Ve panayır karşısında ıssız bir tarlaya yürüyen ayaklarım

Tutunacak dal ararcasına uğradı bir kereste atölyesine

Ya Kasım ya Lütfü ya da bir başka vaadin çıkmaz yolundaydım gene

Besleyemeyeceğini anlamış bir ekmek teknesinin vedasıydı bu gelişin dönüşü

Issız caddelerde nâçar dolaşarak delicesine

Aradım sığınacak bir kapı, vardım güvensizliğin pençesine...

 

Yalnızlık, soğuk ve karanlık!!!

İşte haykırarak arayan ben, sokaklarda Âşıkoğlu’nu!

Heyhatttttttt ne babam ne de bir canlı arastada

Yalnız gözyaşlarım, hıçkırıklar boğazda yutkunmada

Kimsesizliği yaşadım o an ışıksız, Tanrım!...

Yüreğimde hissettim ebedi ayrılığın acısını geç de olsa

Yandı ciğerim, tıkandı bağrım

Offffff Allah Kerîmmm!

Kapandı umutlarım Zilem, ufkunda çoktan eridim...

Dönmek istedim yuvama eski sıcaklığında

Evsiz olmuyor diye çıtırdamalarda yadigârımız

Terk edilmiş ah-ı figân talaş soba...

Evlâtların acı çekmekte bilesin, bağırlar yanık baba!!!

Hele sensizlik Zile’de bir anlamsızlık

Olmuyor işte anla baba!

                                                                        M.Ufuk Mistepe (Damadı)
                                                                       18.12.2003/Ankara – 17:01


06 IX 1993 Âşıkoğlu Necati Akyunak



Ablası P. Melâhat, Kardeşi Yüksel Bilen
BİR DÜNYA KURDUM

Bir dünya kurdum kendi başıma
Hayallerle, düşlerle süsledim onu...
Tertemiz duygular, sonsuz arzularla,
En güzel sevgilerle işledim onu.

Bu dünyadan korkar, kaçarım da ben
Sığınırım tertemiz kendi dünyama...
Orda özgürce yaşar, mutlu olurum,
Kavuşurum orda hayal dünyama.

Ordaki duygular riyasız temiz
Ordaki sevgiler hilesiz temiz...
Tüm güzellikler orda toplanmış,
Hayal temiz, sevgi temiz, düş temiz.

Perihan Melâhat Demirkol
22.01.1995



Ablası P. Melâhat, Eniştesi Ali Demirkol

Âşıkoğlu Necati AKYUNAK'ın Eski Dükkânı/Temmuz 1995

Ayaktakiler : Hamdi Türkuçar, Ali Kutluer, Osman Emmi, Hüseyin
Güngördü, Muharrem Türkuçar, Mehmet Uçan - Oturanlar :
Necati  Akyunak, Hüseyin Sevük, Mehmet Karademir

   AYLAR YILLAR BOŞ

Allı morlu ellerinde yazmalar,
Dolanır dolanır gerdana doğru
Yârinden ayrılan âşıklar ağlar,
Karaları bağlar perçeme doğru...

Meğer çok sevmişim inan seni ben,
Sandım ki sabahın ışığısın sen!
Etrafında dönen pervaneyim ben,
Allah'ım yaratmış kardan
beyaz ten...

Anladım gönülden bağlanmışım ben.
Sevgisiz geçer mi acep bir ömür?
Niye gelmiyorsun sevgilim sen?
Senden ayrı geçen aylar,
yıllar boş...

İsterdim göğsünde hergün uyumak!
Gül kokan ağzından güzel
söz duymak.
Ellerim de ister seni hep sarmak,
Senden ayrı geçen aylar,
yıllar boş...

Âşıkoğlu da der güzel olsan da,
Baykuşlar virane hana konsa da,
Ecel gelmeyip de zaman dursa da,
Vefalı olmayan yâri neyleyim?

Sakarya İlkokulu 22 Mayıs 1947 Perşembe

Foto Sami KOÇ - 2. Sınıf Hâtırası (Türkân Odabaşoğlu No. 343)

SÖYLE EY ULU ÇINAR...!

    Söyle ey ulu çınar, hep seyreder durursun.
    Neden boynun bükülmüş, neden halin pek mahzun?

          Selâm durur dalların şu yaşlı Bedesten'e,
          Kim bilir koca gövden şahittir kaç destana?

    Dibinde gölgelendi nice isimsiz yiğit,
    Sen yolculamadın mı? nerde yüzlerce şehit?..

          Nerde Allah dostları ve de onlarca veli,
          Nerde Arif Efendi?.. hani Kınalı Ali

    Âşıkoğlu Necati ve büfeci Hayrettin,
    Eski komşularını söyle ne tez terkettin?

          Bilirsin hor görürler şimdi mahzun Zile'yi
          Ruhunda barındırır bilmezler kaç çileyi.
                                       Avukat Murat KURNAZ



 

 

 

YAZDIR

 

Web Siteler Ana Sayfasına  

 Dönmek İçin TIKLAYINIZ