|
HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ |
|
Araştırma :
Bekir ALTINDAL
(Araştırmacı, Yazar,
Başmüfettiş)
Dr. Orhan YILMAZ Fotoğraf Arşivi
HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ
TÜRKÜSÜ ÜZERİNE
(Özhaber Gazetesi - 07 - 15 Şubat 2008, Yıl
: 10, Sayı : 1280 - 1287'de yayımlandı.)
http://www.kenthaber.com/Arsiv/Haberler/2007/Kasim/03/Haber_286668.aspx
Hey Onbeşli Onbeşli türküsü ile ilgili olarak zaman zaman yazılar çıkmaktadır. Bu türkünün Zile'ye ait olduğu ifade edilmektedir. Hulusi Serezli Ağabey'in bir vesile ile Zile Toplumsal Diyalog Plâtformu'nun internet grubunda konuyu gündeme getirerek araştırmacıları göreve çağırması, geçen hafta İzmir'den Sevgili Necmettin Eryılmaz'ın, Hemşehrimiz Mehmet Yardımcı Hocamız ile beraber iken telefonla arayarak "Hey Onbeşli Onbeşli" yazısından bahsetmesi üzerine epeydir yazmayı düşündüğümüz bu konu ile okuyucunun karşısına çıkmak istedik.
TRT Repertuarında Hey Onbeşli Onbeşli
Hey Onbeşli Onbeşli Türküsü TRT arşivinde Tokat bölümünde 24.05.1977 tarihinde 1616 repertuar numarası ile kayıtlıdır. Kaynak kişi Hamdi Tüfekçi, derleyen ve notalayan Nida Tüfekçi olarak kayıtlara girmiş olup, kayıtlardaki sözleri aşağıdadır.1
Hey onbeşli
onbeşli Tokat yolları taşlı Onbeşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı
Aslan yarim kız seni adın Hediye Giderim elinizden |
Bağlantı
Gidiyom gidemiyom Bağlantı |
Araştırmacı M. Ufuk MİSTEPE ve Mehmet Emin ULU
Hey Onbeşli Onbeşli ve Onbeşliler Gidiyor Eserleri ile Yöremiz Kültürü
M. Ufuk MİSTEPE Fotoğraf Arşivi - 11.04.2008 Ankara AKM
Bazı Yayınlarda Hikâyesi :
İstanbul'da yayımlanan ve benim de Zile bölümünde yazdığım Tokat Kültür Haber Dergisi'nin başlangıcındaki ismi "Tokat Reşadiyem" olarak 2002 tarihli 5. sayısında Hulusi Üstün imzalı "Hey Onbeşli Onbeşli" başlıklı yazıda türkünün hikâyesi verilmiştir.
Bu hikâyenin, Silivri'de yayımlanan Çıkın Dergisi'nde Hulusi Üstün imzası ile yayımlandığı,2 Tokat Reşadiyem Dergisi koordinatörü Erdoğan Erdoğdu tarafından ifade edilmiştir.
Bu hikâye : Tokat'ta oturan Hediye'nin Tahtoba Köyü'nden Hüseyin ile birbirlerini sevdikleri, söz kesildiği, ayvalar toplanırken Seferberlik için asker toplandığı haberinin çıktığı, yavukluların ağlayarak bu türküyü yaktıkları, bir bir şehit haberlerinin geldiği, dört kış geçtiği halde Hüseyin'den haber çıkmadığı, yazmacı Emin Usta'nın talip olması üzerine ona verildiği, kısa süre sonra Emin Efendi'nin öldüğü, dağlarda kol gezen eşkıya ve asker kaçaklarının konakta yalnız yaşayan Hediye'yi dağa kaldırdıkları, daha sonra Tokat'a bıraktıkları, Hediye'nin adının kötü kadına çıktığı, Hüseyin'in sekiz yıl sonra bir bahar günü çıkageldiği, Tahtoba Köyü'nden yirmi delikanlıdan bir onun sağ kaldığı, annesine Hediye'yi sorduğunda onun kötü yola düştüğünü söylediği, Hüseyin'in başını alıp gittiği ifade edilmiş ve hikâyenin gidişatına göre aralarda Hediye'nin ağzından türkünün "Gidiyom gidemiyom… Gidiyom işte ben de… Tokat yolu kaldırım… Gidiyom elinizden…" mısralarıyla başlayan kıtaları verilmiş ve türkünün söylenen nakaratı olan 'Aslan yârim kız senin adın Hediye' mısraları Hüseyin'in ağzından verilmiştir.
Hikâye'nin yazarı Av. Hulusi Üstün ile 07.12.2007 günü yapılan telefon görüşmemizde :
"Büyükbabam Tokat'ta görevli iken Tokatlı olan babaannem ile evlenmiş, bu türkünün hikâyesini 1980'li yılların başında kendisi 13 yaşında iken babaannemden dinlemiştim. Babaannem Artova'nın Çerkez Musa Köyü'nden olup dedemle evlendikten sonra bir süre Tokat merkezde görev yapmış. Babaannem Hediye'yi görmüş. Ancak Hikayedeki Hüseyin ismini ben verdim. Hikayenin bitişini her ihtimale karşı yapmadım, açık bıraktım. Oradaki geçen kişilerin bir araştırmasını yapmadım." diye açıklama yapmıştır.
Daha sonra Sayın Üstün'ün 18 Aralık 2007 günü Sultanahmet'te bizi ziyârete gelmelerinde yapılan sohbette önceki açıklamalarına ilâve olarak : "Hediye'nin verildiği yaşlı adamın mesleğinin ne olacağını hikâyeyi yazmadan düşündüm. Tokat'ta yazmacılık meşhurdur. Yaşlı adamın ismini Emin ve mesleğini de yazmacı olarak kendim belirleyerek hikâyeye bu şekilde belirttim. Yani Tahtobalı Hüseyin, Emin Usta benim verdiğim karakterlerdir." diye açıklamada bulunmuştur.
Tokat Kültür Haber Dergisi tarafından Mehmet Emin Ulu'nun kaleme aldığı "Hey Onbeşli Onbeşli" isimli bir eser birkaç yıl önce İstanbul, Tokat, Zile ve diğer ilçelerde sahneye konulmuştur.
Ayrıca bugünlerde "Onbeşliler Gidiyor - Niksarın Fidanları" ismiyle roman olarak yayımlanmıştır. Hocamızın verdiği bilgiye göre hikâyesi de aşağı yukarı yukarıda verilen hikâye gibidir. Romanda Onbeşliler'in dramı, o dönemin şartları, Ermeni çetelerinin zulümleri, memleketin hali, Tokat ve yöresi insanlarının savaşlı yılları, Kınalı Aliler, Yemen'e gidenlerin ve bu bağlamda Hediye'nin hikâyesinin anlatıldığı ifade edilmiştir.
Araştırmacı - Yazar Mehmet Emin ULU ve Onbeşliler Gidiyor"
adlı kitabı.
Başka da çalışma ve eserler olduğu ifade edilmiş ise de biz ulaşamadık bunlara henüz. Ancak benim yazmak istediklerim Hediye'nin hikâyesinden ziyâde türkünün yakılması ile melodisi ve yakıldığı tarihin şartlarıdır.
Türkünün Zile'de Yakıldığına Dair Yazı ve Anlatılanlar
Gazeteci Hüseyin Hoşcan Ağabey bundan yirmi altı yıl önce "Zile Türküleri ve Sadık Doğanay" başlıklı yazısında :
"Ama ne yazık ki Zile'mizden birçok müzik öğretmeni de yetiştiği halde henüz Zile türkülerini derleyen biri çıkmamıştır. İşte bu yüzdendir ki bazı Zile türküleri Tokat, Amasya ve Sivas'a mal edilmek istenmiş ve sayım organlarında öyle gösterilmiştir.
61 adet Zile
Türküsü'nün nota ve sözlerinin yer aldığı 132 sh.'lik Kitap
Zile ÖZHABER Gazetesi'nce 16.04.2008 Turizm Haftası'nda Ücretsiz
Dağıtılacaktır.
Meselâ; Hey Onbeşli ve Taşkıran türküleri bunlardan ikisidir. Bundan 70 küsur yıl önce Zile'nin asker sevkıyatı Tokat yolu üzerinden yapılırdı. O zamanlar Turhal ufacık bir nahiye idi. Bu yüzden giden yola Tokat yolu denirdi. Ve bu yol bir şoseden ibaretti. Bugün yaşayan kişilerden öğrendiğimize göre "Hey Onbeşli" türküsü onbeşlilerin askere gittiği yıl düğünlerde çalgıcılık yapan TİFAN isimli Bayburtlu bir muhacir tarafından yakılmıştır.
O zamandan beri düğünlerde çalınıp söylenmeye başlanmıştır. Tabi türkünün sözleri içinde Tokat yolu geçtiği için de zamanla oraya mal edilmiştir."3
Yardımcı Doç. Dr. Mehmet Yardımcı Hocamız TRT Radyosu'nda "Türkülerin Hikâyesi" yarışmasında Hey Onbeşli Onbeşli türküsünde geçen onbeşlilerin (1315) Zile'den seferberliğe gidişlerinin hikâyesini anlatmıştır.4 Yardımcı Hocamızın anlattığı bu türkünün hikâyesi Yeni Adana Gazetesi Sanat Sayfası'nda yayımlanmıştır.
Bu hikâyeye göre : 1315 doğumluların (eski deyimle tevellütlülerin) Seferberlik için silâh altına alınacağının Zabit Kâmil Bey'in emri olarak dellallar tarafından Kepirpınarı'nda Cuma günü toplanacağının duyurulduğu, Maşat'tan, Kireçli'den, Karayün'den, İğdir'den ve diğer yerlerden gelen üç yüz atlının Tokat Talimgâh Kışlası'nda diğer kazalardan gelen askerlere katılmak ve Batı Cephesi'ne gitmek üzere toplandığı, ifade edildikten sonra şöyle devam etmektedir satırlarına :
"O zaman patika bir yol olan ve taşlı toprak bakımsız olan Zile - Tokat yoluna koyulur. Zile ve çevresinde önemli olaylarda türkü yakma geleneği vardır. İşte bu gelenekten olsa ya da olayın halk üzerindeki psikolojik etkisinden; gelinlerin, kızların, anaların, bacıların ağlamasından etkilenen halk arasından bir kişi :
Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları
taşlı
Onbeşliler
gidiyor
Kızların gözü
yaşlı
der. Kısa sürede Tokat yöresinde bu türkü yaygınlaşır, benimsenir. Çevrenin en sevilen türküsü olup çıkar."5
Zile Toplumsal Diyalog Plâtformu'nda konunun tartışmaya açılması üzerine 11.12.2007 tarihinde Mehmet Yardımcı Hocamız şunları yazmıştır :
"Benim babam 1315'lidir. 88 yaşında vefat etmiştir. Annem de 1320'li olup, 90 yaşında vefat etmiştir. Babamın çok söylediği kendileri için yakılan Hey Onbeşli Onbeşli türküsünü annem 15'lilerin ikinci kez Kurtuluş Savaşı'na gidişi ile Zile'de yaygınlaşan bir türkü olduğunu anlatırdı.
Bilindiği gibi 1315'liler önce, henüz 18 yaşında iken askere alınıp Doğu Cephesi'ne gönderilmiş, Batum'un teslim alınışından sonra terhis edilmiş ve dört yıl askerlikten sonra tekrar Seferberlik ilân edilince ileri yaşlarına rağmen yeniden asker olup Batı cephesine gönderilmişlerdir. Babam Doğu Cephesi'ne piyade olarak gitmiş, çok sıkıntı çekmiş, Doğu Cephesi'nden dönen az adamdan biridir. Batı cephesine ise süvari olarak gitmiştir.
Zile'nin Mal Pazarı (Deri yeri) denilen yerde yöremizin meşhur paşası (Deli Kâmil) tarafından Zile merkez ve köylerinden toplanan 120 kişilik süvari bölüğünün, o zaman tozlu topraklı Tokat yoluna düşmeleri ile uğurlayanlardan birinin ağıt şeklinde arkalarından yaktığı türküdür.
Şunu söyleyim, Zile'de asker eskiden kaledeki kışlada resmî işlemlerini bitirip Mal Pazarı (Deri yeri) denilen alanda toplanıp bir zabit tarafından topluca götürülürmüş. İnsanlar askeri oradan uğurlarmış. Bu nedenle 1315'lilerin ilk gidişlerinde ya da ikinci gidişlerinde yakılan bu türkünün yaygınlık kazanması seferberlik sonrasıdır."
Hulusi Serezli Ağabey Hediye'yi görmesini şöyle anlatmaktadır :
"Galiba 1965 veya 66 yılları olmalıydı. Şimdi Bağkur İşhanı olan yerdeki zahire pazarında rahmetli Mustafa Köknel' in iş yerinde oturuyorduk. İçeri 80 - 85 yaşlarında düşkün bir kadın girdi. Mustafa Bey, "bu kadını tanıyor musun?" diye sordu. Hayır demem üzerine "Hey Onbeşli Türküsü var ya, işte oradaki HEDİYE bu kadın" dedi. Onu oturttu. Çay ikram etti. Hediye hanım bize yaşadığı günlerden hikâyeler anlattı. Gençliğinde Zileli gençleri kendisine âşık edip adına türküler yaktıran kadın dilencilik yapıyordu. Onun içler acısı halini görünce çok üzülmüştüm. Bugün Hediye Hanım'ı tanıyan ve hayatta olan Zileliler var."
Bizim bundan 5 - 6 yıl önce görüştüğümüz 1917 doğumlu Ali Rıza Kocaman türkü ismi geçen Hediye'yi tanıdığını, Zile'nin Kayacık ismi ile bilinen mahallesinde oturduğunu ifade etmişti.
Türkünün Yakıldığı Savaşlı Yıllar
1315'lilerin askere çağırıldığı tarihin öncesi ve sonrasındaki durum aşağıda verilmiştir.
Yıl | Milâdî | Hicrî | Rumî |
---|---|---|---|
1896/1897 | 1314 | 1312/1313 |
Yıl |
Milâdî |
Hicrî |
Rumî |
---|---|---|---|
1897/1898 |
1315 |
1313/1314 |
http://193.255.138.2/takvim.asp?takvim=2&gun=&ay=0&yil=1315
13 Kasım 1302 (25 Kasım 1886) tarihli kanuna göre her şahsın 20 yaşına geldiği Mart ayının ilk gününde askerlik hizmeti başlamaktadır. 1909 tarihinde yeni Asker Alma Kanunu çıkmış ise de Osmanlı İmparatorluğu'nun her tarafında uygulanamamıştır. Bu kanuna göre 15 milyona varan bir nüfus Askerî Mükellefiyet Kanunu dışında kalması sonu, İmparatorluğun bütün zahmeti ve memleketin savunması 15 milyon Anadolu Türkü'nün boynuna yüklenmiştir.
29 Nisan 1330 (12 Mayıs 1914) tarihli Askerî Mükellefiyet Kanunu'nda her şahsın 18 yaşını ikmal ettiği yılı izleyen Mart başında askerliğinin başlayacağı, 18 yaşını dolduran ilk muayene, 20 yaşını dolduran ikinci muayeneye tabi tutulacaktı.6
Halkımızın Seferberlik dediği Birinci Dünya Savaşı 4 yıl sürmüş ve Osmanlı Devleti yedi cephede savaşmıştır. Genel Seferberlik Osmanlı Devleti tarafından 3 Ağustos 1914 tarihinde ilân edilmiştir. 8 Haziran 1920 tarihinde yayımlanan 1. Meclis'in Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Seferberliğin sürdürülmekte olduğu ilân edilmiştir.7
İtilâf devletlerinden İngiltere ve Fransa Çanakkale'yi geçemeyince 20 Aralık - 10 Ocak 1916 tarihleri arasında çekilmiştir. 1315 doğumluların askere alındığı 11 Mart 1917'de Bağdat düşmüş ve Irak kaybedilmiştir. Yine bu 1315 doğumluların askere alınmasından bir gün sonra 12 Mart 1917'de Rusya'da Bolşevik İhtilâli olduğundan Ruslar çekilmiştir. Ancak bu durumdan yararlanmak isteyen Osmanlı Kafkas Cephesi'nde Batum'un alınması için harekâta devam etmiştir.
İngilizlerin Süveyş'te Akabe'yi bombalamaları üzerine Filistin - Suriye Cephesi açılmış, 1915 yılında kanal geçilemediğinden Gazze'ye çekilinmiştir. 1917 yılında iki Gazze Savaşı kazanılmış ise de 19 Eylül 1918 tarihinde Nablus Meydan Muhaberesi'nde Arapların ihaneti karşısında yenilerek, Suriye - Filistin - Lübnan kaybedilmiştir.
Makedonya Cephesi ise 1918 yılında kaybedilmiş, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalanmış ve Osmanlı ordularının terhisi kararlaştırılmıştır.8
Birinci Dünya Savaşı başlayınca İmam İdris Asir'de Türk kuvvetlerine saldırmış, 1916 yılında Mekke Şerifi Hüseyin isyan ederek bağımsızlığını ilân etmiş, Yemen'de İmam Yahya savaş süresince Osmanlı Devleti'ne bağlı kalmıştır. Yemen'i ve Asir'i savunan 7. Kolordu Mondros Mütarekesi'nden sonra 23 Ocak 1919'da teslim olmuş ve Osmanlı Devleti artık Yemen'den çekilmiştir.9
Görüldüğü üzere 1315'lilerin askere alındığı 11 Mart 1917 tarihinden önce Çanakkale Savaşları bitmiş, aynı gün Bağdat düşmüş, bir gün sonra Rusya'da ihtilâl olmuş ve Ruslar çekilmiştir. Henüz Filistin - Suriye cephesi ile Makedonya Cephesi'nde savaş devam etmektedir. Yemen'de ise Osmanlı Devleti'ne iki defa isyan etmiş olan İmam Yahya10 1916 - 1918 arası Osmanlı Devleti yanında yer almıştır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında H. 1307 - 1309 (M. 1891 - 1893) doğumlular silâh altında bulunmaktadır. 1875 - 1890 doğumlular kıta hizmetine çağırılmıştır. Tokat türküsüne konu olacak 1315 doğumlular ihtiyat ve geri hizmet maksadıyla askerlik hizmeti için çağırılacaktır.11
http://www.yenisafak.com.tr/aktuel/?t=03.11.2007&c=5&i=79149
1315'liler Hangi Cephelere Gitti?
Zile ve Tokat'ta silâh altına alınan 1315 doğumluların hangi cephelere gönderildiği yönünde şu anda elimizde bir belge bulunmamaktadır.
Mehmet Yardımcı Hocam yukarıda babasının ilk askere alınmasında Doğu Cephesi'ne gittiğini nakletmektedir.
Millî Savunma Bakanlığı'nın yayımladığı "Şehitlerimiz" kitabı bize ışık tutmaktadır. Arşivimizdeki Tokat şehitleri bölümünü incelediğimizde; 1315 doğumlu olup Tokat Askerlik Şubesi'nden sevk edilenlerden (Almus ve Turhal dahil) 14 asker İstiklâl Harbi'nde Garb, iki kişi de Şark Cephesi'nde şehit olmuştur. Zile Askerlik Şubesi'nden sevk edilen 1315 doğumlulardan 20 asker İstiklâl Harbi'nde Garb, bir asker de Şark Cephesi'nde şehit olmuştur.12
Sağdaki Albüm Tokat Vâliliği'nin Bir Kültür Hizmetidir.
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşında savaştığı Yemen dahil yedi cephede 1315 doğumlu şehitlere rastlayamadık. Zaten 1315'lilerin askere alındığı tarihte pek çok cephede savaş bitmiş durumdadır. 1315 doğumluların Yemen'e Makedonya'ya sevk edildiğine dair bir belge de şu anda elimizde yoktur. Bu cephelerde şehit olmadığına göre belki de bu cephelerde fiilen savaş yoktu.
Dolayısıyla 1315'lilerin 1916 yılında biten Çanakkale Savaşı'na gitmeleri söz konusu olmadığı gibi Yemen'e gitmeleri de bizce söz konusu değildir. Ancak 1315 doğumlulardan büyük olanların bu cephelere gitmesi söz konusudur ki Çanakkale'de 1307 - 1309 doğumlular savaşmıştır.
Bu durumda silâh altına alınmalarına rağmen Osmanlılar döneminde büyük bir kısmının herhangi bir cephede savaşa katılmadıkları düşünülmekte olup, daha sonra bu askerlerin İstiklâl Harbi'nde büyük bir ağırlıkla Garp Cephesinde 1920 - 1922 yılları arasında savaşlara katıldığı bir gerçektir.
Anadolu'nun Doğusu'nda ulaşım
çok zordu.
Savaş yıllarına ait bu fotoğraf Erzincan, Çardak
Geçidi'ni aşmaya çalışan bir askerî birliği gösteriyor.
Ercan Haytoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, 1310 - 1315 doğumluların 25 Haziran 1920 tarihinde askere alınmasına karar verildi demektedir.13
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Kaya da "Büyük Millet Meclisi işgalin ardından ilk birleşimini 10 Temmuz'da yaptı. Burdur Mebusu İsmail Suphi Bey'in işgal ile ilgili önergesi tartışmaya açıldı. Bu konuda söz alan mebuslar görüşlerini belirttiler. Bu öneriler arasında ordudan ayrılmış deneyimli subayların denetimi altında birlikler kurulması, 1314 - 1315 doğumluların askere alınması yer alıyordu (89 Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, Devre 1, C. II, s. 241 - 249.) demektedir.14
Dedem Kepez Köyü'nden Memük Emmi (Mehmet Altındal) 1315 doğumlu olup, sağlığında çocukluğumuzda bize Batı Cephesi'ne (Garb) gittiklerini, asker kaçaklarına af çıkması sonrasında toplanan askerlerin Yozgat - Ankara üzeri yaya olarak Batı Cephesi'ne gönderildiklerini anlattığını hatırlıyorum.
Değerlendirme
1315'liler Redif değildir. İlk defa askere çağırılmıştır. Redif; esas askerliğini yaptıktan sonra belli bir süre yedek asker gibidir. İlk redif teşkilâtı 1934 yılında kurulmuştur. 1912 yılında devamı sağlanmıştır. Ancak Balkan Harbi'nden sonra kaldırılmıştır. Mensup oldukları şehir ve kasabaların isimleri verilmiştir.15
Redif taburları genelde eşkıya takibine ve iç isyanlara gönderilmiştir. Nitekim Zile Redif Taburları 1800'lü yılların sonlarından itibaren Yemen, Zeytun ve Dersim'deki iç isyanlara gönderilmiştir.
Tokat Nüfus Müdürlüğü'nden alınan yazıda : "Nüfus aile kütükleri, R. 1320 - 1321 (M. 1904 - 1905) yıllarında yapılan genel nüfus sayımı ile ilk kez tesis edilmiş olup, tesis edilen aile kütüklerine doğum tarihleri Rumî doğum tarihiyle yazıldığı görülmüş olup, kısım kısım Rumî ve Hicrî doğum tarihinin birlikte yazıldığı doğum tarihlerine de rastlanılmaktadır." denilmektedir.
Türküde geçen Onbeşliler, eski takvime göre H. 1315 doğumlular olup 11 Mart 1917 tarihinde askere çağırılmıştır. Hicri yılbaşı 1 Muharrem 1315, Milâdi takvime göre 1 Haziran 1897 tarihine denk gelmektedir. Bu yılın son günü 29.Z.1515 tarihi ise 20.05.1898 olmaktadır. Rumî yılbaşı 1 Mart 1315, Milâdî 13 Mart 1899 tarihine denk gelmektedir. Onbeşlilerin askere çağırıldığı tarih olan 11 Mart 1917 tarihi Hicrî 17.C.evvel 1335, Rumî 11 Mart 1333 tarihine denk düşmektedir.16
Er ikmalinin ilk kaynağı askerlik şubeleri idi. Şubelerden depo birliklerine veya doğrudan doğruya Ordu Dairesi'nin sevk komisyonlarınca yapılan sevkıyat, er ikmalinin normal şekli idi.17
Anadolu'dan yeni gelmiş askerler Yemen'de yürüyüş halinde.
1315'lilerin askere çağrılması sırasında Tokat Sancak (Liva) olup, Zile kazasıdır. Zile'de silâh altına alınan askerlerin Sancak Merkezi olan Tokat'ta toplanmaları işin gereğidir. Ancak bu hususta şu an için net bir tespit yapılamamıştır.
Bu durumda askere çağrılma yılı 1917 olarak alındığında; 1315 tarihi Hicrî takvim esas alındığında 20 - 19 yaş olmaktadır. Rumî 1315 yılı doğum tarihi kabul edildiğinde ise Onbeşlilerin 18 yaşında askere alındığı söylenebilir.
Anadolu'da özellikle köylerde doğan çocuklar doğum tarihinden çok sonra nüfusa kaydedilmektedir. Bazı ailelerde ise küçük çocuğun ölmesi durumunda, kaydı silinmediğinden bir iki yıl sonra doğan çocuk tekrar nüfusa kaydedilmeyip, önceki nüfus kaydının kullanıldığı da bir gerçektir.
Makinalı Bölük Efradı Kendi Elleriyle Diktikleri
Çiçeklerle Vagonlarda Cepheye Doğru Yola Çıkıyor.
Tarihçi - Araştırmacı - Yazar Necdet Sakaoğlu Tarihî Türk Evleri - Zile Evleri Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada Osmanlı döneminde şehirlerarası yola cadde denildiğini ifade etmektedir.
Antik Çağ'da, Selçuklular döneminde Kayseri - Çandır - Akdağmadeni - Kadışehri - Zile - Pazar - Tokat yolu önemli bir yol olup, bu yol güzergâhında Pazar'da tarihî bir han bulunmaktadır.
Kayseri - Samsun Deve Yolunun
Pazar İlçesi Güzergâhında Mahperi Hatun Kervansarayı
Pazar'dan Sonra İlk Durak Küçüközlü Kervansarayı ve
Yozgat - Saraykent Karamağara Kervansarayı'dır.
Fotoğraf : Dr. Orhan YILMAZ - 01.10.2003
Zile'den Tokat'a giden yola Tokat Yolu denmektedir. Cumhuriyet öncesi Tokat'a kestirme olması sebebiyle ulaşımın bu yoldan sağlandığı ifade edilmektedir.
Bütün bu bilgiler bir araya getirildiğinde; 1315 doğumluların askere çağırılmaları üzerine toplanıp bütün Zilelilerin katıldığı uğurlamadan sonra bu Tokat yoluyla Tokat'a gitmesi söz konusudur.
Türküde geçen Hediye isimli kadınla ilgili olarak Hüseyin Hoşcan Ağabey'in yazısı, Mehmet Yardımcı Hocam ile Hulusi Serezli Ağabey'in tanıklıkları türkünün yakılmasına ışık tutmaktadır.
Hulusi Üstün'ün yukarıda özet olarak verdiğimiz hikâyesinde Tokat'ta oturan Hediye, Tahtoba Köyü, bu köyden nişanlısı olan genç ve Emin Usta (Hüseyin, Yazmacılar Han'ındaki Emin Usta adı yazarın verdiği isimdir) verilmekte olup, Yazar'ın bu kişilerin nüfusları ile ilgili bir araştırması olmadığını yukarıda belirtmiştik.
M. Emin Ulu Hocamız, Hediye'nin sonraki yıllar Zile'ye gittiğini e-mail olarak bize yazmıştır.
Zile nüfus kayıtları 1926 yılında Hükûmet Binası ile birlikte yanmıştır. Bu konuda gerekli araştırma içinde olmamıza rağmen Zile'ye gelemediğimizden bugün için Hediye'nin kimliği, doğum yeri ve soyadı tespit edilememiştir. İlerde bu hususta yapılacak bir tespit konuya ışık tutacaktır.
Türkünün TRT Repertuarı'nda Tokat'a Kaydedilmesi :
1930'lardan itibaren türkü derlemeleri ağırlık kazanmıştır. Muzaffer Sarısözen ve Nida Tüfekçi derlemecilerin duayenlerindendir. Sarısözen, bildiğimiz kadarıyla Sivaslı, Tüfekçi Akdağmadenili'dir. Sarısözen'in 1800 civarında derlemesi vardır.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Hey Onbeşli Onbeşli, 1977 yılında TRT repertuarına kaydedilmiştir. Bizler 1960'lı yılların başlarında daha ilkokulda bu türküyü bilirken, Sarısözen Hoca Sivaslı olması sebebiyle çok önceleri Tokat ve yöresinde 1943 yılında derleme çalışmaları yapmışken, yörede çok popüler olan bu türkünün kendisi tarafından derlenmemesi ve daha eski tarihlerde repertuara girmeyip 1977 yılında kayda girmesi bizce biraz dikkati çekmektedir.
Muzaffer Sarısözen'in Tokat'ta yaptığı çalışmalarında Niksar'dan bir "Onbeşli" ezgisi ismi geçmektedir.18 Ancak Sarısözen'in 1943 yılında derlediği ezgilerin pek çoğu TRT repertuarında bulunmamaktadır. Nitekim Sarısözen'in 1943 yılında yaptığı derleme çalışmalarında "Armuttan Kayacağım" türküsünde kaynak kişi Zile'den Ümmü Gülsüm Öztürk iken, aşağıda verildiği üzere TRT repertuarında Zileli Halil Bey kaynak kişidir.
Hulusi Serezli Ağabey Hey Onbeşli'yi Muzaffer Sarısözen'den Zile türküsü olarak çok önceki yıllarda dinlediğini ifade etmiştir.
Derlemeciler genelde derledikleri kişinin ve yörenin ismini kaynak olarak vermektedirler. Ancak o türkü belki o yer dışında âşık geleneği sebebiyle başka bir yerde yakılmış olmaktadır. Nitekim 'Armuttan Kayacağım' tartışmasız Zile türküsü olup Halil Gürgöze tarafından 1930'larda taş plâğa okunduğu ve TRT repertuarında kaynak kişi Zileli Halil gösterildiği halde Zile bölümüne değil Tokat bölümüne kaydedilmiştir. Dolayısıyla bu kaynaklardan yararlananlar Tokat türküsü gibi algılamaktadır.19
Yine TRT'de Tokat - Yozgat Türküsü olarak gösterilen Burçak Tarlası türküsünün sözleri ile ilgili 1944 tarihinde Artova'dan bir kitaba girmiştir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi nüfus kayıtları, diğer bilgi ve belgeler elimize geçinceye kadar belge, bilgi ve canlı tanıklar karşısında türkünün Zile'de yakılmış olabileceğini düşünüyoruz.
Hediye'nin hikâyesi ile ilgili olarak benim şu anda elimde pek bir belge, bilgi ve kaynak olmadığından bu konuda bir şey söylememiz mümkün değildir.
Türkünün Melodisi
HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ
Kaynak :
http://www.turkudostlari.net/nota.asp?turku=603
Türkü'nün tamamını ele almak istiyoruz. Türkünün TRT repertuarındaki sözlerinden başka, yörede, radyo ve televizyonlarda :
Tokat yolu kaldırdım
Düştüm beni kaldırın
Hediyemin uğruna
Vurun beni öldürün
Gidiyom bende bende
Bir arzum kaldı sende
Ayva gibi sarardım soldum
Din iman yok mu sende
kıtaları da biraz değişikliklerle okunmaktadır.
Radyo ve televizyonlarda şu anda okunan türküye "oyun havası formatındadır" diyebiliriz. Ali Orhan Günaydın "Biri Bu Yanlışa Dur Demeli" başlıklı türkünün bu formatını, düğünlerde oyun havası olarak çalınıp oynanmasını haklı olarak eleştirmektedir.20
Bize göre de türkünün yakılması savaşa, yani halkın deyimi ile Seferberlik için silâh altına alınan askerler için yakılmıştır. Türkünün yakıldığında üç yıldır Birinci Dünya Savaşı devam etmekte, Osmanlı Devleti yedi cephede savaşmaktadır. İşte bu 1315'liler böyle bir ortamda askere alınmaktadır. Daha önce askere alınanlar yıllardır cephelerdedir. Yemen'e Üçüncü Ordu'dan gönderilen Yanya Livası taburlarının sekiz sene terhislerinin unutulduğunu21 örnek verirsek dönemin özelliğini daha iyi anlatmış oluruz.
Böyle bir ortamda bu türkünün ağır, hüzünlü bir makamda olması gerekir. Nitekim Tokat Kültür Haber Dergisi'nin sahneye koyduğu Hey Onbeşli Onbeşli isimli eserde Tokatlı bir mahallî sanatçının sazı ve sesinden bu şekilde fon müzik verilmiştir.
Bu durumda türkünün ilk kıtası 1315'lilerin askere alınmasına yakıldığını göstermektedir. Nakaratta geçenler için, askere alınanlardan birinin bu Hediye'ye sevdalı veya halk deyimiyle yanık olması sebebiyle söylendiği veyahut Hediye'nin yaktığı da düşünülebilir. Ancak hediye yaktığı türküde kendi adını söyler mi?
Ancak türkünün ikinci ve üçüncü kıtaları incelendiğinde; birinci kıtadaki 1315'lilerin askere alınmasıyla pek bağlantısını söyleyemeyiz. Nitekim üçüncü kıtasında geçen "yeşil ördek" benzetmesi yörede ve pek çok türküde kullanılmaktadır.
Zile türkülerini incelediğimiz zaman karşımıza iki tür türkü formatı çıkmaktadır :
Birincisi âşık tarzı geleneğin deyişleri olan türküler. Bunlara Sadık Doğanay, Çakırçalılı Âşık Ali - Murtaza Kurt, Mahmut Salan'dan alınma ve diğer deyişler.
İkincisi ise özellikle Zile merkezine ait türküler. Bunlara da Armuttan Kayacağım, Müdür, Taşkıran, Oğlan Döne Döne, Hovarda Nafiye, Zileliyiz Dediler, Hey Onbeşli gibi hareketli ve oyun havası formatındakiler.
Taşkıran türküsünde :
Evlerinin önü yüksek kaldırım
Kaldırımdan
düştüm yâr yâr beni kaldırın
Taşkıran'ın
yoluna beni öldürün
Evlerinin önü üzüm asması
Taşkıran'ın
geydiği yâr yâr hürriyet basması
Taşkıran da
olmuş beyler yosması...
Hovarda Nafiye türküsünde :
Güller altına aman aman
güller altına
Giyin de gel bir hovarda Nafiyem camlar altına
Giyin de gel bir hovarda Nafiyem camlar altına
mısraları örnek olarak verilmiştir.
Her iki türkü formatında farklılık çok açıktır. Âşık tarzı deyişler daha ağır olup, ikinci gruptakiler ise Zile'nin eski bağ kültürünü yansıtmaktadır. Bu türkülerin sözleri bu tezimizi doğrulamaktadır.
Buradan hareketle Hey Onbeşli Onbeşli Türküsü'nün bilinen ve söylenen ikinci ve üçüncü kıtalarının daha ağır ve hüznü ifade etmesi gereken birinci kıtasına eklenerek zaman içinde oyun havası tarzına dönüştüğünü düşünüyoruz.
Taşkıran, Oğlan Döne Döne, Müdür türkülerinin sözleri ile Hey Onbeşli'nin nakaratı birlikte değerlendirildiğinde de bu anlam çıkabilir.
Nitekim bu yazıyı hazırlarken telefonla görüştüğümüz ve şu sıralar Tokat ve ilçelerine ait türküler kitabını hazırlayan ve çalışmalarına naçizane bizim de katkıda bulunmaya çalıştığımız Kültür Bakanlığı Sanatçısı Sevgili Salih Turhan Hocam : "Halk kültüründe zaman içinde ağıtların, kına havalarının sözleri ve melodilerinin değiştiği bir gerçek olup bunların örnekleri vardır. Hey Onbeşli Onbeşli Türküsü de mevcut kayıtlı notalarına göre melodisi şu andaki okunduğu gibidir." demektedir.
TRT'den bir Uzman arkadaşım da : "Bu türkü genç yaşta askere alınan sevgililer için yakılmış bir türküdür. İfade ettiğiniz gibi bu bir ağıttır. Ancak nedense yıllar içerisinde ritmik bir şekilde neredeyse oyun havası şeklinde icra edilmektedir ki bu şekilde icra edilmesi türkünün özüne uygun değildir." diye yorum yapmıştır.
Mehmet Yardımcı Hocam da aynı görüşleri Zile Toplumsal Diyalog Plâtformu'na yazmıştır.
Yine Emin Ulu Hocam'ın Mehmet Yardımcı Hocamıza yazdığı e-maildeki temennisi olan "Hey Onbeşli oyun havası olmaktan çıksın!" feryadı da aynı çığlığın terennümüdür.
Nitekim yanılmıyorsam Erkan Oğur isimli sanatçının yorumunun ilk bölümü ve Hey Onbeşli'nin sahnelenmesindeki Tokatlı bir kardeşimizin fon müziği olarak okuduğu ezgisi türküye daha yakışmaktadır.. diye düşünüyoruz.
Sözün özü; Hey Onbeşli Onbeşli türküsü Birinci Dünya Savaşı'nın artık sonucunun belli olmaya başladığı 1917 yılında askere alınan gençlerin arkasından yakılan bir ağıt olup, o zamanki ritminin şu anda TRT'de kayıtlı şekilde olmadığı kanaatini taşıyoruz.
KAYNAKÇA :
1 TRT Müzik Dairesi
Başkanlığı, Türk Halk Müziği Repertuarı, 1996.
2
Av.
Hulusi Üstün, Çıkın Dergisi, 10 Sayı, Silivri Ocak 2001.
3
Hüseyin Hoşcan, Zile Postası Gazetesi, 12 Haziran 198l.
4
Zile Postası, 25 Temmuz 1985.
5
Yrd. Doç. Dr.
Mehmet Yardımcı, Hey Onbeşli Onbeşli, Yeni Adana Gazetesi Sanat Sayfası.
6
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetler Tarihi, III. Cilt, 6
Kısım, 1. Kitap, 1908-1920, Sayfa: 232, 233, 235,236, 330 Ankara 1971.
7
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih Stratejik Etüt Başkanlığı, Türk İstiklâl
Harbi Özeti, IV.Cilt, 1. Kısım, Ankara 2001.
8
Yeni Rehber Ansiklopedisi, Cilt 4.
9
Bekir Altındal, Yemen Ellerinde Zile Redif Taburu, Tokat Kültür Haber
Dergisi'nin 18,19,20 sayıları, İstanbul 2005, ve Özhaber Gazetesi 25 Temmuz
2006 ve devamı sayılar.