ANA SAYFA            
(Bu sayfa en son 04 Kasım 2005 tarihinde güncellenmiştir.)

.

A'DAN Z'YE
ÜNYE'NİN TARİHÎ, MİMARÎ,
DOĞAL, KÜLTÜREL VE
BİLİMSEL BULGULARI - 1

Derleme : M. Ufuk MİSTEPE
Araştırmacı - Orman Endüstri Yüksek Mühendisi


TMO Genel Müdürlüğü APK Uzmanı / 2003 - Ankara

Bu Makale Serisi'nde,
Ünye hakkında münferiden bir makale oluşturmayan
araştırma bulguları, ileride müstakil bir makaleye
dönüştürülmek amacıyla yayınlanacaktır.

ANKARA MEKTUPLARI
Misafir Kalem
(Hizmet Gazetesi - Yıl : 5, Sayı : 49, 1 Şubat 1995, sh. 4'de Yayımlandı.)

Makale : İbrahim ÇAKIR
(Ordulular Derneği Genel Bşk. - Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkan Yrd.)

            Başına buyruk, kuşlar gibi özgür yaşamaya alışmışız. Çıldırmış gibi yoğun o mübarek yağmurların hışmı altında ıslanırken bile mesnetsiz yaşamanın tadını almış toplumun sıradan bir ferdi olmanın verdiği mutluluk. Gösterişe, pazarlamaya, riyaya ve her türlü mekâna uzak bir hayat tarzı. Sevginin, hoşgörünün sıcaklığı ile dopdolu bir inanış.

            Dağları ağaçsız, çiçeksiz ve arısız düşünemeyen ben, zonklayan beynime söz geçiremiyorum. Şu küflü ve süflî, kasvet ve sıkıntı dolu başkent havalarından çok uzaktayım. Yüreğim sereserpe, gönlüm 500 km ötelerde fındık bahçelerinde, mısır tarlalarında takıla kaldı.

  
Ünye Belediyesi Kültür Yayınları CD - 1

            Köyümdeki kara dikenleri özlemedim desem yalan olur. Kurudere'nin suyunu, anamın fasulye turşusu, tarhana çorbasını daha neyi özlemedim ki? Labirent sessizliğinde düşünmek nerde? Artık bir oturuşta bir sayfa yazı yazabilmek bile benim için olay... Oysa neler düşünüyorum yazının başına oturunca... Sevgi ve muhabbet teline dokunmak. Gönüllerin hoşluğu ile hem hâl olabilmek. Sevgi dağarcığından bir demet gül serpebilmek.

            Halbuki; sevdiğim o dağlarda, hiçbir çiçeğin gülümsemediği bir mevsimde yanıyor ve o dağları çiçeksiz, arısız düşünemeyen benim artık kendi gurbetini bu kapkara iklimden kaçmak isteyişini şu iğrenç sızı vızıltıları arasında zonklamalarda duyuruyor.

Humming-bird Hawk-moth (Macroglossum stellatarum)

Fotoğraf : © Fero Bednar

            Ah diyorum! Ah şu an Çakırtepe'de, Kale'de, Nadırlı Köyü'nde olsaydım. Ya şimdi? Ömrünüzde ne değişti, bu yağmurlar neden eski yağmurlar değil? Niçin böyle sevgisiz, ışıksız ve alâkasız? Nedendir? Islanmaktan zevk aldığımız yağmur değil bu, her yağışı kir ve katran dolu... Korkuyla kaçışan insancıklar yağmur değil, katran damlalarından kaçıyorlar. Gözbebeklerinde oturmuş korkuyla zevksiz ve sevgisiz. Uyuşmuş beyinlerinden pranga şakırtıları gelerekten habire koşuyorlar. Ve kafamda sürekli birbiri ardına sıralanan sorular...

            Adem Cennet'ten mi kovuldu? Yusuf zindanda mı inliyor? Yakup'un gözleri mi kör olmuş? Zeliha niçin bu kadar "haşin"? Gözyaşlarım neden hiçbir gülü sulamışa ve neden bülbülün gözlerinden dökülmüşe benzemez! Hoş bülbül ne o eski bülbül, gül ne o hoş kokular saçan gül ya!...

            Ve bütün bunların bölük pörçük döküntüleri arasında, düşünce kırıntıları içinde benim memleketi düşlerim. Ünyelim niçin hâlâ bu kadar kahretmiş, yalnız, yapayalnız bırakılmış? Neden bu intizar, kime, niçin? "Şaşıyorum değil" artık dayanamıyorum. Üç mevsim öteden seni beklemiş "ömrümü okşa" diye yollarına bakıp dizmek istemiştim.

            Her şey bir yana diyorum... Her şey bir yana Yunus'un, Mevlâna'nın sevgisi, hoşgörüsü ve samimiyeti ile Hacı Bektaş'ın cümle insanı bir görüşüyle, tüm dostluklar, muhabbetlerle dolu olsun gönüllerimiz...

Şeyh Yunus Emre'nin (Şehnuz) Türbesi'nin Eski ve Yeni Konumu
   
Ünye Belediyesi Kültür Yayınları CD - 1

            Ve cümle gurbettekilerinden Ünyeliler'e selâm olsun... Sevgi ve saygılarımla...

Öğrencinin Adı ve Soyadı :
Tezin Adı :

Tezin Türü :

Tezin Danışmanı :

Kabul Tarihi :
Anabilim Dali :
Sayfa Sayısı :

Hakan YANBAY
Curi Irmağı (Ünye-Ordu) Alüvyonlarının Hidrojeolojisi (1995 - 533)

Yüksek Lisans

Prof. Dr. Remzi DİLEK

Haziran 1994
Jeoloji Mühendisliği
80

CURİ IRMAĞI (ÜNYE - ORDU)
ALÜVYONLARININ HİDROJEOLOJİSİ
http://www.fbe.ktu.edu.tr/tezler/jeoloji/yukseklisans/82-98/T533.html

ÖZET

            Curi Irmağı (Ünye - Ordu) alüvyonlarının hidrojeolojik açıdan incelenmesini amaçlayan bu çalışma, Samsun F38-d2 ve Samsun F38-d3 paftaları içinde yer alan yaklaşık 20 km2'lik bir alanı kapsar. Bu amaçla inceleme sahasının 1/10.000 ölçekli jeoloji haritası, 1/100.000 ölçekli drenaj ağı haritası ve 1/5.000 ölçekli yeraltı su tablası haritaları hazırlanmıştır.

            Jeolojik çalışmalar sonucunda, riyodasit (Üst Kretase), tortul seri (Üst Kretase - Eosen), eski alüvyon (Pleistosen) ve yeni alüvyon (Holosen) birimleri ayırt edilerek haritalanmıştır. Tortul serinin riyodasitlerle olan ilişkisi uyumlu, eski alüvyonlarla ise uyumsuzdur.

            Curi Irmağı alüvyonları üzerinde yapılan arazi, büro ve laboratuar çalışmaları sonucunda, alüvyonun "ÜNİFORM OLMAYAN KÖTÜ DERECELENMİŞ" bir malzeme, porozitesinin % 26, özgül veriminin % 16.5, ortalama transmisibilitenin 6.62 x 10-3 m2/sn, permabilitenin 2.46 x 10-4 m/sn, hidrolik eğiminin 10-3 ve yeraltı suyunun kuzeye doğru olduğu belirlenmiştir. Alüvyonu çevreleyen jeolojik birimler geçirimsiz olduğundan, alüvyon Curi Irmağı'ndan beslenmektedir.

            Curi Irmağı alüvyonlarına ait tatlı su - tuzlu su girişim merceği, Ghyben - Herzberg bağıntısı kullanılarak belirlenmiştir. Tuzlu suyun etkili olduğu sahile yakın kesimler hariç, alüvyonun diğer bölgelerinde yer alan yeraltı sularının benzer kimyasal özellikte olduğu, toprak alkaliler ile zayıf asitlerce zengin ve sodyum tehlikesinin bulunmadığı gözlenmiştir. Kuyu suların kalsite yakın doygunlukta olduğu saptanmıştır.

            Alüvyonlarda açılan kuyulara ait suların, içilebilirlik açısından TSE standartlarına uygunluğu araştırılmış ve L20 ve L21 no.lu kuyuların dezenfeksiyon işlemine tâbi tutulmadan tüketime verilemeyeceği belirtilmiştir.

            İlçenin 2024 yılındaki nüfusu yaklaşık 158.000 olarak belirlenmiş ve bu nüfustaki bir yerleşim yerinin ihtiyacı olacağı su miktarının ise 365 lt/sn olduğu saptanmıştır.

"ÜNYE İL OLMALI"
KENAN EVREN
(Hizmet Gazetesi - Yıl : 4, Sayı : 47, 15.11.1994, 3. sayfada yayımlandı.)

            Karayolu ile Ordu'ya gidişi sırasında Çakırtepe'de bir süre dinlenen Evren, Ünye'yi çok beğendi. 12 Eylül 1980 askerî darbesinin lideri ve Türkiye'nin 7. Cumhurbaşkanı Kenan EVREN 30 Ekim Pazar günü karayolu ile Ordu'ya gidişi sırasında bir süre kaldığı Ünye'ye övgüler yağdırdı.

            Ünye'den geçeceği öğrenilen Evren, Ünye Kaymakamı Ali Cafer AKYÜZ, Belediye Başkanı Necip AVCI, Garnizon Komutanı Yarbay Tamer ERTÜRK, İlçe Emniyet Müdürü Hüseyin AKIN, Tarım İlçe Müdürü Serdar ÖZOĞLU ve diğer daire âmirleri ile vatandaşlar tarafından Akçay'da karşılanarak Çakırtepe'ye davet edildi.

            Daveti kabul eden ve grupla birlikte Çakırtepe Sami Soysal Çay Bahçesi'ne giden Kenan EVREN'e Belediye Başkanı Necip AVCI tarafından şehir hakkında bilgi verildi. Ünye'nin 60 bin nüfusu olduğunu öğrenen EVREN, "Yetmişli yılların başında Kolordu Komutanı olduğum sıralarda buraya gelmiştim.

            O zaman küçük bir kasabaydı. Şimdi çok değişmiş ve gelişmiş buldum. Bu gelişme, yöre insanının çalışkanlığından kaynaklanıyor. Zaten Karadeniz insanı oldum olası çalışkandır, ekmeğini taştan çıkarır. Gittiği her yerde bu çalışkanlığı ve kabiliyeti ile başarılı olmuştur.

            Ancak 60 bin nüfusu olan böylesine güzel ve gelişmiş bir yerin şimdiye kadar il olması gerekirdi. İnşaallah Ünye en kısa zamanda il olur." dedi.

            Ünyespor Futbol Takımı'nın 3. Lig'de mücadele etmesini ise üzücü ve ayıp diye değerlendirerek, Ünye gibi bir kentin futbol takımının en azından ikinci ligde olması gerektiğini söyleyen Kenan EVREN, elini öpmeye gelen bir kız çocuğu ile de yakından ilgilendi.

Ünyespor Yön. Kurulu Bşk. ve Üyeleri ile Futbolcuları 1994 - 95 Açılış Töreninde.

Hizmet Gazetesi - Yıl : 4, Sayı : 46, 01.08.1994'te yayımlandı.

            Çakırtepe'yi çok beğenen ve "Buranın adı neydi?" diye birkaç kez soran EVREN, çay - kahve içtikten sonra ilçeden ayrıldı.

ADALET PEE
(CAHİT KÜLEBİ – İÇİ SEVDA DOLU YOLCULUK
[(2. Baskı) Başak Yayınları, 120 sh. - Ankara/1986, Sh. 13 – 16’da yayımlandı.]

            Yaz sonlarında Niksar’a her yıl tiyatro kumpanyaları gelirdi. Program başlayınca, önce kantocular çıkardı. Şimdilerde TV’de görüp dinlediğimiz parçalardan çok daha güzel kantolar söylerlerdi. Yalnız, süre dolup ertesi gün gideceklerse, kanto sırasında bir değişiklik olur. En güzel kız, sonda sahneye çıkar.

            «Çayıra serdim postu» diye başlayan kantoyu söylerdi. Kanto, «Dinine de, imanına da, ırzına da, nikâhına da maşallah / Yarın Ünye’de buluşuruz inşallah» sözleriyle biterdi.

            Ünye’ye değil de, örneğin Fatsa’ya, Çarşamba’ya gideceklerse oranın adı söylenirdi. O anda yalnız kahveye değil, nerdeyse bütün Niksar’a hüzün çöker, lâmbaların ışığı solgunlaşırdı. Ertesi gün kumpanya yola çıkınca Niksarlı delikanlılardan birkaçı artlarından o kasabaya giderlerdi. Birkaç gün sonra da solgun, utangaç bir yüzle gerisin geri gelirlerdi.

            Bu kez Niksar’ı coşkuya boğan, kumpanyanın getirdiği Adalet adlı bir kadındı. Kadın demeye dilim varmıyor. 19 – 20 yaşlarında, narin, koyu kumral, sudan yeni çıkmış balık gibi dipdiri bir kızdı.

            Kırkından genç birçokları, paraları olsun olmasın, birkaç kuruş denkleştirip Adalet’ten dans dersi almaya başladılar. Bir ay sonra kumpanya, Niksar’dan ayrıldı. Sanırım Ünye’ye gitti. Artlarından da 40 – 50 genç Ünye’nin yolunu tuttu. Her zamanki gibi, birkaç gün sonra süklüm püklüm Niksar’a döndüler. Daha sonra Adalet’in Çarşamba’da göbeğinden vurularak öldürüldüğü söylentisi yayıldı. Herkes acıyarak inandı.


Cahit KÜLEBİ

            1938’de Almanya’da üniversitede öğrenciyken Adalet o sırada Amerika’dan gelen büyük bir gösteri trupunun baş yıldızı olarak Scala’da sahneye çıkıyormuş. En son o çıktı. Niksar’daki Adalet’ten daha esmerdi. Belki saçını boyatırken koyulaştırmıştı. Kalçaları daha kısraklaşmıştı. Sandığım gibi oryantal dans etmedi. Takır takır step yaptı. Salon alkıştan yıkılıyordu, ama Niksar’daki o sade ve sıcak kız değildi.

            Şimdi, yıl 1986. Bir hafta sonu gazetesinde Adalet’in o şaşırtıcı yaşam öyküsü ve fotoğrafları yayımlanıyor. İstanbul düşkünler evinde, yatağa çalı gibi bacaklarını sarkıtarak oturmuş. Sırtında sirk soytarılarınınkine benzeyen yakası uzun yıldız çizgileriyle süslü çok kısa etekli bir giysi var. (Bu yazı biterken de öldü.) O şaşırtıcı yükselişten sonra düştüğü bu durum inanılır şey değil. Gördüğüm üç Adalet de aynı kadın mıydı diye kuşku duyuyorum. Yaşantı her zaman acıyla sona eriyor, diye acınıyorum.

AYŞE TAŞ
Türk Sanat Müziği'nin Ilgıt Ilgıt Esen Tatlı Rüzgârı
(Şirin Ünye Gazetesi - 24.06.2004 tarihli nüshasının 2. sayfasında yayımlandı.)

Ayşe TAŞ, Ünyeli Hemşehrimiz, Türk Sanat Müziği'nin
Ilgıt Ilgıt Esen Tatlı Rüzgârı, TSM'nin ve TRT'nin günümüzdeki gururu
Ayşe TAŞ için söylenen, "İstanbul'da, Ayşe TAŞ rüzgârı esmelidir!.."
sözünün haklı ve doğru temsilcisi.

Ünyeli Sanatçı Ayşe TAŞ Şarkı Söylerken

Ünye Musıkî Câmiası'nın Duayeni Süleyman KURNALI

GURUR DUYUYORUZ SENİNLE

            Ünye Musıkî Câmiası'nın duayenlerinden Süleyman KURNALI; Ünye'nin adı duyulan birçok sanatçısı var. Lâkin Ayşe TAŞ Hanımefendi'nin yeri çok farklı diyerek, bizlerden bir istekte bulundu.

            Gittiği, konser verdiği her yeri zengin dopdolu repertuarı ile büyüleyen ve kendisinden sevgi - saygı ile bahsettiren hemşehrimiz Ayşe TAŞ'ı, biz hemşehrilerinin biraz daha tanıması amacıyla Sabah Gazetesi Yazarı Mehmet BARLAS'ın kendisi hakkında yazdığı bir yazının gazetemizde yayımlanmasını rica etti Süleyman KURNALI Hocamız.

            Biz de bunu bir görev kabul edeceğimizi, aynı zamanda bunun, bizim de gurur duyduğumuz Ayşe TAŞ Hanımefendi'ye karşı görevimiz olduğunu belirterek Sayın Mehmet BARLAS'ın makalesini aynen yayımlıyoruz.

İstanbul'da, Ayşe TAŞ rüzgârı esmelidir!...
Mehmet BARLAS - SABAH

Ünyeli Sanatçı Ayşe TAŞ Bir Konser Sırasında

            Zeki ÇETİN'e bazen şaşıyor, çoğunlukla da hayranlık duyuyorum. Türk müziğine tutkusu ve şarkı söylemek için ille de patron olmak gerektiğini sanması, biz dinleyicilere yıllardır unutulmaz geceler yaşatıyor.

            Sahil yolundaki "Pınar", her Cuma ve Cumartesi akşamları, eşsiz müzik ziyafetleri sunuyor. Önceki gece Ayşe TAŞ'ı ilk kez, yakından dinledim. TRT'nin müzik programlarını izleyenler ve TRT - 4'ün müdavimleri, Ayşe TAŞ'ı hem korolardan, hem de solo konserlerinden tanır.

            Ama, "Pınar"da dinlediğim Ayşe TAŞ, bazen Muazzez ABACI'yı bazen Ayşegül DURUKAN'ı andıran bir üslûp zenginliği ile Mustafa KESER'i aşan bir repertuar çeşitliliği içinde sahnedeydi.

            Benim tutkun olduğum, Dede EFENDİ'nin "Sultanıyegâh Takımı" vardır. Cuma gecesi, Ayşe TAŞ'ın Sultanıyegâh söyleyeceğini anlattılar ve bir isteğim olup, olmadığını sordular. Ben de Dede'nin Sultanıyegâhları'nı istedim. Eksik olmasın Bülent ERSOY'dan istemişler notaları, o da hemen o geceye vermiş.

            Ayşe TAŞ, o geceki programını böylece Dede Efendi ile açtı.

            "Nihan ettim seni sinemde ey mehpare canımsın
              Benim can-ü cenanım sevdiğim virdi zebanımsın
              Gönül sende gözüm hak-i derinde ey meh-i devran
              Benim raz-ı derunum sevdiğim ruh-u revanımsın"

            "Pınar"a şarkı dinleyip, eğlenmeye gelen İstanbullular, tabi programın Dede ile açılmasından fazla mutlu olmadılar. Ama ben aldırmadım. Bir gazino sahnesinde, böyle bir Dede bestesini söyleyen sanatçıya rastlamak, beni açıkçası kendimden geçirmişti.

            Tırmandım. Bu defa da sözleri Fahri TÜZÜN'e, bestesi Cinucen TANRIKORUR'a ait Hüzzam şarkıyı istedim. Onun notalarını da Zeki ÇETİN buldu hemen.

            "Ettiğin cevri bile kendime nimet bilirim
              Küsemem bahtıma ben, sevmeyi kısmet bilirim
              Eremem vaslına, lâkin erebilsem de yine
              Doyamam vuslatına, kendimi hasret bilirim"

            Bu şarkıyı ilk kez rahmetli Cinucen TANRIKORUR'un kendisinden, bizim evde dinlemiştim. Bir kez de Mustafa KESER'in yorumladığına tanık oldum. Zerda'nın albümünde de rastladım şarkıya.

Ünyeli Sanatçı Ayşe TAŞ Ünyeliler'e Konser Verirken

            Ayşe TAŞ'ın yorumu zirvedeydi açıkçası. Fakat "Pınar"ın o geceki müşterilerinin sabrı da, galiba taşmak üzereydi. Çünkü eğlenceli ve herkesin bildiği şarkılarda geçmesi beklenen gece, konservatuar sınavına dönmek üzereydi.

            "Eski Maksim" döneminde bir gün, Fahrettin ASLAN, Rauf TAMER'e ve bana şöyle demişti. - Siz gelmeyin Maksim'e. Siz gelince, sanatçılar bir türlü bu yüzyılın şarkılarına gelemiyorlar. Müşteri bunalıyor sizin beğendikleriniz yüzünden.

            Ayşe TAŞ da bana uyarsa, kendisinin dinlenilmeyeceğini hissetti. Ve o anda Sultanıyegâh, Nihavend'in, Hüzzam'ın ve nice makamın rüzgârına yelken açtı. O gece neler dinlediğimizi sıralayalım :

            Andıkça geçen günleri - Kaçıncı fasl-ı bahar - Al sazını sen sevdiceğim - Biz Heybeli'de her gece - Ben seni unutmak için sevmedim - Bir rüzgârdır gelir geçer sanmıştım - Gece sessiz ve karanlık - Gecenin matemini - Olmaz ilaç sine-i sar pareme - Ayrılık yaman kelime - Ayrılık ümitlerin ötesinde nehir - Gönül nedir bilene - Menekşelendi sular - Mümkün mü unutmak güzelim - Kirpiklerin gölgesi - Dün Göztepe'nin âlemi vardı.

            Dinlediğim, ama unuttuğum birkaç şarkı daha var. Meselâ 1950'lerde Şükran ÖZER'in tanıttığı İstanbul Türküsü'nü "Yanıyor mu yeşil köşkün lâmbası yâr"ı da söyledi. Cuma akşamı, kesinlikle diğer akşamlardan daha güzeldi benim için.

ÜNYE AMBLEMİ'NİN MİMARI ÜNYE'DE
Ünye Amblemi'nin yaratıcısı Ünye'ye geldi.

            1989 yılında Ünye Turizm Derneği Başkanı Hasan ŞİMŞEK tarafından, yapımı istenen Ünye Amblemi'nin tasarımını yapan Grafik Tasarımcı Sadık KARAMUSTAFA,

           

            "Bu tasarımı 89 yılında Sayın ŞİMŞEK'in talebi üzerine yaptım. Yapımı 2 - 3 hafta sürdü. Yaparken oldukça zevk ve keyif aldım. Böyle bir iş yaparken o yeri tanımanız, yaptığınız ürün için kolaylık sağlar. Ben Ünye'de büyüdüm. İnsan büyüdüğü ve yaşadığı yerin tasarımını daha kolay yapabiliyor.

            Ünye'ye bu gelişim kısa süreli olacak, ancak Ünye'ye özel bir zaman ayıracağım. Ünye'ye her gelişimde zaman tünelinde bir gezi yapmış gibi oluyorum. Ünye'yi seviyorum. Ünye Karadeniz'in İncisi olarak görülüyor. Bu inciye sahip çıkmak herkesin görevi olmalı, herkes üzerine düşeni yapmalı." dedi.

Ünyeli Genç Ressam
Semra ÖZTÜRK
"Hedefim Profesyonel Ressam Olmak"
(Şirin Ünye Gazetesi - 23.06.2004 tarihli nüshasının 2. sayfasında yayımlandı.)


Semra ÖZTÜRK Sergisini İzleyenlere Sunarken

            Ünye'de kişisel resim sergisi açarak bir ilki gerçekleştiren Ressam Semra ÖZTÜRK'le gazetemiz özel bir röportaj gerçekleştirdi. Ünye Ticaret Borsası Salonu'ndaki sergisinde yaptığımız röportaj sırasında çiçeği burnunda ressamımız Semra ÖZTÜRK, hem heyecanlı hem gururlu hem de umutlu bir görüntü sergileyerek, içindeki sanat aşkını ve bu aşkını taşımayı düşündüğü yeri - hedefi belirlemiş olmanın kararlılığını gösteriyordu.

            Semra ÖZTÜRK çok genç bir sanatçı. Ve O, yaşıtlarının televole, popstar vb. hayalleri peşinde koşarak, kişilik bulmaya, zengin olmaya çalıştıkları ve kendi kendilerini tükettikleri günümüz gençliği arasında açan nadide bir çiçek.

            Genç ressamımıza kendisini anlatmasını istediğimiz ilk sorumuzu soruyoruz. Bize Yunus Emre misali cevap veriyor. Hani, Yunus Emre'ye bize kendini tanıt dendiğinde, Yunus Emre "Eti kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm" demişti ya, Ressam Semra ÖZTÜRK de kısa anlatıyor kendisini.

Sergiyi Açan Belediye Bşk. V. İsmail SARI

            "1984 Ünye doğumluyum; Ortaokul'dan sonra Lise'yi dışarıdan okuyorum; 1 yıldır amatör resim yapıyorum." diyor.

            Sergiyi açarken neyi amaçlamıştınız, nasıl gidiyor, izleyenlerin tepkileri neler oluyor?.. diye soruyoruz. Sergiyi açarken tek bir şeyi amaçladığını söylüyor. "Çok iyi bir ressam olabilmek ve bu yoldaki attığım ilk adımın insanlar tarafından görülüp, değerlendirmelerini sağlamak, görüşlerini almak, beğenilerini sağlamaktı. Gördüğüm ve izlediğim kadarıyla şu âna kadar olan tepkiler beni mutlu eden, olumlu tepkiler." diyor ressamımız Semra ÖZTÜRK.

            Ünyeli Genç Ressamımız Semra ÖZTÜRK'e, ilk resmi ne zaman yaptınız, ressam olmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz?.. diye bir soru daha soruyoruz. Aslında biz de bu sorunun cevabını çok merak ediyoruz. Bakalım taklitle mi, yoksa içten gelen özyetenekle mi  başlamış resim yapmaya? Ressam Semra ÖZTÜRK; "İlk resim yapmaya İlkokul'da başladım." diyor. "İçimden gelen resim yapma arzusu beni sürekli resim yapmaya zorluyordu. Ben de durmadım yaptım, yeteneğimi geliştirmeye çalıştım. Ailemin ve çevremin hep olumlu desteklerini gördüm. Bu destekler beni sürekli resim yapmaya, yeteneğimi sürekli geliştirmeme imkân sağlıyordu." diyor.

Semra ÖZTÜRK'ün Siyah - Beyaz Ünye Resimleri

            Kendinizi resmin hangi dalında daha başarılı ve yetenekli buluyorsunuz ya da daha çok hangi alanda yoğunlaşmak istiyorsunuz.. diyoruz ressamımıza. Gayet rahat ve emin bir biçimde ve kararını vermiş olmanın rahatlığıyla; "Resmin yağlı boya ve ebru dalında kariyer yapmayı düşünüyorum. Her iki dalı da çok seviyorum. Yeteneğimin de bu dallarda daha iyi olduğunu düşünüyorum." diye cevaplıyor.

            Ünyeli Genç Ressamımıza bundan sonraki çalışmalarında ulaşmak istediği hedefi soruyoruz. "Resim hayatımda öncelikle kendimi daha da geliştirmek ve profesyonel bir ressam olarak çalışmak istiyorum. Bunun için tabi ki eğitim çok önemli. Bu işin eğitimini alarak, yeteneğimi resim eğitimiyle birleştirmeyi düşünüyorum. Yetenek ve eğitim birleşmesini sağlayıp başarıyı yakalamak, çok iyi bir ressam olmak istiyorum." diyerek, bu alandaki iddiasını ve azmini ifade eden Semra ÖZTÜRK'e, "başarı seninle birlikte olsun" demekten başka ne söylenebilir ki?

            Ve son olarak ressamımıza Ünye'ye, Ünyeli sanatseverlere, resimseverlere vermek istediğiniz bir mesaj var mı diyoruz? Çağrı yapıyor Semra ÖZTÜRK, "Bütün Ünyeli sanatseverleri sergime bekliyorum." diyor. "Onlar buraya gelmekle vakit kaybetmeyecek, bilâkis güzel eserler görecekler. Herkesin desteğine ve ilgisine çok ihtiyacım var. Bu destek ve ilgi bendeki isteği artırıyor, teşvik ediyor." dedi.

            Teşekkür ediyor ve başarılar diliyoruz Ünyeli genç, azimli, yetenekli ressamımız Semra ÖZTÜRK'e.

Suyun Üzerinde Renklerle Dans
Ayten Sarıkaya'nın Ömer Faruk Atabek Sergi Salonu'nda açtığı
"Suyun Üzerinde Renklerle Dans" adlı Ebru Sergisi büyük beğeni topladı.
http://www.haber.aku.edu.tr/akugazete/gazete39/sanat.html

            Ayten Sarıkaya'nın "Suyun Üzerinde Renklerle Dans" adlı Ebru Sergisi 26 Aralık Cuma günü üniversitemiz Atatürk Kültür Merkezi Ömer Faruk Atabek Sergi Salonu'nda saat 17:30'da açıldı. Serginin açılışını İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kemalettin Çonkar yaptı. Çok sayıda davetli tarafından gezilen sergide 76 eser yer aldı. Sergi 6 Ocak tarihine kadar açık kaldı.

Ayten Sarıkaya kimdir?

            1959 yılında Ordu ilinin Ünye İlçesi'nde doğdu. 1981 yılında Samsun Eğitim Enstitüsü Resim - İş Eğitimi Bölümü'nden mezun oldu. 1981 - 2001 yılları arasında sırasıyla Çankırı, Afyon ve Ankara'da değişik okullarda Resim - İş Öğretmenliği yaptı. Ebru ile 1998 yılında Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı kursta tanıştı. 2002 yılında Kültür Bakanlığı'nın açtığı ebru kursuna katıldı. Değişik ebru ustalarından ders aldı. 2003 yılında 12. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması'nın ebru dalında, eseri sergilenmeye değer bulundu. Çalışmalarına kendi atölyesinde devam eden sanatçı halen Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın açmış olduğu "Tezhip" kursuna katılıyor.

            Sanatçı, geçtiğimiz yıl Fransa'da iki kişisel sergi açtı. Ayten Sarıkaya 1998 yılında Ankara Atatürk Anadolu Kız Meslek Lisesi ve 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Kültür Merkezi Sanat Galerisi'nde açılan karma sergi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı 12. Devlet Türk Süsleme Sanatları Sergisi'ne eserleri ile katıldı.

Sözlü Tarih Çalışması
http://www.bozkurt.net/modules.php?name=News&file=article&sid=2009
Tarih : 26.02.2004 - Saat : 00:00 Gönderen : Bozkurt

            Projenin Amacı ve Kapsamı : Ünye'de toplumsal yaşamın ana hatlarını belirlemek amacıyla Ünye'de yaşayan ve Ünye dışına göç etmiş olan 70 yaş ve üzeri yaşlılara ulaşmak, onlarla tanık oldukları dönemlere dair derinlemesine görüşmeler yapmak amacındayız.

            Bu proje aracılığıyla eskiden Ünye'de yaşamış Rum ve Ermeni ailelere ve çocuklarına ulaşmak istiyoruz. 1998'de ses kaydı alarak başladığımız projede şu ana kadar 21 kişiyle görüşme yaptık. Görüşmelerin bir bölümünü farklı mesleklerin - bakırcı, vb. - temsilcileriyle söyleşiler şeklinde gerçekleştirdik. Bunların önemli bir bölümü Hizmet TV'de yayınlandı. Projenin tamamlanması için bir hedef belirlenmedik; yaşlı Ünyeliler'e ulaştıkça sürdüreceğiz.

            Görüşülmesini önermek istediğiniz isimleri bize iletirseniz çalışmamıza önemli bir katkı sağlamış olacaksınız. Ayrıca yürüttüğümüz diğer projelerle ilgili olarak da sözlü tarih çalışması yapıyoruz. Örneğin; sergi projemiz kapsamında meydanla ilgili anıları kaydetmek amacıyla görüşmeler yapıyoruz. Kaybolan mesleklerle ilgili olarak en önemli kaynağımız sözlü tanıklıklar…

            Proje Ekibi : ·Aynur Tan, Şakir Gürel (Ünye Hizmet TV Genel Yayın Yönetmeni) ·Şenay Gürel (Sunucu)

            Yukarıdaki proje Tarih Vakfı'nın sitesinden alınmıştır. Sözlü tarihten kasıt ise, bire bir görüşülerek video ile kayıt altına alınmadır. İstiklal Savaşı öncesi, düşmanla birleşen Anadolu'daki azınlıklar, sözlü tarih denen metotla kayıt altına alınmakta, onların tekrar Türkiye’ye (Gitmek zorunda kalanların) döndürülmesinin temeli atılmaktadır.

            Tarih Vakfı denen Sivil Toplum Kuruluşu, Türkiye’de %99,999 ... azınlıklara, onların mazlum olduğuna, Türk topraklarında onların da hakkı olduğuna yönelik faaliyet göstermektedir. (Mozaik Edebiyatı'ndan da öte bir çalışma. "Anadolu Azınlıklara Aittir" faaliyeti). Bu satırları ilk defa okuyanlar, her şeyin yukarıda yazılı olduğu kadar olduğunu sakın sanmasınlar. Türkiye üzerinde yürütülen binlerce proje var; Tarih Vakfı ve benzeri sivil toplum kuruluşları da bu projelerde yer alarak, âdeta “”Millî Mücadele'deki Zararlı Örgütler” gibi çalışıyorlar.

Ünye Yerel Tarih Grubu Üyeleri

            Bilgilendirmem devam edecektir..
                                                                  Tarih : 26.02.2004 - Saat : 00:00 Gönderen : Bozkurt

HALK OZANI KULFANİ
Röportaj : Tuncay KARGOĞLU
(Şirin Ünye Gazetesi - 10.07.2004 tarih ve 2951 sayılı nüshasının 2. sayfasında yayımlandı.)

Ünyeli Halk Ozanı Mustafa Uğur ALAN,
her biri buram buram Ünye kokan 90 Ünye şiiri yazdı, ama
"Ünye'ye şiir yazmaya doyamadığını" söylüyor.

Muhabir Tuncay Kargoğlu ve Ozan KULFANİ (Mustafa Uğur Alan)

            Adı Mustafa Uğur ALAN, ama Ünyeli O'nu, Halk Ozanı KULFANİ olarak tanıyor. 1948 yılında şiir yazmaya doyamadığı Ünye'nin Yalı Mevkii'nde doğmuş. Aile tarafından Atatürk'ün hemşehrisi, 1924'teki becayişte Selanik Drama'dan gelmişler Ünye'ye.

            İlkokul'u, Ortaokul'u Ünye'de okumuş. Çimento Fabrikası'nda 20 yıl çalışmış, artık emekli. 3 tane öğretmen evlâdın babası.

            Ortaokul'da başlamış şiir yazmaya. Resim yapmayı da çok seviyormuş. Ama içindeki şiir hissi ağır basmış, resimden kopmuş, o gün bu gündür şiir yazıyor.

            Başlarda serbest nazımla yazıyormuş, sonra kafiyeli şiir yazmayı daha çok sevmiş. Kafiyeli yazmaya başlamış. Kafiyeli şiir O'nun için ya şırıl şırıl akan bir su ya da cıvıl cıvıl öten bir bülbül gibiymiş. Daha canlı, daha heyecanlı olduğunu söylüyor, kafiyeli şiirlerin.

            İlk kitabı Şiirname'yi 1996'da çıkarmış. Bu kitabıyla yeniden doğmuş. Şimdi yeniden doğduğuna inandığı Şiirname'sinin devamını yaşıyor, içine düştükçe, duyguları depreştikçe yazıyor, kâğıda döküyor, heceleri kafiyelerle dizerek.

            Yazdığı şiirlerinde en yoğunluklu duyguları Ünye üzerinde toplanıyor. 90 şiir yazmış Ünye'ye ama doyamamış Ünye'ye şiir yazmaya. "Doyamayacağım hiç" diyor.. yazmaya devam ediyor.



 
ÜNYE ÜZERİNE

Üzgünüm sana bu satırlar az da
Nağmeler dökülür elimden sazda
Yemeni başında sevdalı kızda
En güzel verilmiş sözdesin Ünye

            "Şiir zaman tanımıyor, birden düşüyor içine. O anda kâğıda döktünse tamam, yoksa kaçıp gider" diyor, Ozan Kulfani. Şu anda basılmaya hazır üç kitaplık şiirleri, basılıp kitap olmayı bekliyor. Ben bastıramam, gücüm yetmez, diyor. Eğer basılırsa şiir dolu bir ruhun, bir gönülün şâd olacağını, söylüyor.

            Ünyeli Halk Ozanı Kulfani; "Aslında Belediye Kültür Hizmetleri Bölümü'nden hep böyle bir davet umdum. Çağırırlar, şiirlerimi bastırmak istediklerini söylerler, bastırır, Belediye Kültür Yayınları arasına sokarlar diye çok düşünmüş, çok beklemişimdir" diyor.

            Kulfani, özellikle Ünye'ye Şiirler kitabının Ünye Belediyesi tarafından bastırılmasını çok, ama çok istiyor. Bu zamana kadar yazdığı 500'ü aşkın şiirinden çeşitli ödüller alan Ünyeli Halk Ozanı Kulfani'nin bundan sonra yazdığı şiirler haftada bir gün gazetemizin Kültür - Sanat sayfasında yayımlanacak.

            Ünyeli Halk Ozanı KULFANİ (Mustafa Uğur ALAN) bakın ne diyor, neyi temenni ediyor?

Kur'ân'ın ilk emri "oku" diyorsa
Ne yapıp, ne edip okumalısın
Bitki dik, yetiştir, doku diyorsa
Ne yapıp, ne edip dokumalısın

Hem kendin, hem çevren, Ata'nın için
Bayrağın, toprağın, vatanın için
Uğruna can verip, yatanın için
Ne yapıp, ne edip okumalısın.



 

     
Sayfa Devamını İzlemek İçin Tıklayınız

 

YAZDIR

   Ünye Makaleleri Sayfasına

  Dönmek İçin TIKLAYINIZ !