ANA SAYFA            
(Bu sayfa en son 12 Mayıs 2019 tarihinde güncellenmiştir.)

 

 

BURUNUCU
İSTİMLÂK MAHALLİ

Hâtırat Yazarı: Ayşe ÇAĞLAR
(Ünye Haber Gazetesi - 31 Mayıs 2019, Sayı: 2465, Yıl: 16)


Resim - Fotoğraflar Tasarım ve Kolaj: M. Ufuk MİSTEPE, Ayşe ÇAĞLAR, Metin ATEŞ, Nursel BALPINAR.

BURUNUCU
İSTİMLÂK MAHALLİ

Belki hatırlarsınız; 2012 yılında Ünye Haber Gazetesi’nde yayımlanan köşe yazımda “Burunucu Sahilindeki Mekânlar”ı merhum Yüksel ŞEN Abi’min katkılarıyla işlemiş1 ve Hâtırat Yazarı Sayın Fikri TERZİOĞLU’nun kaleme aldığı “Topyanı’ndan Yalugavesi’ne Yıkılan Evler ve Eski Sakinleri”2 konu başlıklı makaleyi de Aydınlık Ufuklar Sitesi’nde aynı tarihlerde yayınlamıştım.

1959/60 yıllarında Ünye – Samsun Karayolu inşâ edilirken yol güzergâhında bulunan bazı mekânlar (ev, câmi, umumî helâ, çömlek fabrikası ve fırını ile çeşme) ve bahçeler ortadan kaldırılmıştı. Makalemizde, yıkılan mekânlarla geriye kalanları sizlerle paylaşmaya çalışacağız.1

Bahse konu Ünye – Samsun Karayolu güzergâhında istimlâk edilerek tamamıyla ortadan kaldırılan Burunucu Mevkii ikametgâh ve işyerlerine ait görsel bir fotoğraf olmayışını hep büyük bir eksiklik olarak hissetmişimdir. Bunu telâfi etmek maksadıyla bu mekânda çocukluk yıllarını geçiren merhum Çömlek Ustası Bekir ÇAĞLAR’ın kızı Ayşe ÇAĞLAR Hanımefendi’den bu konuda destek talebinde bulundum. Kendisinden istimlâk edilen mekândaki konutları ve sakinlerini yazıya dökerek anlatmasını istirham edip, mümkünse o mıntıkanın bir resmini hazırlatmasını istedim. Beni kırmadı ve hâfızasını da zorlayarak anılarını kaleme dökmeyi başardı. Resim konusunda da çevresinden destek alıp bize ipucu verecek güzel bir Burunucu Sahil Mekânları Panoramik Tablosu kazanmamıza vesile oldu. Kendisine müteşekkirim…


Resimler Tasarım ve Kolaj: Ayşe ÇAĞLAR, Metin ATEŞ, Nursel BALPINAR.

Makalemizin konusu olan mahal, Belediyemizin “Burunucu Yarımadası Restorasyon Projesi” kapsamındaki parselâsyon alanlarından başlamakta. Artık, Ayşe ÇAĞLAR Hanımefendi’nin aktarımlarıyla İlyasoğlu Ahmet Yalısı’ndan Topyanı istikametine doğru, konut ve sakinlerine dair anlatımımıza geçebiliriz.

Hüseyin MİSTEPE ve Karaoğlan Mehmet YILDIZ'ın İşlettiği Çömlek Fabrikası

İlyasoğlu Ahmet’in iki fırınlı Çömlek Fabrikası’nın karayoluna bakan ön cephesinde Bahri ÇİÇEK'in evi vardı. Babası Mehmet Çiçek, annesi Müzeyyen Hanım ve diğer kardeşler Hatice Çiçek ve Nihat Mutlu burada büyüdüler.

İlyasoğlu MÜZEYYEN Teyze'den sonra gelen ev Parmaksız Taşçı Hüseyin ERKOÇ Usta'ya aitti. Eşi Ayşe Hanım ve çocukları Meliha Uzunca, Fahrettin Erkoç, Ahmet Erkoç, Emine Duman ve Selâhattin Erkoç burada ikamet ederlerdi. Torunları da bu evde doğdular. Daşcı İsiyn Usda’ya bu mesleği Araştırmacı ve Yazar M. Ufuk MİSTEPE’nin merhum dedesi Mollaoğlu Sürmeneli Mahmut Usta öğretmişti.. vefa ile andıklarını biliyorum.

‘Parmaksız’ lâkaplı Daşcı İsiyn Usta'nın evlerinin önünde yol tarafındaki konutta oturanlar Mevlüt KABAYEL ile eşi Nahide, annesi Havva ve çocukları Emine, Ahmet, Zehra, Hatice ve Nurhayat idi. Mevlüt Bey ve ailesi çömlekçilik ve pazarlamasını yapar, tomruk ticareti ile geçimlerini sağlarlardı.

Karaoğlan lâkaplı Çömlekçi Mehmet YILDIZ ve Kara Dayı da önce bu adada ikamet etti, sonra ailesiyle yolun karşısındaki ikametgâhına taşındılar. Anneleri Kezban Hanım'dı. Evlerine bitişik Çömlek Fabrikası ve deniz tarafında iki adet biri büyük diğeri orta büyüklükte Çömlek Fırını vardı. Daşcı İsiyn lâkaplı Çömlekçi Hüseyin MİSTEPE ile Karaoğlan Mehmet burada ortak Çömlek İmalâtı ve pazarlaması yaptılar. Parmaksız Daşcı İsiyn Usta ile Çömlekçi Daşcı İsiyn'i birbirine karıştırmamak lâzım. M. Ufuk MİSTEPE’nin babası, Taşçı Ustalığı'na ve 4 zanaata vâkıf bir mucitti ama piyasada taşçılık yapmazdı.

İlyasoğlu Yalısı’ndan geçtikten sonra sağ tarafta Köse Dede’nin evi vardı. İlyasoğlu Ahmet YILDIZ ve eşi Fadime Hanım’ın oturduğu evdeki Fadime Hanım, Cemal Hadi GÜRŞEN’in halası olurdu. Babası Celal, annesi Fatma, eşi Mebruke, kızları Azize ve Nuran ile oğlu Cemil de bu evde ikamet ederdi. Fadima; bize bezden bebek dikerdi. Mebruke Hanım 2010 yılında Ankara'da vefat etti. Merhum Araştırmacı ve Yazar Yüksel ŞEN'in ablasıdır. Cemal Hadi Bey’in harika bir fotoğraf albümü vardı ve fotoğrafların çoğu etiketli idi; trentes bir adamdı. Cemal Amca İcra Memuru’ydu. Öğlen eve yemeğe gelince pantolonunu çıkarır, pijama giyerdi.. ütüsü bozulmasın diye. Yemek yer sofrasında yeniyor. Çok kıymetli komşularımızdı. Önce Bafra’ya sonra Ankara’ya tâyin, oraya yerleştiler. Mebruke Abla çok güzel kadındı. Mebruke Hanım albümün bir kopyasını M. Ufuk MİSTEPE’ye Ankara’daki evinde teslim etmiş. Mebruke Hanımların evlerinin yanındaki bahçede sürekli haşhaş bitkisi yetiştirilirdi. Haşhaş kokusundan çok rahatsız olanlar oradan geçerken kokuya mâruz kalmamak için koşar adım geçerlerdi.

1. Merhum Cemal Hadi GURŞEN - 2. Baha AKAR / Yalıkahvesi, 29-04-1951, ÜNYE.

Merhume Mebruke GÜRŞEN Fotoğraf Arşivi

Gürşenlerin karşısında İlyasoğullarının evi bulunmaktaydı; şu an da halen durmakta. O zaman Hamdi KAPICIOĞLU (Prof. Dr. Sait KAPICIOĞLU’nun babası), Cemile Teyze, Sait Abi ve abisi otururlardı. Cemile Teyze’nin siyah bir kedisi vardı. Oturmaya gelirken yama sepetine kediyi koyar getirirdi. O zaman çoraplar merserizeydi, topukları muhakkak yamanırdı. Cemile Teyze çok temiz, sert bir hanımdı. Ünye’den çıktıktan sonra Samsun’da da görüşmeye devam ettik. Sait Abi evin kızı gibi annesine yardımcı olurdu. Ablaları Saime Abla ve Günaydın Abla evliydiler. Akşam yemeği için içme suyunu Üç Çeşme’den almak onun göreviydi.

Şimdi 7 – 8 basamak taş merdivenden Telci Kadirler lâkabıyla tanınan babam Bekir ÇAĞLAR Usta’nın (Dğ. 1907 - Vf. 09.06.2009) evine iniyoruz. Etrafta kimse yok, bomboş; beni Feti karşılıyor. Feti, Kenan ÇAĞLAR’ın horozu.. aksidir Feti. Yoldan aşağı inene meydan okur ama beni tanırdı. Yol kıyısında sağ tarafta Burunucu istikametinde ÇAMURLUK vardı. Çamlık ve Aynikola mevkiinden gelen top çamurlar buraya atılırdı.


Kaynak: http://www.katpatuka.org

Çamurun yığıldığı çamur yalağımız önündeki silindirde cilim çamurlar silindirler arasından döndürülerek geçirilir, içerisindeki kalın materyaller ezilir, üzerine kum serili taşlık zeminde ayakla iyice çiğnenir ve topaç öncesi ön plâstikleştirme yapılırdı; yani tezgâhta işlenecek kıvama getirilirdi. Sonra çamur bohçaları topaç yapılmak üzere fabrikaya inerdi. Bu işleri fabrikada yatan Mıstık yapardı. Ailesini bilmiyorum. Her işimize yardım ederdi.

Çamur yerinin önünde kocaman elma ağacımız ve Köse Dede’nin evinin önüne doğru elmanın yanında da kümesimiz vardı. 30 tane beyaz Legorn tavuk babam tarafından Samsun Gelemen Çiftliği’nden alınmıştı. Bir tane cins horozumuz vardı. İri bacakları kısaydı, yürürken kanatları yere değerdi. Evin önü çok geniş ve düzlüktü. Sonra düz giriş, ikinci kat bahçe, solda portakal ağacı, yanında balcan (patlıcan) inciri, biraz ötede nar ağacı ve portakal ağacının önünde 6 m2 halı büyüklüğündeki arıkta çilek ekiliydi.. renkleri beyaz - pembe olurdu. Nar ağacının altı maydanozluktu. Bahçede her şeyin yeri vardı. Salatalık, domates.. bütün sebzeler her sene yerlerine ekilirdi.

Sağ tarafta caddenin 1,5 – 2 m altında birinci kat bahçe vardı. Burada çok büyük bir beyaz incir ağacı bulunuyordu. Golden elma renginde, içi beyaz, çekirdek denecikleri pembe.. ondan hiçbir yerde görmedim. Babam onu yukarı mahallede bir bahçeye nakletmek istedi ama o zamanki imkânsızlık şartlarıyla beceremediler. Bu bahçede de bütün sebzeler belirlenmiş arıklara ekilirdi. İki bahçe arasında küçük bir armut ağacı vardı. Düz giriş ve ikinci kat bahçeden 20 basamak merdivenle üçüncü bahçeye inilirdi. Bu bahçenin duvarına İlyasoğlu Yalısı denizi vururdu. Birinci kat bahçeyle bu bahçe arasında kocaman yüksek bir duvar ve kare iki göz açıklık vardı. Duvarda bunlar mağara girişiydi ve üzeri otla kapanmıştı ama görünürdü. Babam vaktiyle mağaraya girdiklerini söylerdi, henüz evlerden çıkılmamıştı. Dedelerin evinin önünde sahan tas ve zincir görmüştüm. Mağaradan çıktı demişlerdi.


Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Fabrika arsamızın hayli alanını kaplıyordu. Bahçe yanından küçük fırının önüne inilirdi. Denizden 1,5 m kadar yüksekti. Küçük fırın duvarının bir kısmına da İlyasoğlu Yalısı denizi vururdu. Küçük fırın sık dolar ve yanardı.. Büyük fırın büyük ebat mal (testi, hanıştıra, ikili – üçlü - dörtlü küp vb.) için arada bir yanardı. Küçük fırınla en alt bahçe aynı hizadaydı, aralarında küçük duvar vardı. Arazi meyilli olduğundan küçük fırının üstü düz giriş, bahçeyle aynı hizadaydı.

Rahmetli Hüseyin MİSTEPE’nin anlattığına göre : “Çömlekçi Ustası Bekir Bey Rumlardan kalma ev eskisi tek katlı bir yapıyı tezgâh, terekler ve fırınla donatarak çömlek atölyesine çevirmiş ve Burunucu'nda Çakmak Kaya ile Üç Çeşme arasında sahilde çömlek imalâtı ve ticareti yapmaktaymış. Dört aylık bir çalışma sezonunda Bekir Usta ile ortak iş yapmış bu atölyede. Benden on bir yaş büyüktü diyor Hüseyin Usta. İki usta muhtelif çömlek imalâtı yaparlarmış. Küçük çaplı çömlekler sipariş olunduğunda kardeşi Hamza da devreye girer ve bu ufak çaplı imalâthanede rızıklarını temin ederlermiş. Motorlar sahile yanaşır ve Bekir Usta Yalısı'ndaki çömlek atölyesinden kayıklarla motorlara çömlek nakledilir; bu motorlarla çömlekler Samsun'dan Trabzon'a kadar taşınır ve yörenin ihtiyacına cevap verirlermiş.”


Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Resim Arşivi

“Atölyede bir topaçcı iki de çamur ezici (çiğneyici) çalışırmış. Kör Saniye ve kardeşi Kör Nazmiye cilim çamurları ayaklarıyla ezer ve silindirden geçirirlermiş. O zamanlar çömlekçilik sektöründe bayanlar bolca istihdam edilirlermiş. İslâmoğlu Hasan ÖZBAY'ın eşi Emine Hanım da bir zamanlar Bekir Usta'nın çömlek fabrikası yanındaki Câmialtı Yalısı'nda bulunan Borçkalıların çömlek atölyesinde çamur çiğnermiş.”

Ahmet KABAYEL’e göre; 1927’de İlyasoğlu Ahmet’in yanında mesleğe başlayan Bekir Çağlar, Bulgar Espas Usta'dan öğrendiği çömlekçiliği uzun yıllar icra eder. 1931’de kendi imalâthanesini açar. Kefeli Câmii yanından sökerek, Çömlekçi’deki Üç Çeşmeler’in yanında kayıklarla taşıdıkları fırını, Selanik göçmeni Hürmüsa Hanım'dan satın alır. Bu fırının taşınıp kurulmasına vesile olan ise Parmaksız (Daşcı İsiyn) Hüseyin ERKOÇ Usta’dır.

Hacı Hüseyin Erkoç, Ayşe Erkoç - Semiha, Meliha Uzunca (Erkoç), Hüseyin Fehim Erkoç,
Mevhibe Erkoç, Fahrettin Erkoç, Emine Duman (Erkoç), Ahmet Erkoç, Hacı Hüseyin Erkoç.

Selahattin & Kadir ERKOÇ Fotoğraf Arşivi

Eren TOKGÖZ’e göre: “Burunucu Mahallesi'nde denize girilen yalılar vardı. Câmialtı Yalısı, Bekir Usta Yalısı, İlyasoğlu Yalısı, Ada, Hanhanlar Yalısı aklımda kalanlardan. Yalıların açıklarında derin suda Volta dediğimiz kayalar vardı. En büyük ve uzak Volta Câmialtı Yalısı'nda, en yakışıklısı İlyasoğlu Yalısı'nda, en sevimlisi Bekir Usta Yalısı'ndaydı. Bekir Usta ile İlyasoğlu Yalısı arasında denize doğru uzanan burun üzerinde Bekir Usta'nın çömlek fabrikası ile 3 adet pişirme fırını vardı. Bekir Usta" hitabımı hoşgörünüz lütfen. Ünye ve bilenler onu hep "BEKİR USTA" diye tanırdı. Ustaydı.. Bekir Usta.. Bekir amca derdim ben. Bekir amca benim için matematik hocası idi. Öğrettiği pratik hesaplamalar hiç aklımdan çıkmadı. Kendi ile barışıktı, ince ruhluydu, san'atkârdı, öğretici eğitmendi, bazen de muzip, kızgın!..”4

Nalcılar ormanlardan kestikleri odunları katırlarla Ünye’de hamam işletmelerine, çömlek fabrikalarına ve evlere getirirlerdi. Odun demek ağacın parçalanmış kütük halindeki bütünü demekti. Fırın fayrap olduğu zaman son günü sabaha kadar beklenir, odun atılırdı. Herkes o gece fırının önünde otururdu. Neler yenmezdi neler? Çıkan közü babam büyük gaz bidonunda söndürür ve kömür olurdu. Kömür evde maltızda yanar, yemek yapılırdı.


Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Cam yakıt hazneli Hot Otomat ve Vezüv marka Gazocakları daha sonra çıktı. Yanmış olduğundan kömürün isi olmazdı. Annem Dürdane Hanım (Dğ. 1917 - Vf. 08.09.2001)çok temiz bir kadındı. Yer ocağının içini kireç badanayla her gün boyardı. Fabrika çok büyüktü, içinde çömlek kaplarının kurumasını sağlamak için ahşap terekler vardı. Fabrikanın; küçük fırın, büyük fırın ve bir de yukarıdan olmak üzere üç girişi vardı. Fabrikanın çatısı evin önündeki düzlükle sıfırdı. Duvarı ve büyük fırının arkası da deniz içindeydi.

Yüzümüzü denize çevirdiğimizde solumuzda kalan kayalıkların üstündeki duvarın dibinde soyunulup giyiniliyordu. Burası hem incir ağaçlarının altında yukarıdan bakıldığında görünmez hem de giyinirken kayalık olduğu için ayağımıza kum bulaşmazdı.4

Burunucu Câmii yapılırken kaldırım kenarında araç yolcularından para toplayan simsar.

Çok küçük kumsalı olmasına rağmen Bekir Usta Yalısı'nı çok severdim. Otobüs yolundan uzakta, aşağıya gizlenmiş, denizin içinde biblo gibi kayaları, incir ağaçlarının gölgesindeki kayıkları ve üç çeşmesi… Üç Çeşmeler buz gibi suyu ile meşhurdu. Evlere buzdolabı gelinceye kadar bütün mahalle, aşına eş soğuk suyunu buradan alırdı Yaz'ın bunaltıcı sıcağında.4

Rahmetli Bekir ÇAĞLAR Usta'nın bitişiğinde kardeşinin evi vardı ve Rabiye'nin kızı Seyhan orada ikamet ederdi. Yol tarafından merdivenlerle inilirdi. Bekir Usta'nın çamur yalağının yanında CELAL Dede'nin evi ve aşağı tarafta da meşhur ÜÇ ÇEŞMELER vardı. Günümüzdeki ÜÇ ÇEŞME diye bilinen yere yanlışlıkla (ya da çağrışım yapsın diye) bu ad verilmiş ve eski Üç Çeşme anısı yaşatılmak istenilmiştir. Bugünkü çeşme, 1959/60'lardaki yol yapımı çalışmaları esnasında bir kaynağın yer değiştirmesi sonucu ortaya çıkmış ve tek oluklu çeşmeye dönüştürülmüştür.1

Üç Çeşme diye adlandırılan çeşmelerden birinci çeşme büyük fırının ağzının karşısında, suyu en bol olanıydı. Yanında orta çeşme, basamaklı yolun solunda da öbür çeşme vardı. Bunlar, küçük odaları olan Hamidiye Çeşmesi gibi üç tane odadan müteşekkildi. Çeşmelerin pirinçten muslukları ve üzerinde yuvarlak taş kapak vardı. Babam arada kapağı açar, içini temizler, sonra kapakları çimentolayarak kapatırdı. Oralar yıkılırken babam “Kaynağına boru döşettirdim, üçünün suyunu birleştirip deniz kenarına tek geçme yaptırdım. Yol basarsa suyu kaçar yoksa devam eder.” derdi. Halen suyu var, akıyor ama musluğu yok, yakınında olanlar kıymet bilmiyor. Sabah kalkardık, yalıya motorlar demirlemiş. Üç Çeşme’yi bilir, gelir tenekelerle motorlarına su taşırlardı. Bazen birkaç gün kalırlardı. Nereden gelir, nereye giderlerdi bilemiyorum.. büyük motorlardı.

Fikri TERZİOĞLU'na göre : "Bekir Usta Yalısı'nda bulunan Üç Çeşmeler deniz kenarında olmasına rağmen iri sarımsı taşlarıyla yıllara meydan okumuş, 'yorgun, soluk benizli koca tarihim ben!' der gibiydi.. ihtişamlıydı."2

Ünye'de Birçok Çömlek Fabrikasında
Emeğinin İzleri Olan Daşcı İsiyn Usda Evinin Alt Katındaki Tezgâhında

M. Ufuk MİSTEPE Fotoğraf Arşivi

Ferhan ŞENSOY, GÜNDESTE adlı kitabındaki ÜNYE KENTİYİM şiirinde bizim evin orayı anlatmış. Bahri Çiçeklerin evinden bakınca karşıda denize meridyendi bizim ev. “çam kokularıyla başlarım / baş döndüren bir yokuştan inersin / burası burunucu bunlar çömlekçilerim / dutumu satan kadınlarım bunlar / ünye kentiyim / denizin içinde eski rum evleri / yosun ve alivrecilik kokar fındık ve fiskobirlik / ve terli apış aralarında / fındık kırmaya domuzlanıp domuzlanıp / sinemaya gider toraman kızlarım / denize kök salmış eski rum evleri / ve sefertası laz apartmanlarım denize karşı gece olurum / tutucu evlerin delişmen kızları basma elbiselerle /denizime girerler benden babalarından ve geceden gizli / ayışığında şavkıyan Müslüman kıçlardır / hele burunucu’ndan velveleli bir kamyon dönmeye görsün / iki deli far gündüz eder geceyi / uzunları yakar inadına deyyus şoför / vesveseli memeler birden suya gömülür / fâş olan namusumdur / ünye kentiyim / cıgaranın uçlusunu içerim fındık zamanı / veresiye geçiririm yağmurlu kışı / sağlık olsun fındık zamanı öderim / ünye kentiyim pontüs mitridat’tan kalma / basamak basamak dağlara tırmanır taş evlerim / her yanından ot fışkıran taş merdivenlerim / çok eskiyim bilmezsiniz / onee kentiyim / yosun kokan bir iskele feneriyim / kimse bilmez ünye’yim”3 Denize kadar inen taş merdiven bizim orada vardı. Evimiz çok büyüktü. Yoldan bir kat, deniz tarafından üç kat uzun okul binası gibi. Babam derdi ki Nermin’in (Nermin DENİZCİ) evinin tamamı bizim mutfağa sığıyor.

Şükrü Denizci (Memiş Kaptan)

Yalımızın iki tarafı yüksek olmayan çok güzel kayalık; Feneraltı kayalıklarındaki gibi yarısı deniz suyu içinde bulunan yosunlar, minik baloncuklar gibi suyun yüzünde parlardı. Yalı, törpülenmiş gibi kiremit parçası ve taşlarla doluydu. Bunlar çömlek kırıklarıydı.

Fabrikanın etrafındaki kayalıkları topuklarına kadar örten yosunların açık ve koyu kahveli, kızıllı, sarılı, allı morlu, yeşilli renk cümbüşlerini hiçbir zaman unutamadım. Kayalıkların üzerindeki midye kolonileri, günün ayrı vakitlerinde masallarda tariflenen peri kızlarının binbir renkteki farklı elbiseleri gibiydiler.4

Evimizi dubleks gibi düşünelim; birinci katın deniz tarafını çamaşırlık olarak kullanırdık. İki tane büyük, köpük gibi beyaz taştan ama mermer değil, çamaşır teknemiz vardı. Dubleks gibi ikinci kat odunluktu, fındık kabuğu yığılırdı buraya. Babam çok çalışkandı. Tezgâhtan iner, odun keserdi. Odun dediysem, tomruktan kütüğe dönüştürülen hamam kütüğü de denilen cüsseli ahşap kökenli hammaddelerdi. Hızar ve baltayla (demir kamalar yardımıyla yarılarak) Mıstık’la beraber keserlerdi. Evin önü yığınla odun dolu olur ve evinde odunu olmayan istediği gibi alır, giderdi. Kimse hesap sormaz.. dostluk 24 ayardı.

Evin yol tarafı olan birinci katında amcamların yani oğlu Kenanların mutfağı vardı. Ben amcamı (Hamza ÇAĞLAR) tanımıyorum. Amcam, 40 yaşında bağırsak düğümlenmesinden, oğlu Kenan 6 yaşında iken genç yaşta vefat etmiş. Biz aynı evde beraber oturduk. Yengem, onlar üç kardeş Kenan, Seyhan, Fatma; biz dört kardeş Hatice, Kadir, Ayşe ve Emine (Dğ. 06.12.1957 - Vf. 22.12.1990) hep beraber büyüdük. Aynı evde yedi kardeş gibiydik. Kenanlar en çok bizimle otururdu. Yengem makinada nakış yapardı. Makinası, yukarı kattaki salonda, pencerenin önünde dururdu. Tıkır tıkır kasnakla işlerdi.


Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Çarşamba günleri köylüler değişime gelirdi. Heylerinde sebze, meyve, kuru gıda, peynir ve çökelek.. çömlekle trampa yaparlardı. Mutfak dolardı.. bana da çok eğlenceli gelirdi. Kuru gıda koymak için çatlak küp alırlar, karşılığında daha az ürün verirlerdi. Evimizin önünde büyük bir taş vardı. Çeşmeden suyunu alan taşa oturur, mola verirdi.

 
Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Üst kat fabrikada pöğrek dediğimiz ince pis su boruları kesilirdi. Zeki ERGÜN Abi işyerimizde boru keserdi. Pöğrek kalıbında plâstikleştirilmiş cimil çömlek çamurundan kesilirdi.

Berber Zeki – Cumhur kardeşler saçımı keserlerdi. Zeki Abi, Ali garson (à la garçon – oğlanımsı) model kesim derdi. Fabrikada çalışan birey olarak Cevahir Teyze de tam bir Osmanlı kadınıydı. Bunlar yukarı mahalleden olduğundan o mıntıkaya çıkmıyorum.


Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Yalının içerisinde incir ağacı vardı. Biz, Memiş Dayı, Satılmış Dayı siyah incirin altına kayıkları çekerdik. Bizim yalıdan iki kaya arasından geçilen şu an da mevcut olan Çakmak Kaya’nın önünde küçük bir yalımız daha vardı. Arkasında üzeri kertenkele dolu yüksek bir duvar bulunurdu. Erkek çocuklar kiremit ve taşlarla kuyruklarını koparırlardı. Duvarın içinde bahçe arkasında Ali Dayı’nın (Ali AKKUŞ) ve Safiye Abla’nın evi vardı.

İkimizin arasında Rizeli Memiş Dayı’nın evi bulunurdu. Balıkçılık, çamurculuk yapar ve yunus balığı avlarlardı. Kazanlarda kaynattıkları balık yağlarını satarak geçimine katkı sağlardı. Sahilde yağ kokusundan geçilmezdi. Memiş Dayı motoruyla denize çıkar, büyük siyah balık tutar, kumun üzerine atardı. Onların Yunus Balığı olduklarını sonradan öğrendim. Bunların derisini kaynatır, balık yağı çıkarırdı. Sonra leş derdi, balıkların içini motorun arkasına bağlar, açık denize bırakırdı. Balıkların içinden yavru çıktığını da gördüm. Memiş Dayı bahçede ateş yakardı. Kazanın altında gelgelek dediğimiz, deniz kenarından toplanan törpülenmiş gibi düzleşmiş odun parçacıkları yanardı. Memiş Dayı iri yarı, esmer Kızılderili gibiydi. Eşi Meryem Teyze ile kızları Yüksel ve Şükriye Ablalar vardı. Çok iyi komşuydular. Yüksel Abla’yı memlekete götürdü, bıraktı. Meğerse orada evlendirmiş.. bir daha göremedik. Şükriye Abla, Terzi Ali Abi ile evlendi. Cemal ve Emine adlı iki çocukları oldu.. Sonra bir çocukları daha olmuş. Cemal ve Emine bizi çok severlerdi, biz de onları… Çok samimi can insanlardı.

Soldaki Foto: Hasan AKKUŞ (Sağda) / Sağdaki Foto: 1947 / Bekir ÇAĞLAR evi önü - ÜNYE.
1. Tenzile Teyze'nin oğlu Şerafettin. 2. Merhum Bekir Çağlar Usta. 3. Hocaların Naciye Teyze'nin oğlu Hacıisiyn.
 
Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

            Ali Dayıların mekânı ve sakinlerini Fikri TERZİOĞLU’nun anlatımlarından aktaralım: Yaşı 90’ı aşkın babaları, geçirdiği bir rahatsızlıktan sonra yatağa bağımlı Ahmet AKKUŞ’tu. Ünye'nin ekabir diye tanımladığımız insanlarıyla beraber olmuş, hattâ zamanın üst düzey politikacılarıyla, bakanlarımızla ileri derecede dostluklar yaşamış, sevilen, sayılan bir insandır. Benim de çok sevdiğim saydığım, kolay iletişim kurulan, cömert, halk ağzıyla bonkör, dünyayı yaşayan son efendilerdendir.2


1. Merhum Veysel KARADUMAN (25.07.1977'de 36 yaşında vefat etti).
2. Kadir ÇAĞLAR 3. Ahmet kızı merhume Aysel KARADUMAN (18.02.1938 - 22.12.2014).
4. Millet Bahçesi'nde bir meraklı / Ünye. 5. Hatice (Çağlar) ÇAMLIBEL.
6. Merhum Bekir ÇAĞLAR Usta.

Bacanağım Ali AKKUŞ'un kendi ismi ile dedesi Ali AKKUŞ'un evlerinde oğlu İlhami de yaşardı. Ahmet AKKUŞ Ağabey'in de babası olan Ali AKKUŞ Dede'mizin memleketi Makedonya, benim de anneannemin vatanıydı. Ali Dayıların evinin ilk sahipleri Mühendis Reşit Erolların baba evidir. Ali Dede, bizim Ünye Millet Parkı'nın bahçıvanıydı. Ali Dede bizi tanırdı.. gördüğünde bizi çağırır, eliyle yetiştirdiği gül ve çiçeklerden yaptığı demetlerden verirdi. Söz Belediye Parkı'ndan açılmışken içindeki kameriye ve biraz ilerisinde bulunan alçakça, yuvarlak ve ortasında bir metreden biraz fazla kubbeli, üstünden su akan havuzu da söylemeliyim. Belediye Parkı ve içindeki düzenlemeleri, karanfilleri ve çeşit çeşit çiçekleri, süs ağaçlarının saldıkları kokuları, tümüyle bu güzelliği anlatamayacağımız gibi şimdilerde pek göremeyiz.2

Burunucu Mahallesi'nin Emektar Sakinleri

Kolaj: M. Ufuk MİSTEPE

Gelelim Safiye Abla’ya. Annem abla dediği için öyle alışmışız. Annemden büyüktü. Kötü gün dostuydu Safiye Abla. Hastaneye ve doktora gidecek herkese arkadaş olurdu. Safiye Abla’nın 11 çocuğu vardı. O zaman evde olanlar Ahmet Abi, Mustafa Abi, Esma Abla, Fatma Abla, İlhami, evli olanları da tanıyorum. Meselâ Kadriye Abla dünyanın balıydı. Ahmet Abi’nin hanımı Zahiye Abla’nın çocukları Ali ile İbrahim daha sonra da Remzi olmuş. Zahiye Abla’yı da çok severdim. Çok mülâyim çok hanımdı. Esma ve Fatma birer tiyatro oyuncusu gibiydiler; espriler havada uçardı. Birbirimize kapıyı çalmadan gece – gündüz gider gelirdik. Annemi çok sever, babama gerçek abileri gibi davranırlardı. Mustafa Abi, abimin arkadaşıydı. Evleri taş evdi.. belki 40 cm kalınlıkta duvar. Pencerenin önü çok genişti. İkinci kat, yolla aynı hizadaydı. İlk kat yolun altında, arada boşluk var, evin camı duvara bakıyor. Dışarıdan evin içi görünürdü. Ali Dayı yukarda camda otururdu, tütün tabakası da pencerenin eşiğinde. Çok rüzgâr estiği zaman taş ev sağlam diye annem bizi alır, sığınak gibi oraya götürürdü. Babam derdi ki “Bizim ev de çok sağlam, rüzgâr çivileri sökemez.” Komşuluk çok güzeldi. Kapılar hep açık, herkes birbirine istediği gibi gider gelirdi. Annemin manzarası çok güzeldi.. yaşantımızda güzellik vardı. Makata oturan herkes pencereden sohbet ederdi.


Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Safiye Abla’nın evinin yanında Borçkalılar otururlardı. Şükrü ELLİBEŞ Amcaların evleri de okul gibi yapılı, çok devâsa bir binaydı. Hadiye Teyze de bembeyaz, peynir gibi tenli, hafif kilolu, çok güzel bir kadındı. Annemle birbirlerine ahretlik derlerdi. Çocukları Aysel, Nursen, Adnan, Gülhis, Aydın, Ahmet ve Günsel Abla idi. Günsel Abla evliydi. Aysel Abla, Nursen ve Gülhis esprili dünyalarında iyi insanlardı. Aysel Abla Borçka’ya gelin gitti. Adnan Abi, abimin arkadaşıydı. Aydın’la ilkokulda aynı sınıfta okuduk.


Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Hadiye Teyze’nin mutfağında sağ tarafta makat dediğimiz sedir vardı. Orada kayınvalidesi otururdu. Kırmızı, altın dişli Boşkalı (Borçkalı) Nine derdik. Gürül gürül, ekolu bir sesi vardı. Evleri iki daireli gibiydi. Yan tarafta Rafet Abi otururdu. Rafet Abi evlenip Müzeyyen Yenge gelin geldiğinde bir türlü arabadan inmiyor.


Fatma ELLİBEŞ Fotoğraf Arşivi

Hadiye Teyze’nin eltisi Hayriye Teyze bir buzağı getirdi.. koyun yok, ne yapsın? Şükrü Amca’ya ‘abi bu olur mu?’ dedi. Müzeyyen Yenge kurbanlık hayvanı görünce arabadan indi. Geline kurban âdetleriymiş! Müzeyyen Yenge’yle de komşuluk yaptık. Boylu poslu, çok güzel bir kadındı. İdris doğdu.. yaramazdı biraz İdris. Hadiye Teyze ve kızlarla, biz Samsun’a geldikten sonra da görüştük.. çok çok iyi insanlardı.

Soldan Sağa: Ferit ÜRER, Rafet ELLİBEŞ - Merhume Müzeyyen, Fatma, Merhum Rafet ve İdris ELLİBEŞ

Kaynak: İdris ELLİBEŞ Fotoğraf Arşivi

Babamın yaptığı, abimin bir kayığı vardı. Aydın’la Sait TABAK yanında.. hep denizdeler. Kadir Abilerini çok severlerdi. Nursen, Gülhis çeşmeye su almaya gelir, bizim evin önündeki taşa oturur, sohbet ve muhabbet başlardı. Evden çağırmaya gelirlerdi. Hadiye Teyze akıl danışılan, görgülü bir hanımdı. Evlerinin yanında onların da çömlek fırını ve çamurlukları vardı. Çömlek Fabrikaları evin altındaydı. Şükrü Amca peşpeşe üç defa hapşırınca bizim evden duyulurdu. Annem espri yapar, Şükrü Usta ‘üçledi’ derdi.

 
Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

M. Ufuk MİSTEPE bu konuda yaptığı katkı ile makalemize şunları ilâve etti: “Ünye – Samsun Karayolu yapıldığı (1959/60) yıllar öncesinde CHP adayı Borçkalı Şükrü ELLİBEŞ Usta Ünye'de Belediye Başkanı olarak görev yapmıştı. Çocukları Günsel, Aysel, Emine, Adnan, Nursen, Gülhiz, Aydın ve Ahmet ELLİBEŞ Ünye'nin tanınan simalarıydı. Evde iki aile otururdu. İkinci aile Aydın’ın emmioğlu Rafet, Hüseyin, İdris ve Hasan’dan müteşekkildi.1

Evden sonra Borçkalıların ÇÖMLEK FABRİKASI bu mekânda yer almaktaydı. Bu fabrikada Burunucu Mahallesi halkı diğer fırınlarda olduğu gibi kadınlı erkekli imece usulü birlikte çalışırlardı. Fırında pişirilen çömlekler sahile yanaşan motorlu kayıklara yüklenir ya da karayolu ile taşınırdı. Daşcı İsiyn Usda lâkaplı Çömlekçi Ustası Hüseyin MİSTEPE de bu fabrikada çalışmış ve küplerin içini ziftlerken asfalt varilini yanlışlıkla sol eline devirmiş ve kolu feci bir şekilde yanmıştı. Babamın yanma olayı sonrasına çocukken tevafuken yetişmiş ve anneannemlere gitmekte olan anneme kaldırımda koşarak haber vermiştim. Birkaç ay çok acı çekerek ve derileri tamamen tedavi amaçlı soyularak bu olayı atlattığını hatırlıyorum. Çömlekçilik zanaatı alın teri ile para kazanmanın tipik örneklerinden biridir.

Denize yakın çömlek fabrikasından sonraki ev de Şükrü ELLİBEŞ Usta’nın kardeşine aitti ve Hüseyin, Gönül, Ayten'le Gülten ELLİBEŞ burada ikamet etmekteydi.”1

 
Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Sahilde Atik Yalısı’ndan önce yer alan Burunucu Câmii’nden evvel görülen ilk ev Ellibeş Hasan'ın eviydi. Borçkalı Hasan ELLİBEŞ Çömlekçi Ustası'ydı. Evde Yusuf, Yüksel ve Güner ikamet ederdi.1

Hadiye Teyzelerin fırının çamurluk boşluğundan sonra bir ev vardı. Oturanlar mahalleye sonradan gelmişlerdi. Anne ve babalarının adlarını hatırlayamıyorum. Evin oğlu Nevzat YİĞİT ile ilkokulda aynı sınıftaydık. Ablası AKGÜL’dü, abisi evlendi. Hava Yenge geldi. 1959’da Ünye – Samsun Karayolu çalışmalarındaki yıkımdan sonra Orta Mahalle’nin bir müştemilâtı olan Camcı Mahallesi’ne taşındılar.


Kaynak: Ayşe ÇAĞLAR Fotoğraf Arşivi

Yiğitlerin evlerinin yanında denize yakın, minaresi kartondan gibi bir intiba bırakan küçük bir câmimiz vardı. Ne yazık ki günümüze ulaşan bir fotoğrafı yok! Ama ondan daha önceki yıllarda yerinde inşâ olunan ve alt kat temel ve subasmanı deniz kenarına oturan câminin 1880 yılındaki çok uzaktan denizden görüntüsü mevcut.

Ramazan’dan önce mahallenin kızları câmiyi temizlerdi, kilimleri denizde köteklenerek yıkanır, kayalıklarda kurutulurdu. Alçak minaresi ve şerefesi olan bu kesme taş ve ahşap câmiin minaresi çinko sacla kaplıydı. BURUNUCU CÂMİİ denirdi. Kesme Taş’tan temeli denize kadar inerdi. Câmiin ön ve arkasında yol vardı. Ön yolun altında taş yapılı tuvalet bulunurdu, üzeri kiremit kaplıydı. Çocukların, namaza gelenlerin Teravih sonrası ayakkabılarının bir teklerinin yerlerini değiştirip muziplik yaptıkları anlatılırdı. Çocuklar ise câmide arkadan birbirlerinin ayaklarını gıdıklarlarmış! Câminin imamı Mahmut Hoca’ydı. Babam, onun çok muhterem birisi olduğunu söylerdi. Câmi altından itibaren uzunca bir kumluk ve Atiklerin mekânı var. Sanki yolun altında gibi hatırladığım küçük bir de ev vardı. Mücahit’le Gülsade’nin babaannelerine.. oraya çömlekle süt almaya giderdim. Yol bana çok uzak gelirdi.. gitmek istemezdim. Şimdi bakıyorum da bi gıdımlık yermiş!

Bundan sonraki bölümü gene M. Ufuk MİSTEPE’nin aktarımlarına bırakıyorum: Câmiden sonraki müteakip ev OTUZBİR Hasan Abi'lere ait evdi. Hasan Bey'in şimdiki İş Bankası'nın yanında Petrol Ofisi Benzin İstasyonu vardı. Ayrıca acentacılık yapardı (Deniz Yolları Acentalığı gibi). Evde; Hasan OTUZBİROĞLU, Müzeyyen, Leman ve Neriman otururdu. Evin yanında bahçe vardı, portakal ve mandalina yetişirdi. Bahçedeki evleri büyüktü. Evin içindeki devâsa kazanda asker tayını pişirilirmiş. Bir keresinde bu kazan içerisinde saklanan hırsızın yakalandığını annem bana anlatmıştı.1

Atik Yalısı devamındaki ev ise ATİK'lere aitti. Atik Mehmet Burunucu Mahallesi Muhtarı idi, eşi Emine'ydi. Evleri Atik Yalısı'nda denize bitişik olduğundan Emine Hanım'a DENİZ GARISI derlerdi. ATİK İsmail, Abdullah, Mustafa bu evde otururlardı. Çamurculuk ve balıkçılıkla uğraşırlardı. Atik Salim KARAMEHMET Çömlekçi Ustası'ydı. Burunucu Şenlikleri'nde zanaatı yeni nesille tanıştırdı. Ünye Burunucu esnaflarından Atik Mehmet’in oğlu, merhum Abdullah, merhum Mustafa, Sami ve Salim Karamehmet’in kardeşi, Hasan, Seyfi, Feyzi ve Şükrü kardeşlerin vaktiyle çamurculukla da uğraşan babaları Balıkçı İsmail Karamehmet 25 Nisan 2019’da Ünye’de Aile Kabristanlığı’na defnedildi.1

Sonraki ev Rizeli Mustafa'lara aitti. Eşi Safiye YEĞİN idi. Rizeli Safiye pijama ve gömlek terziliği yapardı. Kibar ve zarif bir hanımdı. Kenan ve Mustafa çok şık giyinirlerdi. Konutta; Emine, Şevket, Şükrü ve kardeşi Kenan otururdu. Turgut BAYRAV'ın babasının teyze oğlu. Bu ev uzun yıllar meskûn kaldı. Sonra da rüzgârdan kendi kendine yıkılmıştı. Çömlek fabrikalarında çalışarak geçinirlerdi.

Denize inen dar ve dik yolun Topyanı mevkiine bakan cephesindeki mandalina bahçesi ve içerisindeki iki katlı ev de ÜRER'lere aitti; içinde oturan ise TORİK lâkabıyla anılan Ahmet ERTÜRK Amca'ydı. Ürer Kara Lâstik Fabrikası'nda çalışırdı. Eşi Sefa Hanım, kızları Ayşe, Nuriye, Huriye ve oğulları Alimara (Alemene) lâkaplı Yaşar'ın çocuklukları da bu evde geçti. Torik Ahmet Amca'dan önce bu evde Ürer'lerden Hacı Yavuz otururdu. Çifte Direği vardı ve Topyanı'na demirlerdi. Çocukları Veysel, Lâlezar, Sefa, Hasan ve Samiye idi. Torik Ahmet'in eşi Sefa Hanım da Lâlezar'ın kardeşiydi. Evin bahçesi portakal ve mandalina ağaçları ile doluydu. Bahçelerinde eski dönemlere ait inşaat ve duvar temelleri vardı.

Burunucu’ndaki son ev olan EYCELER’in evi aşağısında Hacı İbraamların (İbrahim ADALI) evi gelirdi. Her iki ev arasında eski Ünye - Samsun Karayolu yer alırdı. Hacı İbrahim Bey, anneannem Rahime Şadiye KÜLÜNK'ün teyzesinin oğludur. Evleri hemen TOPYANI'na bitişikti. Evde ADALILAR'dan Hacı İbraâm Dayı ve eşi Naciye Hanım ile çocukları otururdu. Hacı Hüseyin Bey çamur işi ibrik, saksı, testi vb. çömlek ürünleri imal ederdi. Şimdilerde tarih olmuş bu zanaat dalını festivallerde sergilemekte. Yine ADALI'lardan Adnan Abi eczacı, Metin Abi şoförlük yapmaktaydı.

Edip ADALI ve Adnan ELLİBEŞ Köprü'de / Ünye.

Topyanı karşısındaki ilk ev Adalı Hacı İbrâm Dayı'nın evi ile Câmi ve İnşaat Ustası Elevülü (Göreleli) Cemal KÜLÜNK Usta'nın evi arasında bulunan iki katlı, Emine Teyzelerin kârgir eviydi.

Burunucu Câmii ve Orta Câmi Kubbe Ustası Elevülü (Göreleli) Merhum Cemal KÜLÜNK Usta ve Eşi Rahime Şadiye KÜLÜNK.

Evde, Termelilerden Emine Teyzeler otururdu. Sonra Hafize Teyze ve oğlu Nizamettin UYGUN ve eşi Safiye KÜLÜNK (Anneannemin kızkardeşi) ikamet ettiler. Onlar, Taşhane Sokak’taki evlerine taşınınca eve ARABACILAR yerleşti. Evin reisi, Arabacı Aliler lâkaplı, Ali GÜNDOĞDU'dur. EYCELER de denirdi. Arabacı lâkabı ise sahibi olduğu, o zamanın önemli taşıtlarından kağnı arabasından gelmektedir. Bildiğimiz kömüş (camış) arabası ile çamur, odun, mısır, fasulye taşırdı. Kömüş arabasını fırdolayı çevreleyen çitlerle fasulye ve mısır koruma altına alınırdı. Oğlu Keşaplı Mustafa o zamanlar Ünye’nin tek Açık Deniz KAPTANI’ydı. Bu evde Arabacı Ali'nin eşi Kezban, oğlu Mustafa, Abdullah, kızları Ayşe ile Emine ikamet ederdi. Son olarak evde BAĞ-KUR’dan emekli Abdullah GÜNDOĞDU ve eşi İfakat Hanım ile çocukları Ayhan, Beyhan ve Sultan oturmaktaydı.1

Bu yazı dizimizle Burunucu Mahallesi sahil kesimi detaylarıyla kaleme alınarak yakın tarihimize önemli notlar düşülmüş oldu. Başta Ayşe ÇAĞLAR Hanımefendi olmak üzere Fikri TERZİOĞLU ve merhum Yüksel ŞEN Beyefendilere müteşekkirim.

Tarihî coşku ve perspektiften, kıyı mimarîmize, sahil eko-sistem dengesine ve değerlerimize sahip çıkılması dileğiyle.. esen kalınız.

                                                                                                                                                         03 Mayıs 2019 / Ankara

KAYNAKÇA :

 1 MİSTEPE, M. Ufuk – Burunucu Sahilindeki Mekânlar – I / II, Ünye Haber Gaz., 28.08.2012, Sayı: 1365 / 31.08.2012, Sayı: 1368, Yıl : 10.

2 TERZİOĞLU, Fikri – Yalugaavesi’nden Topyanı’na Yıkılan Evler ve Eski Sakinleri http://unyezile.net/evler.htm

3 ŞENSOY, Ferhan – Gündeste Şiir Kitabı, Ünye Kentiyim şiiri, 1991, 2. Basım, 312. sh.

4 TOKGÖZ, Eren – Bekir Usta Yalısı, Deniz ve Ben, Ünye Kent Gazetesi, 27 Şubat 2019.

Ünye Makaleleri Sayfasına  

Dönmek İçin TIKLAYINIZ

 

YAZDIR