.
|
SIRAÇ VE
NALCI |
|
Makale
:
Halil Bedi YÖNETKEN
(Türk Folklor Araştırmaları
Aylık Halkbilgisi Dergisi)
(Yıl : 14, Cilt : 7, No. 161, Aralık 1962,
sh. 2909 - 2911'de yayımlandı.)
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
SIRAÇ VE
NALCI
ALEVÎLERİNDE SAMAH
. TOKAT SEMAHI (2)
Kim dokudu bin çiçekli halıyı |
![]() |
Samah bilindiği gibi Arapça işitmek, duymak anlamına gelen (Sema' - Sima') kelimelerinin Anadolu köylüsü ağzında aldığı şekillerden biridir. Bu kelime Anadolu'da çeşitli bölgelerde Semah, Zamah, Zamak, Zemak, Semak.. gibi şekillere bürünmüştür.
Sema Mevlevîler'de olduğu gibi esas itibariyle vücudu kendi mihveri etrafında döndürmek suretiyle yapılan dinî raksa terim olmuşsa da Anadolu köylü Alevî zümrelerinde samahlar Mevlevî sema'ları gibi yalnız ve münhasıran dönmekten ibaret bir raks değil, muayyen ezgilerin kesin ritmlerine uygun çeşitli kol ve ayak hareketlerinden mürekkep gerçek oyunlar halindedir.
- Hatırlatalım ki, bazı Alevî boylarında sema yerine "Pervaz" terimi kullanılır, pervaz edenlere de "Pervazcı" denilir. -
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Anadolu Türk köy alevîlerinin çeşitli boylarının yüzyıllar boyunca gizli olarak kendi aralarında yaptıkları âyinler esnasında oynadıkları Samah'lar hakkında bizde bazı incelemeler ve yayınlar yapılmıştır. Baha Sait 1926'da Türk Yurdu Dergisi'nde Bektaşî Sem'a - Pervaz'ını anlatmış, eski İlâhiyat Fakültesi öğretmenlerinden rahmetli Yusuf Ziya 1928'de Hayat Dergisi'nde (Anadolu Alevî İtikatları) başlıklı seri yazılarının dördüncüsünde Alevî samahından bahsetmiş ve yanılmıyorsam bizde ilk defa Türk köylü samahlarının Ağırlama ve Yeldirmeler'den mürekkep olduğunu söylemiş ve şöyle demiştir : (Âyin esnasında ayak kesmeden yapılan birinci semaın adı "Ağırlama"dır. Meşhur olan ikinci sema'dır ki, buna da "Yeldirme" denir).
Aynı yazar 1930'da İlâhiyat Fakültesi Dergisi'nde aynı konuya temas etmiş, Süleyman Fikri (Antalya Tarihi) adlı eserinin (Tahtacılar) faslında, ayrıca Anadolu Etnografyası : Teke Vilâyeti'nde Tahtacılar'da, Rauf Yekta merhum İstanbul Konservatuarı yayınlarından (Bektaşî Nefesleri) fasikülünde, Vahit Lütfi Salcı (Gizli Türk Dinî Oyunları) adlı eserinde, Sadettin Nüzbet Ergun (Türk Musikisi Antolojisi) adlı iki ciltlik eserlerinde, başkaca bazı yazarlar çeşitli gazete ve dergilerde sema, samah konusuna dair bilgiler vermişlerdir.
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Biz de 1937'den 1953 yılına kadar devam eden 16 yıl içinde Ankara Devlet Konservatuarı Folklor Arşivi için Millî Eğitim Bakanlığı'nca yaptırılan derleme gezilerinde, çeşitli bölgelerde, çeşitli Anadolu Alevî zümreleri arasında toplayabildiğimiz notları, çeşitli gazete ve dergilerde ve meselâ 1942'de Ulus Gazetesi'nde (Tahtacı ve Aptallar'da Samah), 1944'de Ülkü Dergisi'nde (Köylü Samahları), aynı yıl Varlık Dergisi'nde (Anadolu Köylü Alevî Samahları), 1945'de Sivas'ta çıkan gündelik Ülke Gazetesi'nde (Ahilerde Bediî Hayat) (Bektaşîlerde Musikî ve Oyun) başlıkları altında, başkaca muhtelif dergi ve gazetelerde çeşitli illerimizin müzik ve oyun folklorlarına dair yazdığımız makalelerde yayımladık.
Bütün bu eserler ve makalelerde çeşitli samah oyunları hakkında bilgi verilmiştir. 1944'de Varlık Dergisi'nde çıkan (Tokat Vilâyeti Müzik Folkloru) başlıklı yazımda Sıraçlar'a da temas ettiysem de bugün huzurunuza sunacağım bilgiler henüz bir yerde yayımlanmamıştır. Nalcılar'a gelince öyle sanıyorum ki bu tamamen yeni ve orijinal bir konu olacaktır.
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Sıraçlar'da Samah : Maarif Vekâleti tarafından yaptırılan derlemelerin yedincisi olarak 1943'de Tokat, Amasya, Samsun, Ordu, Giresun Vilâyetleri'nde yaptığımız derlemede önce Tokat Vilâyeti içinde çalıştık. O zamanki Tokat Vâlisi rahmetli İzzettin Çağpar'ın yakın ilgisi sayesinde bu vilâyette pek büyük randıman aldık.
Vâli birkaç yere bizimle beraber geldi, bazı köylerde yerlere serilen yataklarda yan yana yattık. İşte Tokat Vilâyeti'nin Zile İlçesi'nde Sıraçlar'la temasımız o tarihte vâki oldu. O zamana kadar Sıraçlar hakkında hiçbir şey işitmemiş, hiçbir şey okumamıştım. 1944'de Varlık Dergisi'nde yayımlanan (Tokat Vilâyeti Müzik ve Oyun Folkloru) başlıklı yazım sanıyorum ki bizde Sıraç Kültürü'ne temas eden ilk yayındır. Şimdi sunacağım bilgiler o zaman yerinde aldığım notlardan çıkarılmıştır.
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Sıraçlar arasında yaşamış, bilgisine güvenilir kimselere göre Sıraç bir aşiretin adıdır.
Kendilerine (aşiret) derler. Köy alevîleri arasında ileri taassuplarıyla tanınmışlardır. Tozanlı'da Hubyar'a bağlı imişler.
Hubyar Sultan Dede ve Hubyar Semahı
Tokat İli'nin Zile İlçesi'nde Kervansaray Büyük Bultu, Küçük Bultu, Bacul, Kelit, Geyran, Karşı Pınar, Acı Pınar, Yeni Han, Silis.. en mütekâsif bulundukları bölgedir.
Zile, Silis Köyü
Bir de Anaca - Ança, Ayşa Bacı kolu varmış. Kan itibariyle saf ve katıksız Türk'türler. Erkekleri, kadınları iri yarı, cesur ve kuvvetli olurlar. Özel selâm işaretleri var, eşiğe basmazlar, ayıya (Eli büyük), eşeğe (Gölük) derler.
Fotoğraflar : Ali Kenanoğlu
Anşa Bacı ve Veli Baba'nın
Zile Acısu Köyü'nde
Bulunan Türbesinden Görüntü (Sağda).
Hubyar Sultan Dede ve Yanında Bulunan Torunlarının Hubyar Köyü'nde Bulunan Türbesi
(Solda).
Atı çok severler, Hazreti Ali'nin yadigârı, at bulunan yerde yoksulluk olmaz derler, rakı şarap içerler, hırsızlık yapmazlar, kimsenin aleyhinde bulunmazlar, Muaviye'ye lânet ederler, birine kızınca mel'un Muaviye, kâfir Muaviye derler, Sünnî'yi Yezid olarak tanırlar.
Çin'den, Tibet'ten gelmiş olduklarını, kadına taptıklarını, Anaca koluna mensup olanların Ali'yi Allah, Muhammed'i de Ali'nin veziri bildiklerini rivayet edenler olmuştur. Kendileri hakkında ilmî etütlerin yapılıp yapılmamış olduğu hakkında maalesef bilgimiz yoktur. Sıraçlar'ın Anadolu Türk Köy Alevîleri arasında en mutaassıp Alevîler olduğu şüphesizdir, sakal bıyık bırakırlar ve temizliğe pek riayet etmezler.
Sıraçlar Samah'a (semah, zemah, zamah ve zamak) derler. Toplantılarına Cem, Âyin-i Cem, âyin, şeyhlerine (Dede), saz çalanlarına (Âşık, bazı yerde Zakir), samahı idare edene (Gözcü Baba), söylenen parçalara (Nefes), Dede'nin söylediklerine (Nutk-u Mürşit) derler.
Onlar da 12 hizmet tanırlar, samah son hizmettir. Önce Mi'raçlama oynanır, en yaşlı 2 kadın, 2 erkek ayakları çıplak, başları açık, bellerine peşkir bağlamış olarak (Hü, hü meydan-ı Ali'dir) diyerek ağırlama oynarlar, Dede'nin önünde eğilirler, Dede onlara dua eder, Dede'nin dizini öperler, müsaadesiyle yerlerine otururlar, arada Dede onlara nasihatler verir (kimsenin hakkını yemeyin, kimsenin arkasından konuşmayın, borcunuzu ödeyin) gibi nasihatlerde bulunur.
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Başlarını secdeye koyarlar, Allah Allah deye bağrışırlar. Silsileden Gözcü olan Gözcü Baba meydana gelir, gençleri samaha kaldırır - hatırlatalım ki Ege Bölgesi'nde meselâ Aydın taraflarında Zeybek oyunlarını Meydancı adı altında biri idare eder - gençler Gönüller Semahı'nı oynarlar, Mevlevîler gibi fırıl fırıl dönerler, sonra Dede'nin önünde eğilirler, en son yemeklerini yerler, Dede'nin hayr duasıyla kalkıp Dede'nin dizini öperler, geri geri gelerek eşiğe basmadan çıkıp evlerine giderler.
Âyinin 4. hizmeti Dem'dir, desti veya şişe ile rakı, şarap içerler. 6. hizmet musikîdir, âşık sazını göğsüne koyarak (gerçeğe hü) deyip Dede'nin dizine kapanır, Dede de ona dua eder.
Başkaca Kırklar Semahı, Gönüller - Gençler Semahı oynanır, 2 erkek 2 kadın karşı karşıya Mevlevîler gibi dönerler. Gözcü elindeki uzun değnekle kimin başına değerse o samaha kalkar.
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Silis Alevîleri (Zemah) diyor, gene Ağırlama ve Yeldirme oynanıyor. Âşıkları Çöğür çalıyor, 2 saz olabiliyor, biri keman, biri saz. Âşık'ın bir de yedekçisi oluyor. Âşıklar 3 de olabiliyor, biri keman, biri bağlama, biri çöğür çalıyor. Erkekler ön tarafa, kadınlar geriye diz üstü oturuyorlar.
Toplantılarına (Cemiyet) diyorlar. Demeler, deyişler, güzellemeler, koşmalar söylüyorlar. Kadın erkeğin elini öperek onu samaha davet ediyor. 2 - 10 kişi birden samaha kalkabiliyor. Hataî, Yeminî, Nesimî, Sadık, Noksanî, Kâtibî, Verânî..'den söyleyip çalıyorlar ve oynuyorlar.
Samah hizmetine sıra gelince gözlekçi elindeki âsasıyla işaret ederek 3 kadın 3 erkeği samaha kaldırıyor. Arguvan - Kırklar, Kırat, Gönüller Zamahları oynuyorlar. Kırklar Samahı'nı ihtiyarlar ve ustalar oynuyor. Samahlarda kullanılan usuller, ölçüler, çift vuruşlu, fakat özellikle 5 + 4 şeklinde 9 vuruşlu, 2 + 3 şeklinde 5 vuruşlu, 3 + 4 şeklinde 7 vuruşlu olabiliyorlar.
Dinlediğimiz Arguvan Samahı'nın ağırlaması 5, yeldirmesi 2 vuruşlu, Gönüller Samahı'nın ağırlaması 9, yeldirmesi 5 vuruşlu, Kırat yeldirmesi 2 vuruşlu idi.
Hatırlatalım ki Sıraçlar'da da (Pervaz) tâbiri var, pervaz edenlere (Pervazcı) diyorlar. Bazı taraflarda Köroğlu ile yeldirme oynuyorlar. Köroğlu Sıraçlar'da çok sevilir ve söylenir.
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Nalcılar'a gelince : Sıraçlar'ı tanıdığımız aynı derleme gezisinde 1943'de Ordu Vilâyeti'nde çalışırken Ünye İlçesi'nde şahsen ilk defa onların varlığından haberdar oldum. Daha önce hiçbir yerde kendileri hakkında bir şey işitmedim ve okumadım.
Nalcılar, Ünye köylerinden Gölceğiz ve dolayları, Fartıl, Akçay, Üçpınar, Sarı Halil, Dallık, Deniz Bükü, Göbü.. gibi yerlerde yaşamaktadırlar. Onlar hakkında ilmî etütlerin yapılıp yapılmadığını maalesef bilmiyorum. Rivayete göre onlardan 400000 kişilik bir kafile vaktiyle Doğu'dan İran'a gelmiş, orada Alevî olmuşlar, hükûmet işlerine karışmışlar, bunun üzerine hudut dışı edilmişler, önce Trabzon sonra Gümüşhane taraflarına yerleşmişler; demircilik, nalcılıkla iştigal ederlermiş.
Osmanlı Hükûmeti bunlardan bazı ağır taleplerde bulunmuş, bunun üzerine oradan kalkıp Ordu, Giresun.. dolaylarına gelmişler, oralarda yerleşmişler. Gene demircilik ve nalcılıkla meşgul olmuşlar. Çok mutaassıp Alevîler'miş, her şeyleri gizli imiş, acı şey yemezlermiş; biberi soğan, pırasa gibi şeyleri Sünnîler'e diktirirlermiş. Sünnîler'e (Türk), kendilerine (Nalcı) diyorlar. Sünnî'den kız alıp vermiyorlar.
Fakat bu taassup yavaş yavaş kırılmış. Samah'a (Semak) diyorlar, toplantılarına (Cem), Şeyhler'ine (Dede), sazcılarına (Âşık), samahı idare edene (Gözcü) diyorlar. Düvaz iman okuyorlar. Samahları gene ağırlama ve yeldirmelerden mürekkep.
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Kırklar Samahı'na (Ağır Semak) tâbir ediyorlar. Ünye'nin Karakuş dolayları - 35 köy kadar, samaha (Zamak) diyor. Ağırlama, yeldirme oynuyorlar. Yeldirme için (Çarh) tâbiri kullanılıyor. Karakuş Alevîleri cemiyet ve derneklerine (Gavum - Kavim) diyor.
Dede, Âşık, Gözlekçi tâbirleri aynı Cemiyet'te kadın erkek karşı karşıya
oturuyor.
Gözlekçi elindeki uzun sopayı kime uzatıyorsa o samaha kalkıyor. Odaya girenler
sağ ayaklarının baş
parmakları ile sol ayaklarının üstüne basıyorlar, Dede'ye doğru eğiliyorlar.
Dede (Allah nazlar niyazlar kabul ola, dert çeken didar
göre) diyor, Dede'nin elini öpüyorlar.
Zamak bittikten sonra dökülen günahları temizlemek için oda son defa bir daha süpürülüyor. Alaçam adında bir samah oynuyorlar. Kadın bu samahta fırıl fırıl dönüyor, erkek onu kolluyor, dönmüyor, elini kolunu ayağını müziğin ahengine uydurarak hareket ettiriyor.
10 - 12 çift, bir kadın bir erkek olmak üzere samah yapıyorlar. kadınlar en temiz elbiselerini, en iyi ayakkabılarını giyerek, Bayram Namazı'na gider gibi samaha geliyorlar. Kadınlar başlar arkada, saçlarının örgüleri çözülmüş, uçlarına pullar, paralar takılmış, arkaya sarkıtılmış olarak fırıldak topaç gibi fırıl fırıl dönerek oynuyorlar.
- Eski Şaman, Baksılar gibi, zikirlerde döne döne yapılan Kıyam Zikirleri gibi.. - Gözcü daima birbirinden hazeden çiftleri kaldırıyor, kadınlı erkekli güzel bir zaman geçiriyorlar, dinî olmaktan, mistik olmaktan ziyâde dünyevî ve fizikî bir zevk...
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Karakuş köylüleri, umumiyetle fakir oldukları halde borçlarını öderler, hırsızlık nedir bilmezler, aralarında ancak aşk yüzünden bir geçimsizlik çıkabilirmiş, o kadar. Fasih, temiz bir Türkçe konuşuyorlar. Kadınları erkekten kaçmıyor, yalnız Sünnî'den çekiniyorlar. Onların samahlarının da yeldirmesinde esas unsur (Çarh)'tır.
Kaynak : Gülü Bardağ İçinde - Selahattin ADIGÜZEL
Çeşitli Alevî zümrelerinin çeşitli samahlarının sesli ve renkli filmlere alınıp, arşivimize mâl edilmesi ideallerimizden biri ve belki de en mühimmi olmaya lâyık bir çalışma olsa gerektir. Bunun bir an önce gerçekleşmesini candan temenni ederim.
Halil Bedi YÖNETKEN