|
ÜNYE'DE |
|
Derleme :
M. Ufuk MİSTEPE
(Araştırmacı - Orman
Endüstri Yüksek Mühendisi)
Terzi Seniha MİSTEPE ve Kızı Emekli Öğretmen Gülay ÖĞRETİM
İki Kişiyle Oynanan İPLE ŞEKİLLENDİRMECE Oyununu Târif Ederlerken.
Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 02.05.2009 Keçiören Gazino Durağı / Ankara
ÜNYE'DE
ÇOCUK
OYUNCAKLARI
Katkıda Bulunanlar :
Fikri TERZİOĞLU, Cengiz SÜRGİT,
Bilgin HASDEMİR, Alaattin GÜNEŞ, İsmet KÜÇÜKOĞLU, Alparslan ÖZ,
Ahmet Derya VARİLCİ, Ahmet KABAYEL, Yahya Kemal BAHÇE,
Yüksel ŞEN,
Şirin Ünye Gazetesi, Mistepe Ailesi...
Hilmi KARASOY Zile Karadini Bağları'nda Üç Rulman Tekerlekli
Arabasıyla Bağ Keyfini Çıkarırken.
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - Ramazan Bayramı Tatili / 24.09.2009 Zile
ÜNYE'DE ÇOCUK OYUNCAKLARI
Aynalı Dürbün Balonlar Bekçi Düdüğü (Plâstik) Beşik Bilyalı Araba Cambaz Cevizli Fırıldak Cırcır Çakmaklı Teneke Tank Çamurdan Oyuncaklar Çaputtan Top Çat Pat (Çatapat) Çember (Kasnak) Çivili Futbol Sahası Çivili Ok Çömlek Araba Çömlek Heykeller Düdük (Çömlek) Düdük (Dal ve saptan) Düdüklü Balon Fal (Şans - Kader - Kısmet) Fener (Kraft Kâğıdından) |
Fırfırlı Pervane Fırıldak Gözlük (Renkli Kâğıt Camlı) Havaguşu (Sıçan = Şeytan) Uçurtması İki Bacalı Gemi (Kâğıttan) İpli Düğme Döndürgeci Kâğıt Oyuncaklar (Kayık, Tavşan) Kapsüllü Tabanca Kibrit Kutusundan Telefon Kumbara (Çömlek) Mantar Tabancası Mavna (Kâğıttan) Meşin Top Mızıka Ok ve Yay Ok ve Yaylı Tüfek Patlamalı Tüfek Patlangaç (Patlangoç Çiçeği) Patlangoç (Kâğıttan) Pıtık (Bilye) Plâstik Su Tabancası Rulmanlı Kaykay |
Sallanan At Sapanka (Sabanga = Kuş Lâstiği) Saplı Fırfırlı Araba Sıvı Baloncuk Sünger Top Şamyel (Deniz Simidi) Şans Kader Kısmet Şeritli Tabanca Tahtadan Kılıç Tahtalı (Uçurtma) Tahtarevalli (Galduraç) Tarak Mızıka Tatar Yayı Tavşan (Kâğıttan) Telli Mantar Halkası Teneke Araba Tentürük (Topaç) Tıktıklı Davul Trampet Çalan Arap Kız Tren (Kibrit Kutularından) Üflemeli Boru Zıplayan Tavşan / Kurbağa Zilli Çember |
Cevizli Fırıldak İnce İşçilik İsteyen Kaliteli ve Nadir
Bulunan Oyuncaklarımızdandı.
Müfettiş Mehmet KUŞCU Fotoğraf Arşivi -
http://farm1.static.flickr.com/109/283501725_11cf10a37e.jpg?v=0
Saygıdeğer Ünyeli Hemşehrilerim, 1 Mayıs Bayramı tatilini fırsat bilip, eşimle birlikte Keçiören'de ikamet eden ablam Gülay ÖĞRETİM'in evine gittik. Annem ve babam da ablamın gözetiminde yaşlılıkla birlikte yaşam mücadelesni sürdürmekteler. Onlara "Ünye Çocuk Oyun ve Oyuncakları" çalışmamı anlattım ve kısa kısa anılarını bana aktarmalarını istirham ettim. Bu satırlarda sizlerle bunları paylaşacağım. Ablam, aile ortamında büyüklere oyuncak yapmakla meşguldü. Yani BELMEK Kursları'nda Seramik - Polyester - Ahşap Boyama eğitimini almış ve güzel eserler ortaya çıkarmıştı. Kırk yıllık öğretmenliğin ardından emekliliğin tadını çıkarıyordu kısacası. Gülay ÖĞRETİM (MİSTEPE) Evinde Yaptığı Seramik
- Polyester - Ahşap Boyama Eserleriyle. Babam 90 yaşına girmişti ve hâfızası iyice zayıflamıştı; kulağı da ağır işitiyordu. Artık tekerlekli sandalyeye bağlı yaşamak zorundaydı. Gene de belleğini zorladı ve anlatmaya çalıştı : Hüseyin MİSTEPE - Oğlum, yoksulluk yılları olduğundan ve ana babamı genç yaşta kaybettiğimden çalışmak zorundaydım; sizler kadar şanslı bir çocukluk yaşayamadım ama gene de hâtıralarımız anlatmaya değer. Senin o mutfağımızda kendi kendine kilimler üzerinde oynadığın Pıtık Oyunu'nu bizler sokakta oynardık. Biz ona pıtık değil de GAZOZ derdik. Neden mi? Çünkü gazoz şişelerinde kapak yerine pıtık kullanılırdı vaktiyle.
Gazozlar porselenden, camdan ya da bilye şeklinde olurdu. Renklendirilmemiş pıtıklara da SULU GAZOZ derdik; yani safi camdan olanları.. Taştan olan pıtıklar da vardı ve siyah, beyaz, sarı renkli olurdu.. sahilde çakıl taşları arasında ve ev temelleri arasında karıştırır, bulurduk. Seniha Mistepe, Selma TUZCUOĞLU ve Hüseyin
MİSTEPE Yazlıkta. Şapka içerisinde yazı tura oynamak da meşhurdu. Parasına oynarlardı. Şapkaya para konulur ve sallanarak, ters çevrilir.. Yazı mı Tura mı?.. denilir, bilen iddiayı kazanırdı. Büyük çocuklar oynardı bu oyunu. Tentürüğü bütün marangozlar tornada çekerlerdi. Marangoz Kibar Usta ve Ahmet Usta'yı hatırlıyorum. Kamçılı tentürük, ipli tentürüğe göre daha yavaş dönerdi. Önce ip tentürüğe sarılır ve usulünce fırlatılır; tentürük dönmeye başlayınca kamçıyla vurulmak suretiyle dönmesi devam ettirilir.
Ablam Gülay ÖĞRETİM de çok hareketli bir çocukluk dönemi geçirdi. Erkeklerin her oyununu onlar kadar beceriyle oynardı. Küçük yaşta Elâzığ ve Beşikdüzü Öğretmen Okulları onu Ünye'den uzaklaştırdı. Gene de anlatacağı birçok anısı vardı tabi diğer çocuklar gibi. Gülay ÖĞRETİM - Malûm, kız çocuğuyduk. Bebeklerle oynamak dayanılmaz güzeldi. Annem terzi olduğundan çok güzel bebek elbiseleri diker ve bezden bebek yapardık. Rengarenk bebek kıyafetleri olurdu. Kumaş çeşidimiz çok boldu nasıl olsa. Teyzem Nebiha KÜLÜNK (Suyabatmaz)'ın Elişi Dersi'nde diktiği bebekle imtihanı verdiğini annem söylerdi. Sandalyelerin bacaklarına da salıncak kurar ve bebekleri sallayıp uyuturduk.
Bokuç, sokağımızda en çok oynadığımız taş oyunuydu. Herkesin elinde MAM dediğimiz yassı taşlardan olurdu. Ebenin yanındaki halka içerisinde bulunan yuvarlak Bokuç Taşı'nı vurmaya çalışırdık. Çığlıklar atarak mam'ı alıp, yakalanmadan yerimize dönmeye çabalardık. Kız çocuklarının hünerlerini sergilediği ve çok önem verdiğimiz oyun ANCA MANCA Oyunu idi. Mahallenin kızları evlerinden yiyecek malzemeleri getirirdi. Şeker, tuz, yumurta, un, çökelek, yağ, zeytin, peynir, kıyma vb. Ayrıca bunları pişirmek için de tabak, çanak takımlarıyla sofra tamamlanırdı. Kendi yemeklerimizi kendimiz hazırlar ve ardından EVCİLİK Oyunu için başlangıç yapmış olurduk. Genelde Cemal Amcalar'ın İncir Ağacı altı Anca Manca için ideal bir yerdi. Bu ağaç sokağımızın simgesi olmuştu. Ufkî'nin yazdığı İNCİR AĞACI adlı şiiri de aslında sokağımızın mâzisini özetleyen nostaljik dizeler kümesiydi sanki...
Mistepe Ailesi |
İNCİR AĞACI
(Bu şiir Barış Manço’nun Dut Ağacı adlı güftesinden uyarlanmıştır.)
Müzisyenler
içerisinde hayatımı en derinden etkileyen sanatçı
Barış
Manço olmuştur.
Onun beste ve güfteleriyle anılarım bir anlam
kazanmıştı.
Dut Ağacı
şiiri de sanki nostalji âleminde doğduğum şehir Ünye'min sokaklarını
anlatıyordu.
Gözyaşı seli içerisinde uyarladığım dizeleri mahallemin sakinlerine
ithaf ettim.
İNCİR
AĞACI
Şimdiki 100. Yıl Parkı'nın İnşasıyla Kalebozuğu Sokak'taki Tarihî
Mimarî Tümüyle Yok
Edilmiştir.
Soldan Sağa Deniz Kenarı :
Hallaç Turgut'un Evi, Arap Talat ve Yalısı, Aga İsmail Kısacıkoğlu Evi
ve arkasında
Sıhhıyeci Bekir Efendi'nin Evi, Camcı Şefiğin Evi, Terzi Nadide
Hanım'ın Evi,
Saatçi Emin Hoca'nın Evi,
Dava Vekili Zihni Sarpdağ'ın Evi, Tevrat'ın Evi,
Kalaycıların Evi.
Bu Pazar, doğup büyüdüğüm Ünye’min
Orta Mahalle sokaklarında dolaştım.
Çocukluğumu yeniden yaşamak istiyordum o an...
Yaşadığım şimdiki zaman olmasaydı diye düşündüm!
Keşke bugün, dünküler gibi kalsaymış ...
Şu sağdaki üç katlı tuğla kırmızısı ev
İhsan ve Meryem Teyzeler’indi galiba?
Evet evet, Paylon Teyzeler’inki daha soldaydı ..
Agavni Nine’ninkinin yanındaki yeşillik mi?
Top oynayıp, kelebek tuttuğumuz Kilise Tepesi'ydi orası.
Ya kilise bahçesi?
Mektep ve taş duvarları nerdeler?
Kimler yıktı, kimler süpürdü o kalıntıları, o güzelim anıları bizden?
Birden Cemal Amca’yı gördüm!
Yine o incir ağacının altında oturuyordu.
Koştum paltosuna sarıldım.
Önce "Kopuk" dedi, sonra paltosuna sardı beni soluklarcasına.
Ve pencerede Mahmut Amca’nın sımsıcak bakışlarında
Çocukluğumu yeniden yaşamaya başlamıştım ...
Tam karşımızdaki yokuşa bitişik sıvalı evin
İkinci katında otururlardı Ayşe Abla’lar.
Anılar Ortaokul duvarlarında şekillenir,
Bahar melteminin esintisi duyulurdu bahçelerde.
Mahalleli kızlar düşlerde çoktan uçmayı beklerken
Eskisi gibi mi Ünye?.. diye sordum Fatma’ya.
Eskisi gibi, ... dedi mazinin suskunluğunda.
Biraz ekonomik sorunlar varmış, o kadar.
Olsun, sorunlu olmak bile yakışmıştır memleketime ...
Zaten ne yakışmazdı ki ?
İlâhi Galip Amca, Hafız Teyze’min yadigârı,
Nüfus Müdürlüğü’nden emekli de oluvermiş.
Tüm vakti, kardeşi mecnûn ile geçerdi (Allah rahmet eylesin).
Son üç seceremizi ve bütün sülâlemizi ezbere bilir
Ve bize de saydırırdı sırasıyla çocukluğumuzda.
Halâ hatırlıyor musun diye sorardı?
Hiç unutamamıştım ki ...
Bilekten
bağlı naylon ayakkabılar giyerdim.
Nedense pek derin bir iz bıraktı derimde bu beyaz sandaletler?
Gezerken, rahmetli kardeşim Emin’in ağabeysi İsmail
Çamlıca sigarasını uzatmıştı dudaklarıma kilise bahçesinde.
Ne gururlanmıştım ya Rabbi?
Nasıl da çekmiştim ciğerlerime derinden
Yıllarca hayallerim lise duvarlarının dumanlarında islenmişti.
Oysa Sami ve Muharrem benden daha bir tecrübeliydiler ...
Şimdi kimbilir hangi eller yakıyordur sigaralarını
Mahmure Teyze’nin köşesine dayanmışken evinin?
Gülhiz Abla’nın penceresi altında söz vermiştim oysa.
Hep mâzide kaldı dedi Sıtkı Amca derinden ve içinden...
Yıkılmadık ev bırakmamışlardı mahallede!!!
Evlerle beraber bahçeler de yok olmuştu!!!
Bir şu incir ağacı kaldı (!)
Onu da kesmeseler bari?
İlâhi Hasan Ağabey seni unuttuk mu sandın?Adire Teyze’den önce Sevim Teyze’ler otururdu az yukarımızda.
Birden Leon Amca, Garbis Abi ve Mari Abla’nın silueti beliriverdi...
Sahi Günal Abla’yı da düşlerdin değil mi Dünya’sının sessizliğinde?
Hadi söyle, çık; kalp gözüyle, gönül sesiyle pat pat söyle
Şu incir ağacını kesmesinler de!!!Aslında dizinde derman olsa ağaca çıkar da inmezdi Asiye Teyze’m..
Ama gençler ne güne duruyordu ki?
Baktı ki olmayacak
Söz verdi Yusuf Ağabey mahalleliye,
İncir ağacını kestirmeyeceğine.
Dünü bilmeden bugünü yaşamanın bedeli öylesine ağırdı ki
Yarını bugünden kurtarmak için hayatının önemli bu sözünü verdi.
Keşaplı Sokağın vefakâr delikanlısı, civanmerdi.
Nar ağacının dibindeki çamur yalağı gülücüklerle seni anmakta
Az mı can eriği koparmıştı can evimizden, bahçelerimizden?
Mehmet Amca’nın hâtırası kaldı mahalleliye yeşil malikâneden
Yoksa çocukluğu yeniden yaşatmaya mı başlamıştım?
Çeşme başında annem, Emine Teyze, Feride ve Meral Ablalar.
Yontabilir miydi elinde keseriyle maziyi Sait Amca’m?
Temel Amca dingilini kırabilir miydi Çakır Tepe’nin?
Kim kökünü kazıyabilirdi fındık bahçelerimizin?
Halâ tadımsamaktayken salatalarını Meryem Teyze’min ...
Yamadan inerken aşağıya sessiz, anladım ki geçen bir ömürmüş.
Ve karda merdivenle kayan sokak, Zekiye Teyze’lerde nihayet bulacak ...
Medeniyet, seni affedecek miyiz sandın, yıktıklarınla burada?
Zamanı geri getirebilmekten âciz, bakarken karanlıkta ...
Kalabuzu’nu bile çok gören, martı uçmalarında insanlığa!
Yaşatırken hasreti, yaşamadan sahilinde ömrümün ...
Kaldır yeniden, kaldır ki mâkus talihim yeniden gülsün
Mazim Çamlığın kucağına gülümseyişlerle dönsün.
M.Ufuk MİSTEPE
27 Kasım 2000/Ankara
5
Ağustos 2001 günü Ünye'ye
evimizi, komşularımı ve mahallemi görmeye
gitmiştim.
İncir Ağacı'nın kesildiğini ve yıkılmış evimizi görünce doğrusu içim bir tuhaf
oldu !!!
Şimdi Şu Antensi Yeşillikler Arasında
M. Ufuk Mistepe'nin
Doğup Büyüdüğü Evi Yerinde Görememesi Ne Acıdır Bilir misiniz?
Ünye Orta Mah. Keşaplı Sok. 28 No.'lu evin önünde Seniha MİSTEPE çamaşır
asarken.
Yeşillik olan boşlukta bir zamanlar sağdaki bağdadî ev bulunmaktaydı!
İşte, bu Keşaplı Sokağa açılan çıkmaz sokağın ön sağındaki boşluk alanda bulunurdu incir ağacı. Tüm mahalleliye yetecek kadar incir verirdi. Nice saklambaç (guk) nice bokuç nice kızak kayma nice anca manca ve nice tek bacak (sek sek) oyunlarına şahitlik etmişti sessizliğinde.
Sevgili Ufuk Kardeşim, Bizim zamanımızdaki çocuk oyunlarımız artık tarih oldu sayılır.. yazabildiklerimi yollayacağım. Çocuk oyunlarımız : Çocukluğumuzda oynadığımız oyunların çeşitleri o kadar çoktu ki öncelikle hatırladıklarımın bir listesini yapmak istiyorum. Fakat hangisinden başlayacağıma bir türlü karar veremiyorum. Önce iki kişilik bir oyundan başlamak istiyorum. Bildiğimiz Akasya ağacının çiçeklerini bilenler hatırlayacaklardır.. dalından koparır, avuç avuç yerdik. Yapraklı kısımlarını ise oyun için kullanırdık.
Yapraklı kısmı dala bağlı yerinden koparır, sol elimizle daldan koparttığımız yeri sıkıca tutar, sağ elimizin baş ve işaret parmakları arasından yapraklı kısımları geçirirdik. Bu çekişte bütün yapraklar muntazam bir sıra halinde iki parmağımızın arasında toplanırdı. Geriye kalan saplı yeri de kamçı olarak kullanarak birbirimizin elinden yaprak düşürmeye çalışırdık. Oyunumuz bu şekilde sürerdi, ayrıca yaprakları elde ustaca toplayabilmek de ustalık ve maharet isterdi. Bu oyun için gerekli ağaçlar her yerde mevcuttu. Kalabuzu'ndaki bütün evler bahçeli ve her bahçede her meyve bulunduğu gibi Akasya da mevcuttu. Hattâ İnci ve Ağa İsmail Amca'nın evinin önündeki Akasyalar nerdeyse denizin içindeydi.
Bir başka oyunumuzu ise genellikle kırlara çıktığımız okul gezilerinde ya da Mayıs Yedisi'nde pikniğe çıktığımızda oynardık. Bazen bir şekilde çimenli otlu yerlerde bulunduğumuzda arkadaşlarımıza şaka mahiyetinde de yapardık. Yaptığımız oyun ise otların içinde bulunan buğday başağına benzeyen uçları tüysü uzantılı Pisi pisi otu denilen bir bitkiyi arkadaşlarımızın ensesinden sırtına veya koynuna atardık. Bu mübarek ot geri gelmez, çabaladıkça daha aşağıya giderdi ve inanın adamı uyuz eder, kaşındırırdı. Hareket ettikçe daima tek yönlü
ilerleyen ve hayvanlar için tehlike arz eden Pisi Pisi Otu. Bir başka oyunumuz ise yine o zamanlar bütün bahçelerde ibadullah bulunan portakal, limon ve mandalina bahçeleriydi. Biz bu ağaçların uygun yapraklarını bulur, ucundan başlayacak şekilde kıvırarak yuvarlak bir hale getirir, en uç tarafını hafif ezerek düdük yapardık. Ses tonu için hafif kalın ya da ince ses için fazla ezerdik. Sonra da akşama kadar, dört - beş çocuk Bremen Mızıkacıları'nı oynardık. Ta ki biri bağırıp.. 'susun lan!' diyene kadar. Bazen bu oyunu saç tarağı ile de yapardık. Sonraları plâstik mızıkalar ve hakikisiyle, pompalısıyla da tanıştık.
Pisi pisi otu (Hordeum murinum) Yaygın oyunlarımızdan biri ve iddialısı ise Bokuç Oyunu idi. Bokuç Oyunu'nda Mam dediğimiz yassı taşı elimize alır ve yuvarlak Bokuç dediğimiz bir taşı da “dim” içine koyardık. Dim 25 - 30 cm çapında bir daireydi. 10 - 12 adım ileriye de düz bir çizgi çizilirdi ve herkes o çizgiden sıra ile atış yapardı. Bu oyunun bir kuralı, bokucu vurmak suretiyle ne kadar ileri fırlattıksa oraya kadar, ayakkabımızın ya da ayağımızın boyu kadar sayardık.
Toplu Bokuç Oyunu'nda Nur ve Bahadır YILMAZ, Busenur ve Yusuf GÜNGÖR, Cemal
TATLI ve Hakan Osman BULUT Bir de ebe bokucu getirene kadar koşar, mam taşımızı zıplatarak kapıp çizgiye kaçardık. Bokuç oyununun bir başka oynayış şekli de vardı. Bu oyunda bokuç yerine, 7 adet kırık çömlek, kiremit parçalarının düzleri seçilir ve üst üste dizilirdi, mam yerine ise genellikle bezden topaç kullanırdık. En çok revaçta olan oyun ise Askerlik ve Savaş Oyunları'mızdı. Önce yakın bir fındık bahçesine gider, uygun kalınlıkta ve uzunlukta fındık ışgınlarından çubuklar edinerek, kılıçlarımızı hazırlardık. Bazı arkadaşlar el tutma yeri hariç kılıcımızın dış kabuğunu şekilli biçimde ya da tamamen soyar ve daha alengirli yaparlardı. El tutma yerini pılı pırtı veya çaputla sarar, elimizi korumaya alırdık. Buna rağmen elimize kılıç değdiğinde EL DEMİR OĞLUM, ayağımıza değdiğinde de AYAK DEMİR OĞLUM diyerek kavgalara başlardık. Asma Salıncak ve Tahtarevalliler Mâziden Gelen
Hareketliliğimizin Günümüze Uzantılarıydı. O zamanlar yaygın bir şekilde kullanılan gaz yağı tenekelerinin üst kapaklarını da alır üstünde bulunan tenekeyi kaldırma kulpuna elimizi sokarak kalkan olarak kullanırdık. Kalkan herkeste bulunmazdı.. imkânı olanlarda bulunan bir ayrıcalıktı. Sıra geldi Türk ve düşman askerlerini ayırmaya, ancak herkes Türk olmak isterdi. Buna rağmen yine birbirimizle savaşırdık. Bu oyunda bize en çok yardım eden, Ali Kemal Ağabeyimiz'di. Bize gazete kâğıdından şapka yapardı, hem de toplu iğne ve çiriş kullanmadan şapkaların kimisinin üst kısmı sivri kalırdı ki Çin askeri olurduk, şapkanın üst kısmını büküp kıvırdımı da Türk askeri oluyorduk. Eskişehir Türküsü eşliğinde oyunlarımiz devam ederdi. Ali Kemal Ağabey, Edip Atay Amca'nın kız kardeşi Muzaffer Teyze'nin oğluydu. Evleri hemen Kalabuzu'nda idi. Onun tanzim ettiği orduya da kimse itiraz edemezdi. Toprağa ya da Tahtaya Çakı Bıçağı Saplama Büyük
Çocukların Oynadığı Oyunlardandı. Yalı kenarında yahut çimenlik yerde oynadığımız bir oyun da Bıçak Dikme Oyunu idi. Bıçağı sağ elimizin baş ve işaret parmakları arasına koyarak, maharetle yere saplamak idi. Bu işi iç tarafa ya da dış tarafa doğru yapardık. Bazen de belli bir mesafeden küçük bir hedefe fırlatır dikmeye çalışırdık. Bu bıçak yapma işini en iyi beceren ise Şakir Vidinli ve okul arkadaşım Zeki Yosma idi. Yaptıkları bıçaklar tıpkı Tarzan Bıçağı gibi güzel olurdu. Saplarını ise mezbaha yanından topladıkları boynuzlardan günlerce uğraşarak yaparlardı. Yalı kenarındaki oyunlarımızdan biri de vardı ki o da denizde taş kaydırmaca idi. Düzgün yassı taşlar ya da kiremit parçalarının düz olanlarını bir araya toplar, bazen bir hakem eşliğinde ki hepimiz pür dikkat kesilir, taşın deniz üzerindeki sekmelerini sayarak birinciyi belirlerdik. Aradığımız malzeme deniz kenarında fazlasıyla mevcuttu. Sağdaki Çömlek Fırını'ndan Çıkan Kırık Küpleri
Çamurla Sıvar, Denizde Onlarla Yüzerdik. Yalugavesi uşaklarının deniz mevsiminde yüzme yarışlarımız da mukavemet, göden, yunus, selbes, sırt üstü ve dipten gitmeler en revaçta olanlarıydı. Bir de yüksek yerlerden, kırlangıç, sofra kurma, ayakları büzmeden diktepe ve havada takla atarak denize dalmak olurdu. Bizim çocukluğumuzun dipten gitme şampiyonu Refaiddin Şahin Ağabeyimizdi. Takla, parende atmakta ise rahmetli fiske ve amcaoğlu Fasula İsak baştaydı. Dipten giderek de Golibisa ve Budan Ördee Dutmak da oyun gibiydi.
Fikri TERZİOĞLU'nun Yaptığı Kardan Adam Kışları o zamanlar çok kar yağdığından kızak kayma ve kartopu oyunları, kardan adam yapma sıra oyunlarımızdandı. Çok soğuk havalarda ise saçaklardan sarkan, boyları bir metreye varan buzları düşürür, onlarla bıkılıncaya kadar kılıç oynardık. Yaladığımız zamanlar boğazımız şişer, hasta olurduk ama vazgeçmezdik.
Yaz mevsiminde gittiğimiz tarlalardan kopardığımız kabakların ortasından geçirdiğimiz mısır kevüklerini ya da kesmüklerini ortalar, ucunu ucuna eşit getirir, araba yapıp koşturduğumuz zamanlar eve gelen şikâyetçiler yüzünden az da dayak yemezdik ama yine de vazgeçmez her sene bu oyunu oynardık. Fikri TERZİOĞLU Almanya'daki Evinin Bahçesinde
Yetiştirdiği Mısır ve Kabaklarla Nostaljiyi Yaşatırken. Pıtık oyunu bizim zamanımızda gazoz oyunu idi. Pıtığın adı gazozdu yani. Bu oyun yüzünden ellerimizin üstü yara olur, yıkasan da çıkmazdı. Demirden olana 'mile' derdik, çeşitli şeylerle oynardık. Düğme, gazoz kapağı, yine pıtık yahut paraları dikine koyarak oynardık. Bu oyunda da birçok kurallar olurdu, hiç kimse kurallara tam uymadığı için kavgalar sıklıkla olurdu. Kimisi 'elimin üstüne gonuşmasana lan!' kimisi 'eliyin kerkme ôlum, yav ben gara kaldım ya!' ya da 'Dim ôlum, Dim dedim saa'.
Pıtıklar ve Mileler (Misketler / Demir Bilyeler) ile Oynayan
Çocuklar. Dama oyunu artık bilinen bir oyun ama biz de oynardık. Meselâ, 6 taşla oynadığımız 'Çık Ortadan Ye Damayı' Oyunu'nun adını şarkı gibi söylerdik. Beştaş oyunu ise o zamanlar okulda serbest olduğu için teneffüste vakit geçirmek için kızlarla oynadığımız bir oyundu, ben pek rağbet etmezdim.
Hakan Osman BULUT ve Busenur GÜNGÖR Beştaş Oyunu'nun Nasıl
Oynandığını Gösteriyorlarken. Arkadaş sayımız çoğaldıkça oynadıklarımızdan biri de Birdirbir ve Sırttan Dönmece olurdu. Sırtttan Dönmece'de dört arkadaş artı işareti şeklinde kafa kafaya verip, kollarını birbirlerinin omuzlarından geçirip tutunurlar. Diğer arkadaşlar gerileyerek hızlanıp, takla atarak bu dört kişi üzerinden dönerler. Burada atlayan arkadaşın ilk elini sırtına koyduğu arkadaşın sırtını çimerek havalanır ve küüt diye kıç tarafıyla uçtaki arkadaşın üzerine düşer ve kavgalar başlardı. Normali ise hafifçe parende atarak, öbür tarafa düşmekti.
Fikri TERZİOĞLU |
Annem daima oyunlarımıza iştirak eder, derslerimizi bizlerle beraber yapardı. Ayaklı Kütüphane derdik anneme; mahallenin kravat bağlama sorunu olan soluğu bizim evde alırdı. Eski bir evdi ama neşe ve muhabbet doluydu, anılar her daim şarkı söyler, manileri fısıldardı tavan aralarında. Güvercin doluydu tavanımız; bahçede gelincikler cirit atardı. Paylon Teyze'nin küçük penceresi altında Kabakçın (Büyük Baştankara) Kuşu yuva yapmıştı; Beşiktaş derdik o kuşa renginden dolayı. Doğamız zaten bizim için Çocuk Yuvası, Yaşam bir Oyun ve çevremizde gördüğümüz her şey birer Oyuncaktı sanki!
Terzi Seniha MİSTEPE ve Kızı Emekli Öğretmen Gülay ÖĞRETİM
İki Kişiyle Oynanan İPLE ŞEKİLLENDİRMECE Oyununu Adım Adım Kısmen Târif
Ederlerken.
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 02.05.2009 Keçiören Gazino Durağı / Ankara
Her müdahale sonrası farklı bir desen çıkmakta ve ona uygun
isimlerle o desenler adlandırılmaktadır.
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 02.05.2009 Keçiören Gazino Durağı / Ankara
Beş ameliyeli bir operasyon sonrası SU ya da NEHİR deseni ortaya çıkmakta.
Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 02.05.2009 Keçiören Gazino Durağı / Ankara
07 Mayıs Perşembe günü Selma Ablam da Ankara'ya geldi ve tüm aile bir arada yeniden çocuk oyunları ve oyuncaklarına daldık. Annem ve Gülay Ablam yukarıda görülen İp Oyunları'nı fotoğraflamama imkân sağladılar. İki kişi ipleri muhtelif yerlerinden tutmak suretiyle şekilden şekile sokarlardı. Her şeklin de kendine has bir adı vardı. Örneğin; Deniz, Su, Nehir, İskelet, Cambaz gibi...
Daha sonra annem Seniha MİSTEPE aşağıda fotoğrafını verdiğim Havaguşu'nu (Sıçan = Şeytan) yapmaya başladı. Uçabilmesi için defter kâğıdından yapılması gerekiyordu ve ipi de makara ipi olmalıydı; yoksa ağırlığını yenip havada uçamazdı. Küçük çocuklar için ideal bir oyuncaktı. Dayanıklı değildi ama o günkü çocuk sızlanmasını bir nebze olsun alır götürürdü. İlk havalanması için Havaguşu'nun tepesinden biri tutar ve çocuk da ipin ucundan tutarak koşmaya başlardı. Rüzgârın hızı uygunsa Havaguşu uçmaya başlar ve koşmaya da gerek kalmazdı.
Havaguşu (Sıçan = Şeytan) İlkokul Çağı Öncesi Çocukların En Eğlenceli
Oyuncağıydı.
Fotoğrafta Terzi Seniha MİSTEPE'nin Takvim Kâğıdı'ndan Yaptığı Bir Havaguşu
Sergilenmekte.
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 02.05.2009 Keçiören Gazino Durağı / Ankara
Selma TUZCUOĞLU (MİSTEPE) - Sevgili Ufkî, şu an beni eski günlere götürdün. Ahretliğim Ayşe GÜVEN ve Nesrin ŞEN ile incir ağacı altında Anca Manca oynarken Fatma ÖZSOY (GÜVEN)'le az mı pişirdiğimiz yumurtaları yürütürdünüz çaktırmadan?:)) Bizler mahallede erkeklerle hep beraber oynardık. Kızlar bazen özellik arz eden Uzun Eşek gibi oyunlarda ayrı oynardı. Mam, Guk, Kızak Kayma Oyunları'nda hep birlikteydik. Hattâ Çelik Çomak'ta bile. Çelik Çomak Oyunu'nda bir uzun fındık sopası (fındık ışgınından yapılır), bir de sopayla vurulan kısa çubuk (mazu) çakıyla hazırlanırdı. Mazu ya oyulan bir oyuğa dik konumda yere konur ya da aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi iki taş arasına yerleştirilirdi. Uzun sopa altına konup, var gücümüzle ileriye fırlatırdık. Karşıdaki oyuncu elindeki uzun sopayla mazuya vurmaya çalışırdı. Vurabilirse, attığı mesafeyi adımlar ve kazanç hanesine saklardı. Vuramazsa mazunun düştüğü yerden yere bırakılan uzun sopaya vurmaya çalışırdı. Vurursa oyun el değiştirirdi.
http://images.google.com.tr/images?gbv=2&hl=tr&q=%C3%A7elik+%C3%A7omak&sa=N&start=108&ndsp=18
http://img.webme.com/pic/m/mehmetalituz/celikcomak.jpg
Tecde'li Yazar Suat GÜLŞEN
http://www.suatgulsen.com
Çelik Çomak Oyunu Erkeklerin Rağbet Ettiği Çocuk
Oyunlarındandı.
http://images.google.com.tr/images?gbv=2&hl=tr&q=%C3%A7elik+%C3%A7omak&sa=N&start=108&ndsp=18
ELEK, yani Elim Sende Oyunu'nu da çok oynardık. Tekerlemeler eşliğinde ebe seçilirdi. Ve ebe bir, iki, üç diye sayarken diğer çocuklar ebeye yakalanmamak için kaçarlardı. Ebe de gözüne kestirdiği birinin arkasından koşar ve yakalamaya çalışırdı. Yakalarsa, SOBE der ve ebe yakaladığı kişi olur; oyun böyle yoruluncaya ya da bıkıncaya dek devam ederdi. İyi koşanlar hemen hiç ebe olmazlardı. Küçükler daima mızıkçılık yapar ve yakalanınca ağlarlardı.
Elek (Elim Sende) Oyunu'nda Nur ve Bahadır YILMAZ,
Busenur ve Yusuf GÜNGÖR, Cemal TATLI ve Hakan Osman BULUT.
Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 01.05.2009 TMO Güvercinlik Lojmanları
Kızların oynadığı KOMANSA adlı bir oyun vardı. Şarkı söyleyerek oynanırdı ve eller çaprazlama tutulur ve eşler şarkı söylerken bir yandan da dönerlerdi. 19 Mayıs Törenleri'ndeki oyunlara benzerdi sanki. Gene oynadığımız oyunlar arasında GÜZELLİK Mİ ÇİRKİNLİK Mİ Oyunu çok neşe veren ve kahkahalar attığımız bir oyundu. Bir ebenin karşısında kızlar bir nevi Güzellik Yarışması'ndaymışçasına yan yana dizilir ve ebe GÜZELLİK deyince hepsi birden güzel pozlara bürünür ve ebe tarafından en güzeline puan verilirdi. Eğer ÇİRKİNLİK derse bu kez de kızlar olabildiğince çirkinleşmeye çalışırlar ve en çirkin kılığa bürünen puanı kapardı.
Bir Çıtaya Bağlı Rüzgârla Dönen Fırıldaklar.
http://images.google.com.tr/images?q=f%C4%B1r%C4%B1ldak&gbv=2&hl=tr&sa=2
http://s.azbuz.com/uploads/p/88/9/331/889331/8250285.jpg
http://www.cur-cuna.com/tr/bolum/cocuk/image/cocu0011a.jpg
http://images.google.com.tr/images?hl=tr&q=f%C4%B1r%C4%B1ldak&gbv=2&aq=f&oq=
Sünger küçük toplarımız vardı rengarenk. Herkes elindeki topla çizginin başına geçer ve 5 m ilerideki toprağa açılan dairesel beş oyuğa bu topları geçirmeye çalışırdı. Topu geçiren diğer arkadaşlarına topu fırlatarak, vurmaya çalışır ve puan alırdı. Topçeşitlerimiz fazla değildi. Ucuz plâstik toplarımız vardı.. beyaz ve pembe renkli. Bir de ablamın daha kalın naylondan bir topu vardı; Bursa'dan gelmişti ve başka kimsede o toptan yoktu. Ufkî, hatırlarsan o topla oynarken Becoğlu Cemal GÜVEN Amca seni yakalamış ve paltosuna seni sarmalayıp Kopuk diye severken top elinden yere yuvarlanmış ve Ortaokul Tuvaleti'nin algun deliğine top kaçmış ve akşama kadar 'topum da topum' diye ağlamıştın hani!:))
O yılların oyuncağı beyaz ve pembe renkli plâstik toplar. Ve algun deliğine
kaçan canım topum!
M. Ufuk MİSTEPE Fotoğraf Arşivi - Çamlık 1964
Kızların rağbet ettikleri en ilginç oyunlardan biri de EVCİLİK'di. Kimimiz ev olur kimimiz dükkân kimimiz öğretmen kimimiz doktor. Dükkânda pirinçleri papatyanın beyaz çiçeklerinden kopararak yapardık. Yumurtaları da papatya sarısından. Meselâ, bahçemizdeki çamaşır teknesi ev olur ya da deniz kenarında oynuyorsak herkes kendine bir kayalık seçer onu ikametgâh yapardı. Evlere ziyârete giderdik; komşumuzun ikramlarından faydalanırdık. Renkli cam kırıkları şeker ve Tesbih Çiçeği ya da Gece Sefası'nın siyah sert tohumları da çikolata olurdu. Bebekten çocuklarımızı uyutur, ninni söylerdik. Çamaşır teknesinin her yanını eşyalarla donatır, serdiğimiz kilim parçalarına otururduk.
Muz Yaprağı ve Taştan Çamaşır Tekneleri![]() Fotoğraf : M. Ufuk Mistepe 04.08.2001 |
Dereağzında Mistepe'lerin Fındık Bahçesi![]() Fotoğraf : M. Ufuk Mistepe 04.08.2001 |
Seniha MİSTEPE - Evet oğlum, ablanın dediği gibi o zamanlar çocukların eğlencesi oyun ve oyuncaktı. Televizyon yoktu. Bilgisayar, kafeler ve internet kafe yoktu. Sadece radyo ve sinema vardı; arada bir de konser gelirdi. Dolayısıyla oynamak için ortam çok müsaitti. Kış gelince hepiniz neşeye gark olurdunuz. Kış oyunları Ünyeli için unutulmaz anılarla doludur.
Av meraklıları çulluk, yaban ördeği, bozayil, sığırcık ve kara tavuk avlardı. Sen de bahçeye tuzak kurar ve ipi pencereye uzatır, ağla örtülü dört köşe tuzağı karın ortasına açtığın toprağa kurardın ve saatlerce kuşların tuzağa girmesini beklerdin. İpi çekip de kuş yakalandı mı merdivenleri üçer beşer atlayarak nasıl bahçeye fırladığını unutabilir miyim? Kışın, Beres Nine ve Adire Teyzeler'in bahçesinde elinde Cırtlık (Göksü Gınalı) kuşuyla çektirdiğin aşağıdaki fotoğraf o günleri çok güzel anlatmakta.
İlkbahar ve Kış Mevsimlerinin Güzelliğinde Ünye'de Mistepe
Ailesi Orta Mahalle Bahçelerinde.
M. Ufuk MİSTEPE Fotoğraf Arşivi - 1965 / 1961 Ünye
Hele, o karlı günlerde KARDA İZ BIRAKMA Oyunu'nu nasıl da neşeyle oynardınız? Elli santimi aşkın kar örtüsüne sırt üstü yatar ve karlara gömülürdünüz. Herkes karda kendi izini çıkarır ve hangisi daha büyük diye birbirinizle şakalaşırdınız. Camcı Mahallesi çocuklarıyla Orta Mahalle çocukları karşı karşıya gelir ve KAR TOPU oynardınız. Ayaklarınız sırılsıklam olurdu. Elleriniz donar, çeneleriniz titrerdi. Yünden ördüğümüz eldivenler hemen ıslanır ve kullanılmaz hale gelir ya da donardı. Hazır eldivenler pahalı idi ve çocuklara alamazdık. O tarihlerde bayanlar eldivensiz dolaşmazlardı. Mahallelinin kışın unutamadığı en zevkli oyun Keşaplı Sokak'tan aşağı kızakla kayma eğlencesi idi.
Galip KEŞAPLI'nın - Rüveydeler'in / Enver
BAHÇE'lerle Saylanlı GÜNEY'lerin ve Lokantacı MEHMET'in Evleri
Ahmet Derya VARİLCİ Fotoğraf Arşivi - 06.07.2004 (Solda) / Keşaplı Sokak
Ya İhsan Teyzeler’in (İksan Teyze derdiniz) fraklusu? Kış mevsimi geldimiydi.. maallelüden çok çekiidu! Önce yokuşun tepesinden aşşaa bi gözel kayma plâtformu açılır.. su dökerek buzlandırılır ve u sokaktan geçenler mutlaka yere düşer ve yelkenler fora olur neticede.. :)) ve ardından İksan Teyzeler’in merdiveni kayak pistine çekilir.
Şoför mahalline iri kıyım biri geçmelidir.. yoksama direksiyonu gumanda edemedüğünden fıraklunun o beklenen akıbeti meydana gelür. U bakımdan ya Gazaros Abi, ya Mardiros Abi, ya Hasan (İzmarit) Abi ya da İsmail (Guççalu) Abi geçerdi merdivenin en başına.. arkasındaysa tüm mahalle.. sanırsınız ki lunaparkta üstüvanede uçuyorsunuz.. çığlıkları duymalıydınız.. yere serilenleri.. kahkahaları.. inlerdi tüm sokak neş’eyle.. ve Zekiye Teyzeler’in evlerinin önündeki taş duvara merdiven küüüüüüüüüt! diye vurduu gibi.. zınk diye durur ve herkes üst üste balık istifi olurdu. :)) Bazen de o kadar kalabalık olurdu ki merdiven yolcuları.. şimendifer kumandayı elünden gaçurur ve İksan Teyze’nin fraklusu darmadavan olur, maallenin anaçgaları yellere serülürdü. :))
Selma TUZCUOĞLU - Ha! Anne, bu arada çamurdan yaptığımız oyuncakları anlatmayı da unutmayalım. Malûm, babamız çömlekçi idi ve çamurumuz boldu. Çamurdan muhtelif oyuncaklar yapar (bebek, masa, sandalye, tabanca, araba vb.), onları kurutur ve yaptığımız oyuncaklarla oynardık. Bazen de oyuncakları çömlek fırınında pişirir ve daha kaliteli kendimize has oyuncaklarla mahalleliye havamızı atardık. Hele babamın çömlek düdükleri tüm Ünyeliler'in neşe kaynağıydı. Düdük, ibrik şeklindeydi ve içine su konulurdu. İbriğin su dökülen ucundan üflendiğinde kanarya sesi gibi ses çıkar ve her düdük ayrı güzellikte ses verirdi. Çömlek kumbaralarımız da oyuncaklarımız arasında idi. Tek, iki ve üç katlı kumbaralarımız vardı ve içine madenî 5, 10 ve 25 kuruşluklar atardık. Kâğıt para olarak da 2,5 lira ya da 5 - 10 lira. Dolduğunda kumbaraları kırıp boşaltır ve doğruca bankalara koşardık hesap açtırmaya.
Çömlek Çamurundan Mamul Kumbara, Çöp Arabası, Traktör ve Römorku ile
İbrikten Düdükler.
http://www.kazancibeldesi.com/resim/Traktor.jpg
-
http://anatoliantoys.com/album/index.html
Seniha MİSTEPE - Evet kızım, hatırlıyorum. Bazı ilâveler yapayım da unutulanları tamamlayalım. Babam, Elevlülü (Göreleli) Cemal KÜLÜNK inşaat ustasıydı; Burunucu Câmii'ni o yaptı, Orta Câmi'nin kubbesini de... Ayrıca babam evde dört tekerlekli at ya da kömüş arabalarının tekerleklerinin ahşap iskeletini yapar ve dış yüzeyine aşınmaması için metal kasnak geçirtmek üzere Hanboğazı'ndaki Demirci Süleyman'a gönderirdi. Götürme işini ben yapardım. Burunucu'ndaki evimizden Kahveci Yalısı'na tekerlekleri indirir ve orada kayığımıza yüklerdim, sonra da doğruca denizden Hanboğazı'na kürek sallardım.
Bir keresinde yağmura yakalandık; Kız arkadaşlarım da yanımdaydı. Kayığın su tahliye deliği tapası da yerinden fırlamış ve kayık su almaya başlamıştı. Ben kayığı yeni iskelenin altına çekerek ıslanmaktan kurtardım, kızlar da ellerindeki maşrapa ve teneke kutularla bir yandan suları boşaltarak batmasını önlüyorlardı. O vaziyette heyecanlı bir macera ile Hanboğazı'na tekerlekleri ulaştırmıştık.
Ünye Çamlığı'nda (1961) Camcı - Orta - Burunucu Mahallesi
Sakinleri
Gürer UYGUN (Yamak), Selma TUZCUOĞLU (Mistepe), Vecihe ÖZDİL (Külünk),
Gönül DİNÇ (Uygun), Turgay KÜLÜNK,
M. Ufuk MİSTEPE, Seniha MİSTEPE (Külünk), Semra SÜRGİT (Suyabatmaz), Ayten
Hanım, Nebiha SUYABATMAZ (Külünk)
M. Ufuk MİSTEPE Fotoğraf Arşivi
Camcı Mahallesi, Orta Mahalle ve Burunucu Mahallesi halkı olarak ailecek sık sık Çamlığa ve Aynikola'ya giderdik. Çamlık'taki fıstık çamları daha yeni büyüyordu. Bizim boyumuza daha yeni erişmişti fidanlar. Dağ çileği ve böğürtlen toplardı çocuklar, kızılot saplarına çilekleri dizer ve toz şekere bulayıp yerlerdi. Komşularımızın erkekleri kayıklarıyla bizleri sahil boyu gezdirirlerdi. Kayıkları bayanlar kendi gezdirirdi ama çapkın erkekler motorlarına atlar ve bize yakın geçerek çıkardıkları dalgalarla bizleri korkutmaya çalışırlardı.
Hava güneşli olduğunda eğer varsa gazete kâğıdıyla, yoksa kamış saplarıyla çocukların başlarına şapka yapardık. Sepet örer gibi kamışlarla şapka örerdik. Çocuklar oynamak için kâğıttan PATLANGOÇ yapmamızı isterlerdi. Patlangoç bitkisinin beyaz kocaman çiçeği avuç arasına alınır ve diğer el ile üzerine hızla vurularak patlatılırdı. Ama Çamlık'ta ya da sahilde bu bitki olmadığından biz de gazete kâğıdı ile yapardık. Sağ elleriyle tuttukları patlangocu sol kol altına omuza yakın sıkıştırıp çıkarır ve sağ koluyla hızla ileri sallayarak patlangocu patlatırlardı. Yırtılana kadar oynarlardı. Yazı kâğıdı, iyi ses çıkarması için en elverişli kâğıttı. Kalın takvim kâğıdı yaprakları netice vermezdi.
Selma TUZCUOĞLU'nun Yaptığı Kâğıt Patlangoç Oyuncağı.
Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 07.05.2009 Keçiören / Ankara
Çocuk oyun ve oyuncakları anlatmakla bitecek gibi değil sevgili hemşehrilerim. Kış geceleri evlerimizde ördek soba etrafında fındık kabuğunun çıtır çıtır yanan sesleri ve üzerindeki güğüm buharının tıslamaları arasında minderlere serilir ve sadece lâmbalı radyo lüksünden yararlanırdık. Transistörlü radyolar daha çıkmamıştı. FM dalgası yoktu. Kısa Dalga'da Polis ve Meteoroloji Radyoları zırıltılı ve parazitli çıkardı. Uzun Dalga'da Ankara Radyosu net dinlenirdi; Orta Dalga'da İstanbul Radyosu orta parazitte duyulurdu. Daha önceleri elektrik de gelmemişti evlerimize ve gaz lâmbası ışığında otururduk. Televizyon ve bilgisayar olmadığından aile içi sohbetler hiç eksik olmazdı.
Lâmbalı Radyo - Antikacı Murat'ın Dükkânı'nda Camları Kırık Gaz Lâmbaları ve
Fenerler - Ördek Soba
Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 07.10.2007 Zile -
http://www.mengen.web.tr
O Kış gecelerinde çocukları eğlendirmek için farklı oyun ve oyuncakların da dar imkânlar arasında geliştirilmesi kaçınılmaz olmaktaydı. Her basit eşya ve aparat değerlendirilirdi. Örneğin; yorgan ipine büyükçe düğme (gopça) geçirilerek döndürülmesi ve vınlatarak ses çıkartılması çocukları çok eğlendirirdi.
İpte Gopça Döndürmece Çocukluğumuzun Unutulmazları Arasında
İdi.
Fot. : M. Ufuk MİSTEPE - 30.04.2009 TMO Güvercinlik Loj. /
Ankara
Kız çocuklarının saçlarına dokundurulursa saçlarını ipe dolar ve acı verirdi. Erkekler kız kardeşlerini bu şekilde korkutmaya çalışırlardı. İki el arasında ip önce öne doğru sallanarak çevrilir ve iyice dolandıktan sonra her iki el dışarı ve içeri hareketlerle düğmenin devamlı dönüşünü sağlayacak biçimde ritmik hareketlere dönüşürdü.
İpte Gopça Döndürürken Vınlama Sesi Çıkartmak Usta Olduğunuzun
Belirtisidir.
Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 30.04.2009 TMO Güvercinlik Loj. /
Ankara
Hüseyin MİSTEPE - Oğlum, dediğim gibi imkânlarımız çok azdı; ne bulursak oyuna çeviriyorduk. Meselâ, Avni Nine'nin (Agavni = Avniye OLUK) evinin önündeki eşek sırtı gibi olan kayayı tüm Kilise Tepesi çocukları bilir. Ve o taşın tepesine oturup da ata ya da eşeğe binmiş gibi 'Deh, deh!' diye kırbaç vurmayan çocuk yoktur her halde? İşte o taşın tepesine bir tahta yerleştirir ve Tahtarevalli dediğiniz ve bizim Galduraç diye nitelendirdiğimiz oyunu oynardık. Gürültüyü fazla kaçırınca Avni Nine bizi kovalardı; haklıydı da.. en güzel oyun alanı onun evinin önüydü; hem çimenlikti hem de kayalar vardı oturacak. Erkekli kızlı karışık oynardık.
Nur YILMAZ, Bahadır YILMAZ, Buğrahan TEKİN, Yusuf GÜNGÖR ve Hakan Osman BULUT
Tahtarevalli'de Oynarlarken.
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 01.05.2009 Cuma TMO Güvercinlik Lojmanları
Çocuk Bahçesi
Oyuncaklarımız arasındaki Tatar Yayı gibi tehlikeli oyuncaklar içerisinde unutamadıklarımızdan birisi de Çivili Ok'lardı. Şimdiki tâbiriyle Dart Okları. Ne Dart Tahtamız vardı ne de modern Dart Okları; onun yerine ağaç dallarından çivili okları yapardık. 15 cm boyunda, 2.5 cm çapında bir dalın ucuna aynen tentürükte olduğu gibi bir çivi yerleştirir, dalın da kabuğunu soyardık. Diğer ucunu (+) işareti verecek biçimde bıçakla 3 cm kadar derinlemesine keserdik. Kesilen açıklığa aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi kartondan yönlendirici kuyruk yapar ve ahşaba sıkıca geçirirdik. Çivili Ok'umuz artık hedefe atılmaya hazır olurdu.
Modern Dart Okları
http://www.urbanjunkie.co.uk/shopimages/products/extras/Dart%20coat%20Hooks%20400.jpg
Çocuk olur da sakız çiğnemez mi? Hepimizin ağzından sakız eksik olmazdı. Sakız çiğnemekten ziyâde sakızı şişirip patlatmak bilhassa kız çocukların eğlencesiydi. En büyük şişiren isim yapardı. Cak cak ağızda çiğnenen ve olur olmaz yerlerde Patttttt diye patlatılan sakızlar gerçekten birer neşeydi. Şişirir ve arkadaşımızın ya da daha küçük çocukların alnında patdadanak patlatırdık. Bazen sakız ağzına, burnuna öyle yapışırdı ki çıkarmak hayli sorun olurdu.
Mabel, Ege, Kent, Yeşil Çivril ve Tipitip Sakızları
Çocukluğumuzun Tadımsılığının Neşesiydiler.
http://2.bp.blogspot.com/_7a6ENdXLIt0/SXTGQe5ijFI/AAAAAAAAEtk/i7_MA7CsyOA/s400/tipitip-1974.jpg
http://www.dinodream.com/images/forum/mabel.gif
Hatırladığım en eski sakızlar Mabel ve Ege Sakızları idi. Daha sonra Kent ve Yeşil Çivril Sakızları piyasaya çıktı. İçlerinden artist fotoğrafları, hayvan resimleri, futbolcular, maniler ve Tipitip Sakızları'ndan karikatürler çıkardı. Her sakız kutusunda ayrıca kocaman bir artist fotoğrafı bulunurdu ve bakkal bunu en iyi müşterisinin çocuğuna saklardı. Bizler de bunları biriktirir ve koleksiyonculuğun ilk adımlarıyla farkında olmadan tanışırdık. Sakızlardan çıkan bu resimler genelde numaralı olduklarından Hayvanat Şekeri kâğıtları gibi "Alt mı Üst mü" Oyunu için ideal desteler oluştururlardı.
http://2.bp.blogspot.com/_dpFryB5gv80/SXj9xv7daOI/AAAAAAAABl8/dpVwfjrX0QM/s400/4803579_0.jpg
http://www.gunduru.com/wp-content/uploads/2008/07/arap.jpg
En zevkli oyuncağımız Tahtalı diye adlandırdığımız renkli uçurtmalarımızdı. Minikler klâsmanında Havaguşu (Sıçan = Şeytan) revaçta iken, daha büyükler için Tahtalı vazgeçilmez bir eğlence idi. Nadiren hazır satılsa da genelde kendimiz yapardık ya da yapmasını bilen ağabeylerimizden yapmaları için nazlanırdık.
Haber : Şirin Ünye Gazetesi - Her yıl bu mevsimde uçurtma uçurmak üzere aralarında anlaşan Ünyeli Dedeler bu yıl da uçurtmalarını gökyüzüne saldılar. Havanın müsait olmasıyla gökyüzünde süzülen uçurtmalarını keyifle seyreden dedeler kendilerinden geçtiler.
Ünyeliler'in yakından tanıdığı 82 yaşındaki Ahmet BAY, 77 yaşındaki Recai İKİNCİ, 76 yaşındaki Hacı Ramiz ÇOLAKOĞLU, 68 yaşındaki Yüksel YILMAZ adındaki dedeler, her yıl uçurdukları uçurtmalarını bu yıl da uçurdular. Yılın bu mevsiminde uçurtma uçurmayı âdet haline haline getiren dedeler, bu yıl da sahilde deniz kenarında uçurdukları uçurtmalarla keyif olurken, kendilerini izleyen seyircilere de "Ne duruyorsunuz, siz de uçursanıza, bu keyif başka, mutlaka tatmalısınız!" dercesine neşe doluydular.
Uçurtma uçurdukları sırada kendi aralarında yarışan ve uçurtmasını en yükseğe salmaya çalışan dedeler "Uçurtmamızı eğer hava müsaitse öyle yükseğe salarız ki gökyüzünde sanki görünmez, kaybolur!" diyerek her işi gibi uçurtma uçurmanın da bir inceliği olduğunu vurguladılar.
Ünye'de uçurtma uçuran dört kişi kaldıklarını, gençlerin bu işe heves etmemesinin kendilerini üzdüğünü, çünkü zaman içinde bu güzelliğin iyice ortadan kalkacağını söyleyen dedeler, gençleri uçurtma uçurarak stres atmaya çağırdılar.
Uçurtmacı Dedelerden Yüksel YILMAZ, gelecek nesillere uçurtmayı tanıtmak ve sevdirmek için dükkânında uçurtma yapıp sattığını belirterek "Bir uçurtmadaki en önemli unsur uçurtmanın tahtası, yani çıtadır. Eğer, çıta 1 m ise kuyruğu bunun 8 katı olmalıdır. Bu kuyruk, uçurtma gökyüzüne çıktığında ritmik hareketleriyle uçurtmanın daha yükseğe çıkmasını ve dans etmesini sağlar" dedi. (İHA)
Tahtalı yapmadan önce malzemelerini önceden hazır etmemiz gerekirdi. En önemli parçası da hartama dediğimiz üç parçadan oluşan çıtalarıydı. Çam, Göknar, Lâdin ve Kavak'tan yapılırdı. Hafif, gevrek ve ince olmalıydı. Kolay da bulunmazdı. Ya marangozlardan alacaktınız ya da terkedilmiş evlerin pencere doğramalarından aşıracaktınız. Biz de genelde Meçhulasker İlkmektebi'nin doğramalarını aşırırdık. Okul eskidiğinden metruktu ve bahçesi oyun alanımız olmuştu.
Hartamalar tamamlandıktan sonra Tahtalı Kâğıdı dediğimiz ve o yıllarda sadece kırmızı, sarı, mavi ve yeşil renkleri sıkça bulunan özel yağlı kâğıtlarından satın alırdık. Gazete kâğıdı ağır gelirdi ve kolayca yırtıldığından kullanışlı olmazdı. Bu kâğıtları kesmek için makas, hartamaları birbirine bağlamak için ip ve kâğıdı ipe sabitlemek için yapıştırıcı olarak kullandığımız Çiriş. Çirişi bildiğimiz unu suyla karıştırarak yapar ya da ayakkabı malzemeleri satanlardan hazır satın alırdık.
Tahtalı (Uçurtma) Uçurma
http://www.yalikavak.bel.tr/yalikavak/images/stories/dsc06586.jpg
http://agri.gov.tr/etkinlik/haber_devam.asp?id=16
http://www.yenibursa.com/img/haber/large/r444z_ucurtma-nilufer-bursa-senlik.jpg
http://www.guncelhaber.com/yerel/bagcilarda-ucurtma-festivali-12838.htm
Dengeyi ve gönyeyi sağlamak, kuyruğun boyunu ve sıklığını ayarlamak, tahtalıya armut ya da elma şekli vermek beceri isterdi. Bunları başardıktan sonra eğer Tahtalı İpi'niz de hazır ise uçurtmayı uygun bir rüzgârlı havada uçurabilirdiniz. En güzel uçurtma alanlarından biri Topyanı idi. 250 m kadar ipi salar ve ipe kâğıt geçirerek, uçurtmaya dek gitmesini sağlar ve güyâ mektup gönderirdik. İpe asılarak tahtalıya bazen selâm verdirir bazen de ipi boşa alır ve tahtalıya düşüyormuş havası vererek izleyenleri heyecana sevk ederdik.
Rüzgârın hızı artar ve tahtalı da çok uzağa salınırsa bazen ip bu güce dayanamaz ve kopardı. Tahtalı da birkaç kilometre ileriye doğru uçar ve en olmadık yerlere düşerdi. Tabi bizler de ayağımızda naylon ayakkabılar peşinden deli gibi koşardık. Elektrik direkleri telleri batık gemiler gibi tahtalı mezarlığına dönmüştü.
Bir keresinde Kilise Tepesi'nde Ortaokul'un bahçesinde uçurtma uçururken akşama doğru tahtalımın ipinin elimden kaçmasıyla ipi sardığım makaranın (ahşap çubuk) Selcan Ablalar'ın bahçesindeki elma ağacının en tepesine takılması neticesinde uçurtmam o vaziyette uçmaya başlamıştı. Akşam da oluyordu ve karanlıkta ağacın tepesine çıkmak imkânsızdı. Ertesi gün o mahalden geçerken gözlerime inanamamıştım. Uçurtmam halâ dala takılı uçmaya devam ediyordu. Ve elma ağacının sahiplerinden izin alarak ağaca çıkmış ve tahtalının ipini sararak aşağıya çekivermiştik. Çocukça duygular içerisinde nasıl da sevinmiştim!...
http://www.lifeinbursa.com/haberx/116805/18/nilufer_de_ucurtma_senligi_(galeri).htm
GIRBAVRA CANAVARI Aslında canavar olan bendim.. bilii mun? 6 mm'lik inşaat demirlerinden 1 m boyunda şiş yapar ve öğlenden akşama kadar sahil boyunca kayalıklarda büyük yengeç (gırbavra) avına çıkardım. Yengeçlerden hiç korkmazdım. Çıplak ellerimle tutardım onları. Arada bir gagalarına parmağımı kaptırdığım olursa da işkazası deyip, biraz ciyakladıktan sonra gene devam ederdim bu zavallı hayvanları katletmeye! Küçükken canlılara çok zarar veren cani bir ruhum vardı. Kuşları yakalar, kafalarını canlı canlı koparırdım. Elimde sopa yürüdüğüm güzergâhtaki bitki ve çiçekleri vurarak bir iyice parçalardım. Yengeçleri de şişlemek özel zevklerim arasındaydı! Ya şimdi? !!! Artık bir doğa âşığı bir insan olarak.. bırakın hayvanların canını almayı, bir çiçek ya da bir yaprak bile koparamıyorum. Geç de olsa canlıların yaşam özgürlüklerinin değerini anlamış bir insan olarak artık ekosistemin doğal dengesinden yana olan yeşile duyarlı bir çevreci insanım. İri Yengeç (Gır Bavra) Gagaları Kolye
Yapımında Kullanılırdı. İnciraltı'nda ailecek tüm Orta Mahalle, Burunucu Mahallesi ve Camcı Mahalle sakinleri yüzmeye gelmiştik. Ben kayalık ve yosunlarda hem yüzüyor hem de dalarak dipte ne var ne yok araştırıyordum. Ortaokul II. Sınıf'taydım.. yıl 1968. Bir kayanın altında iki iri gaga gözüme ilişmişti. Tekrar su yüzüne çıkıp derin nefes alarak daldım suya.. ve kaya altına süzülüverdim. Bir de ne göreyim? Hayatımda görmediğim irilikte bir GIRBAVRA! Fokfok
Kayalıkları'nda Bir Gırbavra Yavru Yengeci Ama alıştığımız türlerden biraz farklıydı. Daha bir yumuşak ve inceydi. Ama boyutları gördüklerimin en irisiydi. Abartmayayım.. gagaları ve ayaklarını açtığımda 30 cm geliyordu. Yani her babayiğidin yaklaşamayacağı ürkütücü bir görünüşü vardı.
Solda Aynikola (Garipler) Adası - Sağda İnciraltı Kayalıkları Her iki gagasına parmaklarımı geçirmiş, dışarı çekmeye çalışıyorsam da başaramamıştım. Ya gagası kopacaktı ya da bacakları! Oysa zarar vermek istemiyordum. Sadece yakalamış olmanın zevkini tatmak ve sahildekilere bu devasa yengeci göstermek istiyordum. Tekrar su yüzüne çıktım. Ve kumsala giderek kırılmayacak kuturda bir çubuk buldum ve koşarak tekrar gırbavranın olduğu kayalığa yüzerek geldim. Annem ve ablamlar bendeki telâşeyi farketmiş olacaklar ki arkamdan "Ufkîiii.. ne oldu yavrum?" diye bağırıyorlardı. Ben silâhını kuşanmış bir cengâver edasıyla yeniden daldım suya ve baktım yengeç yerinde duruyor. Bu kez çubukla yerinden çıkarmaktı taktiğim. Ve çubuğu arkasına geçirip, kanırtmaya başladım. Kumlar suyu bulandırıyor ve yengecin kaçmasından korkuyordum. Ve çubuk birden boşaldı.
Yengeç saklandığı yerden çıkmıştı. Nefesim de azalıyordu. Ve son bir gayretle çubuğu bırakıp gene parmaklarımla gagalarından tutuverdim. Hayli güçlüydü kerata. gagalarını birbirine kavuşturup parmaklarımı ısırmak istiyordu. Yüzerek suyun üstüne çıktım ve yengeci havaya kaldırdım. Sahildekiler de benim çırpınışlarımdan ne yaptığımı merak edip kumsalda dizilmiş bana bakıyorlarmış. Ellerimle kaldırdığım kocaman yengeci görünce herkes "Abooooooo! Vay canına!" nidalarıyla meraklarını ses çıkararak belli ettiler. Kıyıya geldim ve yengeci meraklılarına gösterdim. Gerçekten çok iriydi. İnsanların çoğu ellerini bile süremediler. On beş dakika kadar seyrü temaşa yaptırdıktan sonra artık bu zararsız hayvanı tekrar özgürlüğüne kavuşturmak için suya giriverdim. Ve bu doğa harikası yaratığı tabii mecrasına bırakıverdim ve sırtını da okşayarak gülümseyiverdim ona... Eskiden olsa öyle mi yapardım? Ne mümkün! Hemen iki gagasını da koparır ve o koskocaman gagaları kolye yapılmak üzere kuyumcu olan dayılarım ve teyze çocuklarım Orhan, Turhan KÜLÜNK ile Besim ve Hacı Hüseyin SUYABATMAZ'lara götürürdüm. Kuyumcu Turhan
KÜLÜNK'ün İşyeri ve Yetiştirdiği Hacı Hüseyin SUYABATMAZ Hacı Abi beğenirdi getirdiğim üst gagaları. Alt gagalardan kolye yapılmazdı. Ve onların içini temizledikten sonra gagayı geniş tarafı aşağı gelecek biçimde dik olarak kâğıda oturtur ve etrafını çizerek ölçüsünü alırdı. Sonra o ölçüye uygun siparişe göre altın, gümüş ya da bafondan ince levhalardan bir yüzeysel tabaka bir de çevresel şerit keserdi. Aynen jaket kron diş kaplama gibi yengecin gagasına kaplama yapar ve ortasına da kulp takardı. "Biz Ünyelüler Her Şeye Gulp Dakmaya Bayıluruk!"
Ayaklı benzinli kaynak makinası körüğüne basarak bafonları lehimle birbirine yapıştırır ve zımparalayarak pürüzlerini alır ve ilâçlı ipe sürtmek ya da motorlu fırçaya tutmak suretiyle parlatırdı bir güzel. En son olarak da gagaya hazırladığı kapağı geçirerek yapıştırır ve uygun bir zincire de takar ve birini bana verir diğerini de satılmak üzere vitrine koyardı. Kolyeleri dakınca gızlara fiyaka satmak içün amma da caka yaparduk ha! :))) Ünye'nin İlk
Kuyumcularından Rahmetli Orhan ve Turhan |
Yokluk ve fakirlik en değersiz malzemelerden bile oyuncak yapılmasına imkân sağlardı. Bir tel ve bir teneke parçası FIRILDAK yapmanız için yeterliydi. Babam hem fırıldağı hem de tentürüğü kendisi yapar ve oynamam için bana verirdi. Plâstik olanları da vardı. Teneke olanları azıcık tehlike arz ederdi. Hızla dönerken nazik teninize zarar verebilirlerdi. Oyuncağı kurmak için önce döndüre döndüre telin dibine dek pervaneyi oturtursunuz. Sonra sağ elinizle pervanenin altındaki delikli mesnedi hızla yukarıya iterdiniz. O anda pervane kıvrımlı telin ucundan pırrrrrrr diye fırlayıp sağa sola uçmaya başlardı.
Dönme ve döndürme eylemi çocuklar arasında oyuncak tercihinde ayrıcalıklı bir konum gündeme getirir. Çünkü çocuklar dönen her eşyaya karşı ilgi duyarlar. Pervane, fırıldak, cırcır, cevizli fırıldak, tekerlek, dönen tentürük, tepside döndürülen bilye, rulman, helikopter, ipte döndürülen düğme bu ilginin göstergeleridir. Hele dönerken çıkardığı vınlama ve diğer sesler yok mu.. işte o an çocuklar hazzın doruğuna varırlar. Bu büyü öylesine tutmuştur ki büyükler halen maçlarda cırcır sesinden kendilerini alamazlar...
Anadolu Oyuncaklarından Cırcır ve Tıktıklı Davul
http://anatoliantoys.com/album/index.html
Evde otururken ya da misafir geldiğinde çocuklar illâ bir muziplik yapmak ve dikkat çekmek için ilgi alanı olarak Fal ya da Şans - Kader - Kısmet dediğimiz kâğıttan yapılma el oyunu ile misafirin ya da arkadaşının yanına gider. Aşağıdaki biçimde, sağ ve sol ellerin baş ve işaret parmakları (yani dört parmak) geçecek biçimde fal kâğıdı hazırlanırdı.
Bekir AKSOY'un Yaptığı
Fal (Şans - Kader - Kısmet) Kâğıt Oyuncağı.
Fotoğraf : Bekir AKSOY
Çalıştırma prensibi olarak, parmakları öne - geri ve sağa - sola açıp kapamak suretiyle 4x2 kombinezonlu yan yaprakları görünür kılmaktı. Fala bakmadan önce içte kalan 8 yüze değişik şans - kader - kısmet kelimeleri yazardınız. Ve yanına gittiğiniz kişiye 1'den 8'e kadar bir yüzü işaret etmesini söyler ve kaç kez diye sorardınız. Diyelim 5 kez dedi. O yüzü beş kez açıp, kapatarak en son açıldığındaki görülen kelimeyi ona söyler ve kahkahalarla gülerdik. Bu işlem, evde kaç kişi varsa hepsine birkaç kez uygulanırdı. Bu kelimeleri sınırlandırmak mümkün değildi, herkesin hayâl gücüne göre farklılık arz ederdi. Örneğin; Ayrılık, Hediye, Aşk, Müjde, Haber, Hastalık, Seyahat, Başarı, Para, Sıkıntı gibi...
Kullanılmaya Hazır Kâğıttan Fal Oyuncağı'nın Üstten ve Alttan
Görünüşü.
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 07.05.2009 Ankara
İnsanın yaşamında iz bırakan unutamadığı oyuncaklar vardır. 1965 yılında evimizde sünnet olmuştum. O zamanlarda Ünye'de dükkânlarda satılan oyuncak çeşidi çok sınırlı olduğu gibi kaliteleri de çok düşüktü. Aşağıda fotoğrafı görülen namlusu yitirilmiş tenekeden tank o günlerin en pahalı ve alımlı oyuncağı idi. Ve sadece zannederim Sırmabıyıklar'ın tuhafiye dükkânında satılıyordu. Geçerken vitrininde görür, iç geçirirdim!
Sürtmeli, Silâhı Kıvılcım Çıkaran Tenekeden Tank.
https://www.bunualonusat.com/images/2927752_0.jpg
Başımda gördüğünüz 'Maşallah' yazılı sünnet şapkası içerisini davetliler sağolsun banknot para ile doldurmuşlardı. En küçük banknot para 2,5 liraydı. Büyük Dayım Rahmetli Kuyumcu Orhan KÜLÜNK'ün oğlu kuzenim Tamer'e oyuncağın parasını verdim ve bana alıp hemen getirmesini istedim ve beni kırmadı, aldı ve getirdi. Sünnetin bende bıraktığı tüm olumsuzluklar tabi o an ortadan kalkıvermişti. Tankın bir özelliği vardı. Yere sürterek geri geri çektiğinizde tekerlekleri kuruluyor ve bıraktığınızda kendi kendine gidiyordu ve asıl önemlisi tank mermisi atan namlunun altındaki otomatik tüfek olan yerden bir çakmak vasıtasıyla kıvılcım çıkararak çakıp, sanki makinalı tüfek atışı yapıyordu! Duyduğum heyecanı ve aldığım hazzı varın bir de siz düşünün!
Sünnet günü ve akşamı çocukların patlattığı ATEŞ Marka tenekeden mantar tabancalarının haddi hesabı yoktu. Rahmetli Emin ÇINAR rekor kırmıştı patlatarak. Limonata eşliğinde 'Pat Pat!' sesleri arasında Keşaplı Sokak inliyordu; akşam kapıya Bekçi gelip de sessizlik için uyarıncaya kadar!:))
ATEŞ Marka Tenekeden Muhtelif Mantar Tabancaları
http://images.gittigidiyor.com/925/9252448_0.jpg
http://www.sakaryarehberim.com/pictures/urunler/resim616.jpg
http://images.gittigidiyor.com/1591/15916381_0.jpg
Evde neredeyse kilimlerin üzerinde bir parmak mantar posası birikmişti. Patladıktan sonra mantarlar parçalanarak yere dökülürlerdi. Mantarı namluya dayamadan önce metal çivisini üstündeki kulpunu geri çekerek kurar ve sonra mantarı sert bir zemine dayayarak iyice bastırırdık. Ayrıca şerit tabancası olanlar da şerit patlatırlardı; Çat Pat (çatapat) gibi ses çıkarırdı onlar da. Nadir olmakla birlikte kapsül tabancaları da vardı. Şerit yerine tek tek kapsüller yerleştirilirdi.
Ajan Marka Şeritli Tabanca, Feza Marka Tabanca Mantarı ve
Kapsüllü Tabanca.
http://images.google.com.tr/images?q=%C5%9Feritli+mantar+tabancas%C4%B1&gbv=2&hl=tr&sa=2
Tabanca Mantarları aslında çocuklar için tehlikeli bir oyuncaktır. Ünye eski evleri ahşap ve kârgir - bağdadî yapıda olduklarından bu tabanca mantarlarının çakmasıyla etrafa sıçrayan ateş ve kordan yangın çıkması işten bile değildi! Bu yüzden günümüzde bu oyuncağın yasaklandığını biliyorum. Ciddî bir anımı anlatayım : Rahmetli Küçük Dayım Kuyumcu Turhan KÜLÜNK'ün Burunucu'ndaki yalı tipi evlerinin bahçesindeyim ve kuzenlerimle kovboyculuk oynuyoruz.
Çatapat - Çocukların Gürültülü Neşesi.
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=947592
Bir elimin avucunda Mantar Tabancası'nın mantarları vardı. Diğer elimde de tabanca.. Sol elim, koşturmaktan terliydi ve elimi sıkıca yumruk yapmıştım; iyice ısınmış olmalı ki bir anda büyük bir patlama sesi oldu. Elimdeki mantarlar tabancaya girmedikleri halde patlamışlardı. O an sol elimin avucu tamamen hissizleşmiş, neredeyse felç olmuş ve uyuşmuştu. Kanama ve yaralanma olmamıştı ama avucum kızarmış ve parmaklarım şişmişti. Üç, dört saatte acı ile birlikte uyuşukluk devam etti ve çok korkmuştum!
Sabahtan akşama kadar eğer babamla çömlek fırını ve atölyesinde o gün işim yoksa ya deniz kenarlarında dolaşır ya da yeşillikler arasında yuvarlanırdım. Çocukluğum doğa ile iç içe kaynaşarak geçti. Bir doğa âşığı olana dek doğaya çocukluğumda pek çok zarar verdim.. bilinçlenmem bayağı uzun bir zaman aldı!
Çocukluğumuzun oyun ve oyuncakları eşyalardan ve mekânlardan ibaret değildi. Canlılar da doğanın güzellikleri de eşlik ederdi eğlencemize. Bitkiler, böcekler bunların başında geliyordu. Dereağzı'ndaki fındık bahçemize her girişimde onlarca bitki ve çiçeğinin kokusu arasında Ballıbaba'nın sütünü emmenin, ısırgan daladığında yivdinle acısını çıkarmak için "Yivdin Gir, Isırgan Çık!" tekerlemesinin, patlangoç çiçeğini avucumuzda patlatmanın çocuksu zevki yaşamadan nasıl anlatılabilir ki?
Karahindiba - Ballıbaba - Mormenekşe - Papatya - Sarıçiçek
(Ranunculus
repens) / Unutamadığım Çiçekler
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 08.04.2007 Ankara
Bahçemizde fındık diplerinde bolca Mormenekşe dediğimiz Kır Menekşesi (Viola odorata) yetişirdi. Bahçemiz ortaokula en yakın menekşe deposu olduğundan okul öğrencileri sık sık kapımızı çalar ve menekşe toplamak için izin isterlerdi. Ben de toplar ve demet haline getirir, ilkokuldayken bayan öğretmenlerime sunardım. Kokuları harikaydı...
Unutulmayan çiçekli oyun hâtıralarımdan birini de Sarıçiçek dediğimiz Ranunculus repens bitkisiyle olan anılarım süsler. Fındık altı nemli ortamda öylesine güzel yetişirdi ki boyları boyuma dek çıkardı. Onları, saplarından koparır, yerde biriktirir ve yeşilimsi sapsarı bir yatak hazırlardım kendime. Sonra da yatar uzanırdım üzerinde dakikalarca.. Asiye Teyzeler'in bahçesinden aşırdığım can eriklerini ya da Meyrem Teyze'nin taze hıyarlarını yerdim.
Kırmızı Kelebek :
Vanessa Atalanta -
http://images.google.com.tr/images?hl=tr&um=1&sa=1&q=vanessa+atalanta&aq=f&oq=
Bal Arısı :
Apis mellifera
http://images.google.com.tr/images?q=Apis%20mellifera&ndsp=18&hl=tr&um=1&ie=UTF-8&sa=N&tab=wi
Yusufcuk :
Anax imperator
http://images.google.com.tr/images?hl=tr&um=1&q=Anax+imperator&sa=N&start=0&ndsp=18
O çeşni dolu bitkilerin müdavimi olan kelebekler, arılar, Tayyare Böcükleri (Yusufcuk), Işık Böcekleri ve Cennet Böcüü (Uğur Böceği) saatlerce kovaladığım hayvancıklardı. Elimde annemin un eleği onlarcasını yakalar ve çiçek yaprakları arasında güyâ bal yapmalarını beklerdim. Kırmızı Kelebek (Red Admiral) öğle güneşinde evimizin önüne gelir ve hareketsiz dururken üzerime konar ben de incitmeden kanatlarından yakalardım.
Toprağa bir çukur açar, üzerine cam kırıklarıyla pencere yapar ve Çakırdikeni çiçekleriyle içini doldurur ve yakaladığım bal arılarını içeri sokardım. Bazen arılar beni sokar ve ciyaklatırlardı; o zaman da ya ekşi yoğurt sürer ya da amonyaklı taze inek mayısı (dışkısı) sürerdim. Arıları elimle tutardım kanatlarından...
Çakır dikeni (Centaurea calcitrapa) -
Uğur Böceği (Coccinella septempunctata)
Soldaki Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 17.06.2007 Ankara
/
http://i1.treknature.com/photos/906/ugur-bocegi2.jpg
Çok yaramazdım.. Tayyare Böcükleri yani Yusufcuklar da benden çok çekti! Onları da Kilise Tepesi'ndeki pembe çakırdikenleri üzerinde yakalar ve kuyruklarına ip bağlar ve havaguşu uçurur gibi uçururdum. Bazen de ipini çözmeden iple birlikte salardım gökyüzüne. Hayvanın neler çektiğini varın siz tahmin edin! Kırmızı, sarı renkli Uğur Böcekleri parmaklarımızın ucuna dek gelir ve kanatlarını açar, sonra pırrrrrrrrrrr diye uçuverirlerdi. Dut mevsiminde geceleri Işık Böcekleri'ni (Ateş Böceği / Pteroptyx tener) kovalar, onlar karanlıkta yanıp sönerken geceleri Yazlık Paşabahçe Melek Sineması'ndan dönüyor olurduk. Tabi ablalarımın sırtında uyuklar vaziyette...
Devam Edecek
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 07.05.2009 Ankara
Döndürülen bu ahşap ve plâstik materyaller çocuk
oyuncaklarının önemli bir halkasını teşkil eder.
Soldaki Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 07.02.2009 Ankara /
http://www.4er.com/mn_eloyun.JPG
Tahta Tabanca
http://images.gittigidiyor.com/145/1455521_0.jpg
Ahşap Beşikler Kız Çocukların Bebeklerinin Bakımında Evcilik
Oyunlarının Vazgeçilmeziydi.
http://img.blogcu.com/uploads/gamzeuzun_DSC00409.JPG
http://www.alcamsatcam.com/r/duzce-hediyelik-besik-mb9089_110551_r1.jpg
Erdal Tekin'in Saplı Fırfırlı Arabaları ve Sallanan At
Oyuncağı
http://www.eyupoyuncaklari.com/Oyuncaklar/sapliaraba2.jpg
Tekerlekli Arabalar ve Dondurma Keyfi Çocukluğumuzun Her Daim
Unutulmazları Oldular.
Özge TERZİOĞLU Fotoğraf Arşivi - Almanya
Fot. M. Ufuk MİSTEPE - 22.06.2007 TMO Ank.
Busenur GÜNGÖR, Nur YILMAZ ve Hakan Osman
BULUT İp Atlarken.
Fot. : M. Ufuk MİSTEPE - 01.05.2009 Cuma TMO Güvercinlik Lojmanları
Çocuk Bahçesi
Yeni Neslin Ev Tipi Plâstik Tentürükleri (Topaçları)
Oturmalı Bilyeli Araba (Rulmanlı Kaykay)
http://img2.blogcu.com/images/g/a/l/galip61/bilyeli_araba.jpg
Sapanka (Sabanga = Kuş Lâstiği)
http://www.yazikutusu.com/wp-content/uploads/oyuncaklar/resim-014.jpg
Selma TUZCUOĞLU'nun yaptığı pembe ve beyaz Kraft Kâğıt
Fener'lerin Yapım Aşamaları.
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 07.05.2009 TMO Güvercinlik Lojmanları /
Ankara
Seniha MİSTEPE'nin yaptığı Kâğıt Uçak ve Selma TUZCUOĞLU'nun
yaptığı Kâğıt Fener'in Yapılma Ânı.
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 07.05.2009 TMO Güvercinlik Lojmanları /
Ankara
Fotoğraflar : M. Ufuk MİSTEPE - 07.05.2009 TMO Güvercinlik Lojmanları /
Ankara
Profesyonel Tatar Yayları
Çocukluğumuzda ahşaptan yapılan daha basit Tatar Yayları ile yalnız büyük
çocuklar oynardı.
http://www.store2go.net/shop/wheelersltd/150lb_Wood_Rifle_Crossbow.jpg
http://www.shoshone.k12.id.us/medieval/images/crossbow.jpg
Salıncak Keyfinde Abiler Kızkardeşlerini Sallarken.
Busenur ve Yusuf GÜNGÖR ile Nur ve Bahadır YILMAZ.
Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE - 01.05.2009 TMO Güvercinlik Lojmanları
Çocuk Oyunları'nı izlemek için tıklayınız!
http://unyezile.net/oyuncak.htm