ANA SAYFA            
(Bu sayfa en son 29 Ekim 2008 tarihinde güncellenmiştir.)

 

 

ZİLE'NİN SEMBOLÜ
KALE
VE SAAT KULESİ

 

Bildiri : Bekir ALTINDAL


http://picasaweb.google.com/zilesitesi/Zile_sempozyumu#

Sponsor ve Organizasyon : Zile Belediyesi

"TARİHİ VE KÜLTÜRÜYLE ZİLE SEMPOZYUMU"
09/12 EKİM 2008 ZİLE

AÇIKLAMA
Bu tebliğin içeriği, Bildiriler Kitabı yayımlandıktan sonra bu sayfada yayınlanacaktır.

Tarihi ve Kültürü ile Zile Sempozyumu Bildiriler Kitabı

09 / 12 Ekim 2008 - Saray Sineması / Zile Belediyesi Kültür Yayınları

1 - KALE

            Kale, Türkçe’de yığınak manasındadır. Arapça’da dağ veya tepe üzerine yapılmış bina anlamındadır.

            Kale sözü, askerin ve savunmacıların sığınmasına ait tek ve dışarıdan ayrılmış savunmalı yapı demektir. Daha çok Ortaçağ eseridir.

            Anadolu kaleleri Selçuklu yapısıdır. Roma ve Bizanslılardan kalanlar vardır.  Bunlar Selçuklular ve daha sonra Osmanlılar tarafından ya değişiklik yapılmış ya genişletilmiş veyahut tamir edilmişlerdir.

            Anadolu Selçuklularını kale inşasına,  haçlı seferleri ile beylikler arasında devam eden mücadele sevk etmiştir.

            Kaleler, kalın ve yüksek surlardan aralıklı kule ve burçlardan oluşmaktadır. Surların üzeri düz yapılırdı. Kale meydanı, kalenin ortasında savunmacıların toplanmasına, talim ve terbiyelerine yarayan geniş bir yerdir. Bazı kalelerde meydanın etrafında çepeçevre koğuşlar, ambarlar bulunurdu.

            Kaleler mancınıklara dayanacak taş, kısmen tuğla ile inşa olunurdu. Gayet kuvvetli horasanlı harcı kullanılırdı.

            Surların üzeri ok, mermi atmaya, atanları korumaya yarayan mazgallarla kuvvetlendirilirdi.

Kale kapıları ekseriyetle kalın ve kuvvetli ağaçlardan yapılır, üzerleri demir ve bakır levhalarla kaplanırdı.

            Kalelerin önünde boş bırakılan bina yapılması yasak edilen arazi kısmı “kale önü” adını taşırdı.

            Kale içi, surlarla çevrilmiş olan şehir kısmıdır. Şehirler kale içinde inşa edildikleri gibi kale haricinde yapılan şehir aksamı da vardır. Buralara varoşlar denilirdi.

            Kalelerimizin idare tarzı, kale namına alınan resim, harçlar vesaire hakkında neşredilmiş birçok kanunnameler mevcuttur.

            Kaleler uzun menzilli ve tahripkâr silahların keşfinden sonra önemlerini yavaş yavaş kaybetmiş, bugün geçmişlerin kahramanlık destanlarını anlatan birer eski eser haline gelmiş bulunmaktadır.[1]

            Zile kalesi yukarıda kaleler hakkında verilen bilgilere tıpatıp uyan bir kale özelliği göstermektedir.

            Zile Kalesi’nin üzerinde yer aldığı Semiramis Tepesi’nin yüksekliği 780 metredir…  Zile’nin ilk kurulduğu yerin seçiminde savunma unsuru önceliği almıştır. Zile’nin ilk kuruluş yeri Zile Ovası’nın kuzeybatı kesiminde kalker kayalıklar halinde yükselen Kale Tepesi’dir.[2]

Anadolu Selçukluları Öncesi Dönem

            Zile Kalesi’nin bulunduğu tepe ile ilgili olarak Amasyalı Strabon: “Semiramis Tepesi üzerinde, içinde Anaitis’e ait bir tapınak bulunan tahkim edilmiş olan Zela kenti vardır.” diye bahsetmektedir.[3]

            Bilindiği üzere, eski Zile, Maşat Höyük’te olduğu gibi, yüksek, sarp bir kaya kitlesi üstüne kurulmuştur. Zile Höyüğü sitadeli Maşat Höyük’ten daha büyüktür. Zile sitadeli yalnız Eski Tunç, Hitit ve Demir çağında değil, Maşat Höyük’ün aksine, Pers-Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı çağlarında da bölgenin en önemli kentlerinden biri idi. Bugün de Zile sitedali büyük resmi ve askeri yapılarla kaplıdır.

            Zile ve çevresinin batıdan, güneyden ve kuzeyden gelen yolları kontrolü altında tutabilmesi bakımından büyük önemi vardır. Maşat Höyük ve Zile’de olduğu gibi tabiatten müstahkem kaya kitleleri üstüne ve düz ovalara kurulan şehirlere göre, Maşat ovası, Zile ovası, Kazova, Artova ve Suluova, yani bugünkü Tokat-Amasya illerinin bereketli toprakları, Hitit çağında da hem birer tarım alanı hem de stratejik birer nokta olarak varlıklarını Kaşkalılara karşı korumak çabasında kalmış verimli ovalar durumunda idiler. [4]

Sedat Alp, bu günkü Zile’yi Hitit kenti Anziliya olarak kesin olarak tespit etmiştir.[5]

ZİLE KALESİ

Yazıları belirgin bir taş köşede

“Veni” “Vidi” “Vici” bilinir.

Dört yanda koca surlar,

Çetin savaşların anısıyle gerinir.

Bir yanda bir kule,

Hâlâ dimdik

Vurur gibi belli saatleri bir bir,

Çanı düşse saati yitse bile

Günde kaç kez irkilir.

 MEHMET YARDIMCI

Antik çağda, önce Anziliya ve sonraları Zela ismini alan Zile şehrinin büyük bir tepe üzerinde kurulduğu, burada Anaitis Mezhebi’ne ait kutsal bir tapınak bulunduğu anlaşılmaktadır.

Kamus-u Alâm’da:  “Kalenin duvarları pek eski olmayıp yalınız bu durumları ve nehre kadar tahtel arz olan yolu mühürdar tarafından bina edilmiş olduğu mervidir.” denmektedir. [6]

Abdizade Hüseyin Hüsameddin de Amasya Tarihi’nde;  “Amasya’da hüküm süren Pont Hükümdarı

Mühürdâd’ın Zile’de yaptırdığı belirtilen büyük suyolları ve gösterişli binalar ile Amasya’da, gerek kalede gerekse şehrin içinde ve dışında görülen eski eserler, karşılaştırılacak olursa, bu suyollarını yaptıran kişinin de adı geçen hükümdar

Mühürdâd yahut kendisinden önceki hükümdarların olduğu tahmin edilebilir.” tespitinde bulunmaktadır.[7]

Müftü Arif Kılıç, Zile Kalesi’nin, Roma Kumandanı Sula tarafından yapıldığını belirtmektedir.[8]

Romalılar zamanında da Kale kullanılmakta olup çeşitli kaynaklarda

Sezar’ın, Kale’de yapılan ilahi törene nail olduğu yazımaktadır.

Yine bazı kaynaklarda, Sezar’ın Roma’ya gönderdiği tarihin en kısa mektubunu Kale’de bir sütuna yazdırdığı ifade edilmektedir.

Rahmi Dönmez, 1951 yılında bu konuda şunları yazmaktadır:

“Bu taş sütunun son senelere kadar Zile Kalesi’nde mahfuz bulunduğu biliniyordu. Bundan senelerce önce kalede ihya edilen Şehitler Abidesi’nin orta yerine büyük bir taş sütun lazım olur; jandarma çavuşu bu tarihi taş sütunun üzerindeki “gâvur” yazılarını kazıtarak eseri berbat eder. Bu rivayetin doğruluk derecesini tayin edememekle beraber bu ve buna benzer şekillerde Anadolu’da birçok tarihi eserlerin imha edildiği doğrudur.”[9]

18. yüzyıldan itibaren Zile’ye gelen seyyahlar yazılarında Kale’ye özel bir önem vermişlerdir.

            Bunlardan 1833 ve 1943 yılları arasında Türkiye’ye gelen Charles Texier: “Şehrin merkezinde kalenin süslediği ve çevre vadilere hâkim olan dağ yükselir. Duvarları modern tarzdadır. Sadece birkaç sütun başlığı ve korniş kalıntısı göze çarpar; fakat görünürde çok eski çağların damgasını taşıyan hiçbir şey yoktur. Kasabanın ortasında, tepesinde kalesi olan bir dağ vardır. Kale’nin içinde, bir yeraltı kısmı olduğunu ve su kaynağına kadar devam ettiğini söylerler.” diye tespitte bulunmaktadır. [10]

            H.1325/1907 tarihli Sivas Salnamesi’nde:  “Zile'nin duvarları pek eski olmayan kalesindeki bodrumları ve nehre kadar olan tahtel arz yolu Mühürdad’ın inşa eylediği ve kalenin mebni olduğu tepenin marel isim Semiramis tarafından suni olarak vücuda getirildiği mervidir.” ibaresi bulunmaktadır.

            ( Zile'nin duvarları pek eski olmayan kalesindeki bodrumları ve nehre kadar olan yeraltı (tahtel arz) yolunu Mühürdad'ın inşa eylediği ve kalenin etrafına kurulduğu tepenin, ismi zikrolunan Semiramis tarafından suni olarak meydana getirildiği rivayet olunur.)

            Selçuklular ve Osmanlılar Dönemi

            Bizanslılardan sonra Anadolu’nun, Müslüman Türklerin eline geçmesiyle Zile, Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri yönetimine girmiştir. Bu dönemde, Kale önem arz etmektedir.

            1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra, Anadolu şehirlerinin ele geçirilmesi sonrasında o şehre yönetici ve komutan atananlar ve aileleri, savunma yönünden kalelerin içine yerleşmişlerdir.

Anadolu’nun fethiyle birlikte bir kısım Türkler kalelerde oturmaya başlamışlardır. Kale, Anadolu’daki Türk yerleşik halkının temeli olmuştur. Tokat, Zile ve Turhal kaleleri, XI. yüzyıl sonrasında önemli olaylara sahne olmuştur. Bu kalelerin, çok büyük olmadıklarından içinde kalabilecek asker sayısı da sınırlıdır.[11]

Bizans kastraları ile bazı kaleler ve Zile Kalesi küçük alanlı kalelerdir. Taşrada yaşayan halk, tehlike anında kaleye sığınmaktadır. [12]

Zile Kalesi’nin giriş kapısı üstündeki kitabe ile ilgili olarak İ.H. Uzunçarşılı şu bilgileri vermektedir:

            “Zile Kalesi’nde sa’athâne kapısının solundaki hücrenin üstünde yüksek bir mahalde sülüs hatla yazılmış kitabenin uzunluğu 88, genişliği 44 santimetredir. Yüksekte olan kitabe taşı mermer değildir.

           Tarhanlar, esasen halktan oldukları halde hakanlar tarafından asalet unvanı verilmişti. Acaba Tarhan’ın bu kitabedeki Turhan ile münasebeti var mıdır?

Kitabenin tercümesi şudur:

Bu mübarek zaviyeyi gelip gidenler için büyük emir, dinin ve devletin güneşi, sultanların ve kralların yakını Seyis Bey Bin Gökbörü… ( Allah başarısını devam ettirsin ) H. 737 yılı Zilhicce ayının sonlarına doğru pazartesi günü (1337) yapmıştır.”

           Bu kitabenin konulduğu tarihte Anadolu’nun bu kısımları Köse Peygamber diye bilinen Alâeddin Eretna’nın idaresi altında olup Eretna Bey burada İlhanlıların genel valisi idi.

           Bu tarihte İlhanlı hükümdarı Ebu Sait Bahadır Han vefat edeli bir sene olmuştur. Bu kısa müddet zarfında Arpa, Musa, Mehmed isimlerinde Hülagü torunlarından üç zat birbirini müteakip hükümdarlık etmişlerdi.

        H.733 (1332/1333)’den H.736 (1335/1336)’ya kadar Eyalet-i Rum valisi Şeyh Hasan valiliği (Noyban) yani emir olan Eretna’ya terk ile Irak’a gelmişti.

           Eretna, İlhanlıların saltanat mücadeleleri esnasında onlara zahiren bir bağlılık göstermiş ve zamanını bulunca bağımsızlığını ilan etmiştir. Kitabe sahibi Şemseddin Seyis Bey’in, Emir-i Kebir ve Mukarribü’l-Mülük ve’s-selâtin elkabıyla anılması; onun İlhanlıların güvenilir emirlerinden olduğunu gösterir. Şemseddin Seyis Bey hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bu zatın Erbil Atabeğlerinden Muzafereddin Gökböri Bin Ali’nin torunlarından olması hatıra gelmektedir.

          Muzafereddin Gökböri, vefatından evvel mülkünü Abbasi halifesi Muntasırbillah’a vasiyet etmiştir. Muzafereddin meşhur Selahaddin Eyyubi’nin emirlerinden idi. Galip Bey merhumun Meskûkât-ı Türkmaniya kataloğunda  (s.137-140) Gökböri paraları vardır.

Kalenin olduğu tepede ilk mektep ve askerlik dairesi vardır. Kale pek harap olmamıştır.”[13]

            Yayınladığımız H.1301/1883 tarihli Sivas Salnamesi’nde Zile kalesinin surlarının Yavuz Sultan Selim zamanında yaptırıldığından bahsedilerek şöyle denmektedir: “Zile tesmiyesi hanelerin vasatında bulunan kale ziline bina edilmesidir. Bu kal'a asar-ı atikadan olup cennetmekân Sultan Selim Han Hazretleri’nin bina gerdileridir.”

            Bu belgeden de anlaşıldığı üzere, Zile Kalesi eski eserdir. 

            Osmanlı dönemine iç isyanlarda bazen kale çarpışma merkezi olmuştur. Bu konuda Halis Turgut Cinlioğlu (Asarkaya) şunları yazmaktadır:

            “Kalenderoğlu 1016/1604 yılının Şevvalinde Zile’yi bastı. Yanında olan toplarla Zile kalesini dövdü. Zile Voyvodası Hayrettin Ağa şiddetli müdafaasıyla Zile’yi kurtardı. Kuyucu Murat Paşa’nın gelmesi üzerine çarpıştılar. Asiler mağlup olup kaçtılar.”[14]

            Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde 1650’li yıllarda Zile Kalesi hakkında şu bilgileri vermektedir:

            “Zile Kalesi: Zile ovasının kuzeyinde yüksek yalçın bir kaya üzerinde, beşgen şeklinde, taştan inşa edilmiş sağlam bir kaledir. Yirmi altı kulesi, kıbleye bakan bir demir kapısı vardır. Kale içinde üç yüz ev, bir cami, cephânelik, erzak ambarı ve su sarnıçları olup, hamam, çarşı falan yoktur. Ancak dizdar ve yüz adet neferleri burada oturup, her gece iki nöbet mehterhâne çalınır. Celâlî ve Cemâlî eline geçmemesi için neferleri nöbet beklerler. Zirâ şehir ayânının ve diğer köy ileri gelenlerinin kıymetli eşyası ve erzak kalede korunur. Mevzilenmiş büyük topları olup, Murtaza Paşa efendimiz için yirmi bir parça hoş geldin topları attılar.

Aşağı Varoş: Zile kalesinin dibinde kale kayasından aşağı, batıya ve kıbleye bakan bağlı ve bahçeli üç bin adet toprak ile örtülü olup, yirmi bir adet mahallesi vardır.”[15]

            Tarihçi Araştırmacı-Yazar Necdet Sakaoğlu Evliya Çelebi’nin Zile Kalesi için yazdıklarına aşağıdaki açıklamaları yapmaktadır.

            “Evliya Çelebi’nin bahsettiği demir kapı bugün bulunmamaktadır. Su sarnıçlarından birisi açılmış durumdadır. Bu beyandan, Kale’de birden fazla aynı şekilde

merdivenle inilen sarnıç olduğu anlaşılmaktadır.

            Kale komutanları yani dizdarlar kalenin çıkış kapısından on adım ileri geçemezler, bunu ihlâl etmeleri idamlarını gerektirir. Eve kapananlara “Kale dizdarı mısın?”derler.

            Mehterhane çalmak demek üç, beş, dokuz kat demektir.  Üç kat mehterhane demek her çalgıdan üç adet, yani üç davul, üç zurna çalınmasıdır. Padişah için dokuz kat mehterhane çalınır. Zile tarihinde bir bağımsızlık yaşamıştır. Ramazanda Zile'de - ikindi ve sahurda - iki defa davul çalınması bundan kalmadır. 

            XVI. yüzyılda Celalî ve Cemalî isyanları bu bölgelerde başladığı için Zile Kalesi tahkim edilmiştir. İlk isyan 1516 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında çıkmıştır.  Zile Kalesi kuşatmaya karşı yapılan bir kale değildir.  Alçak duvarlı - palanga türü - kale olup aniden meydana gelen eşkıya hareketlerine karşı yapılmıştır.

            Evliya Çelebi'nin Zile'ye gelişi IV. Murat'ın Bağdat seferi dönüşüne rastlamıştır.

            Kale Kayası tabirinin bugün kullanılmadığı anlaşılmaktadır.”[16]

            Evliya Çelebi’nin bahsettiği Kale’deki mehter çalınmasıyla ilgili bir belgenin transkripsiyonu aşağıda verilmiştir.

            “Rum Beylerbeyisi’ne hüküm ki:

            Zile Kalesi dizdarı mektub gönderib Behramşah Kalesi’nin mehterleri bundan akdem emri şerifle Zile Kalesi’ne ihraç olunup hizmette iken hâlâ beratımızda mehterlik kaydı yoktur deyu, gaybet ettiklerin bildirmeğin buyurdum ki, göresin vâki ise anların gediklerin tâlib olanlara tevcih edüp beratın veresin.[17]

            XVIII. yüzyıl sonlarına ait bir kayıtta: Kale içinde oturan aile sayısı Tokat; 58, Zile; 15, Turhal; 12’dir.  Gerçekten de bu kalelerdeki arazi ancak bu kadar ailenin rahat hareketine imkân verebilir. Demek ki;  1080 yıllarındaki 60 Türk ailesi Tokat’ın, 15 aile Zile’nin, 12 aile de Turhal’ın Türk nüfusunun çekirdeğidir. Hemen ifade edelim ki bu sayılar en az ve temel Türk sayısıdır.[18]

            XVIII. yüzyıl’dan itibaren kalelerin önemi azalmaya başlamıştır. Bu durumdan Zile Kalesi dizdarları da etkilenmiştir. 

            H/1242/1827 tarihinde kalelerdeki dizdar, kethuda, merdane, mülazım ve neferlerin hizmetlerini görmedikleri, birçoğunun tımarları da gelirsiz olduğundan idarelerinin güçleştiği ve bu yüzden başka işler görüp vazifelerinde bulunmadıkları anlaşıldığından yoklama yapılması, tımar gelirlerinin açığa çıkarılması uygun görülmüştür. Bu maksatla Tokat, Zile, Turhal kalelerinde tetkiklerde bulunmak üzere Sivas eyâleti memurlarından İsmail Efendi gönderilmiştir.

            H.1243/1828 yılında kale askerlerinden bir kısmının mansure askeri süvarisi olarak kullanılması kabul edilmişti.

            Bu makata Tokat, Niksar, Zile, kalelerinin dizdarları, bevvap, zindancı, topçu, surnazen, tabelzen olmak üzere altışar neferin; Turhal kalesinin dizdarı, iki bevvap, bir zindancı, iki topçu, bir tabelzen, bir surnazen, iki müstahfız olmak üzere on neferinin alıkonularak diğerlerinin sevki istenilmiştir.[19] 

Cemile Sezen Suna;  Zile Kalesi’nin son dizdarı olan dedeleri Bekir Ağa’nın, dizdarlık kaldırılınca, Kale’deki evinin taşlarını kızaklarla Kale’nin kuzey tarafındaki Sakarya Caddesi’ne bağlı Dızdar Çıkmazı’na indirip konak yaptığını büyüklerine dayanarak rivayet etmektedir.  

            Ziya Paşa Amasya Mutasarrıfı iken  (1863-1865) Kale’de, askeri binalar, bir rüştiye mektebi yaptırmış, giriş kapısı üzerindeki kuleyi saat kulesine çevirmiştir.

            H.1301/1883 tarihli Sivas Salnamesi’nde:  “Kale derununda 1280 (1863) tarihinde kargir olarak iki oda bir mutfak ve bir koğuşu şamil müceddeden ve mükemmelen asakirişhane debayı inşa olunmuştur.”  denmektedir.

            Kale’deki bu bina uzun yıllar askerlik Şubesi olarak kullanılmıştır.

            Bugün bu kışla binasının duvarları durmaktadır.

Milli Mücadele Dönemi

Milli Mücadele sırasında Yenihan (Yıldızeli) taraflarından gelen Postacı Nazım ve Yozgat taraflarından gelen isyancıların Zile’ye saldırmaları öncesinde Çorum tarafından henüz gelmiş olan Çorum Müfrezesi Hilmi Bey 5/6 Haziran 1920 tarihinde Kale’ye çekilmiştir. Kale’de su bulunmamaktadır.

Kale’de savunmaya çekilen Çorum Müfrezesi, susuzluk ve yiyecek sıkıntısı sebebiyle asilerle görüşerek 8 Haziran’da teslim olmuştur. Birkaç gün sonra Cemil Cahit Bey’in Bayırköy’den Zile’yi toplarla dövmesi sonucu isyancılar kaçmış Zile ve Çorum Müfrezesi kurtarılmıştır.Yozgat isyanı sönünce Aynacılar ve Çapanoğulları 1 Temmuz 1920 tarihinde Zile'yi yeniden basmalarında Kuvayı Milliye ve Hükümet kuvvetleri Kale’ye çekilmiş ve 2 Temmuz günü Kale’deki kuvvetlerin dört koldan asilere hücum etmesi sonucunda asiler Zile’yi ateşe vererek kaçmışlardır.

Cemil Cahit Bey anılarında:

“Asilerin tekrar bize saldırma ihtimalini düşünerek, bazı tedbirler aldım… Bir saldırıda, tekrar kaleye kapanma ihtimaline binaen, kalenin beden duvarından biraz daha aşağıda olan çeşmeye kadar, savunmalı ve derince bir bağlantı yolu kazdırdım.” demektedir.[20]

Kemal Türker;  Hilmi Bey’in babası Kolağası Mehmet Efendi’nin, anne tarafından Zile Kadısı Müftü Zade Hacı Ahmet Efendi'nin torunu olduğunu, isyan sırasında Kale’ye çekildiklerini belirtikten sonra Hilmi Bey’in:  Kalede bizi en fazla susuzluk perişan etti. Askerlerim daha önce ellerini yüzlerini, yıkadıkları kirli suları bir tülbentten süzerek içmek zorunda kaldılar”  diye bahsettiğini yazmaktadır.[21]

Nutuk'un ikinci cildinde, Atatürk bu olayı şöyle anlatmaktadır: “14 Mayıs 1920 tarihinde Yenihan'da isyan eden âsiler 6 - 7 Haziran gecesi Zile'yi işgal ettiler. Oradaki askerlerimiz Zile Kalesi’ne çekilerek müdâfaa ettiler. Askerin erzak ve cephanesi tükendikten üç gün sonra usat'a teslim oldular. Cemil Cahit kumandasındaki 15. fırkamız Zile'ye yetişerek, âsileri püskürttüler.”[22]

Atatürk'ün nutuklarında övdüğü Zile kalesindeki bu savunma, Kale’nin son tarihî hizmeti olmuştur.[23]

Cumhuriyet Dönemi

            Kemal Türker Kale hakkında aşağıdaki bilgileri aktarmaktadır.

            Kale şehrin en eski akropolüdür. Bugün Zile'ye gidişte her yönden bakıldığında kaleyi, surlarını ve saat kulesini görmek mümkündür.

            Kale,  ovanın ortasında bulunan 70 m yüksekliğindeki bir tepecik üzerine yapılmış hisar niteliğindedir.

            Kalenin bütün mevcut olan kısımları sekiz bölümdür.

            1. Giriş kapısı

            2. Saat Kulesi

            3. Surları

            4. Zindanları

            5. Yeraltı tünelleri

            6. Kral Mezarı

            7. Amphiteatre

            8. Sonradan yapılan binalar

            Kapı: Kalenin Batı cephesinde en fazla dikkati çeken mimarî unsurdur. Eni 5m, yüksekliği 8 m’dir.

           Saat Kulesi: Zile’ye girişte her yönden görülen saat kulesi anıtsal kapının üzerinde yükselir. Kale Muhafızları Kulesi olarak kullanılan 2,5 metre çapında ve 10 metre yüksekliğindedir…

        Surlar: Zile'ye ve Zile Ovası’na hâkim bir noktada bulunan kalenin surları kale üzerindeki düzlüğün çevresinde inşa olunmuştur. Bazı yerlerde yüksekliği 10 metreden fazla olan surların genişliği bir metreyi aşar. Kale duvarı taştan ve horasanlı harçtan yapılmış olup, dıştan kolaylıkla tırmanılmayacak kadar yüksek, mancınıkların güllelerine dayanacak kadar kaim ve sağlamdır. Burçlar yarım daire şeklinde dışa çıkıntılıdır.

            Zindanlar: Zile Kalesi’nin surlarla bağlantılı durumda iki adet zindanı bulunmaktadır.

          Yeraltı Tünelleri: Zile Kalesi’ndeki tünellerin biri Çekerek Suyu'na diğeri de Zile'nin kuzeybatı’sındaki dağ sırası üzerinde bulunan Namlıhisar Kalesi’ne (Saraç Köyü yukarısındaki) bağlantılıdır.

           Amphiteatre (Roma Tiyatrosu): Kalenin Doğu tarafında ve surların aşağı kısmında kayalıklar içinde yer almaktadır. Kayalara oyularak meydana getirilen amphiteatre Romalılar’dan kalma olup, oval bir biçim üzerine kademeli oturma yerleri oyularak meydana getirilmiştir. Oturma yerinin ön kısmındaki yarım daire ise muhtemelen oyun yeridir.

            Pontus Mezarı: Zile Kalesi'nin surlarından aşağıda, Kuzey tarafın yalçın kayalıkları üzerinde bulunmaktadır. Tahminen yerden yüksekliği 10 metreyi bulan ve sarp kayalıklar üzerine oyulmuş muntazam bir odacıktan ibarettir. ‘Koca Kayser’ adı ile anılan bu odanın Pontus Mezarı olduğu söylenmektedir. Sarp kayalıklar arasındaki bu odaya giden herhangi bir yol yoktur. Halk arasında anlatılan rivayete göre; Roma Kralı Sezar'a Zile Ovası’nda yenilen Pontus hükümdarı Pharnace, savaşa gitmeden önce genç ve çok güzel olan karısına bu odayı yaptırıp yerleştirmiş, fakat Pontus Kralı savaşta yenilince genç ve güzel kadın kendini kayalardan aşağı atarak intihar etmiş, böylece Sezar'ın eline esir düşmek istememiştir.[24]

            Zile Kalesi'nin kuzeydoğusundaki sarp kayalıkta yer alan ve yöre halkının "Koca Kayzer Mezarı" diye adlandırdığı kaya mezar, Tokat ve çevresinde yaygın olan Roma dönemine ait kaya mezarlarından biridir.

            Zile'de kent içerisinde ve çevresinde antik dönemden kalma sütun, sütun başlığı vb. pek çok mimari parçaya tesadüf etmek mümkündür. Söz konusu kaya mezarı da buradaki antik kalıntılardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

            Kuzeyde yer alan 80.00 m. genişliğindeki kapı açıklığı önünde 338.00 m.x l10.00 m. boyutlarında geniş bir sahanlık yer almaktadır. Bu sahanlığın giriş kapısının sol köşesine denk gelen noktasında 30.00 m. çapında bir kan çukuru bulunmaktadır. Eğilerek geçilebilecek boyutlardaki girişten sonra 303.00x163.00 m. boyutlarında dikdörtgen formunda oyulmuş ve üzerine beşik tonoz şekli verilmiş mezar hücresine girilmektedir.[25] 

            1930’lu yıllarda Kale giriş kapısının önündeki düzlüğe su deposu inşa edilmiş ve Kale Suyu olarak adlandırılmıştır.

            1955 yılında Kale’nin park haline getirilmesi kararlaştırılmış ve bir yıl sonra 1.200 fidan dikilmiştir.

            Kale’deki askeri binanın bir kısmı daha sonra Erkek Sanat Okulu ve Ortaokul olarak kullanılmış ve 1970’lerde yıkılmıştır.

            1960’lı yıllarda Necmi Muammer İlkokulu olarak hizmet veren tarihi bina daha önceleri Ortaokul Kaymakamlık, Hastane, olarak hizmet vermiş olup. 1970’lerden sonra yanmıştır.

            Necmi Muammer İlkokulu’nun batısındaki düzlüğe 1900’lü yılların başlarında Kaymakam Necmi Bey zamanında Amerika’dan getirtilen dinamo ile su çıkarılmıştır.

            1950’li yıllarda yine bu yere dizel ile çalışan iki motor yerleştirilerek şehre elektrik verilmeye başlanılmıştır.

Rahmi Dönmez, 1950’li yılların başlarındaki Kale’nin durumunu bize şu şekilde yansıtmaktadır:

            “Diz boyu otlar içersinde ve Belediyenin yeni diktirdiği akasya ve dişbudak fidanları arasında kalenin etrafını dolaştım. Kale üzerindeki kışla binalarını, ortaokulu, su deposunu, saat kulesini gezdim… Etrafı dağlarla çevrili geniş ovanın ortasında yükselen kalesiyle Zile kasabası ne kadar övünse haklıdır… Kale surları ve burçları bugün pek bakımsız halde… Koca Kayser adıyla anılan Pontus mezarına gittim… Bu mezarın Pontus krallarından veya kral hanedanından birisine ait olması kuvvetle muhtemel… Bu mezarın yapılışı milattan önce üç veya dördüncü asra yaklaşmaktadır…

             Zile Kalesi’ni Romalılar kurmuşlardır. Toprak altında kalan muazzam temeller Romalıların eseridir. Bu devirden kalma yer altı tünelleri ve zindan bakiyeleri mevcuttur…

            Zile Kalesi ve toprak altı tünelleri henüz bir tarihi araştırmaya konu olmamıştır. 

            Zile Kalesi için faydası inkâr edilmeyen bu hizmetlerden birini veya bir kaçını başaran insanın adı Muharrem Alacalı misali Zile kalesiyle beraber ebediyete intikal edecektir.[26]

Kale duvarları bakımsız iken 1960’lı yılların başlarında Kaymakam Hüsmen Erdoğan zamanında esaslı bir tamir görmüştür.

Kale’nin doğu tarafında bulunan anfitiyatronun Orta Anadolu’da Romalılardan kalan tek anfitiyatro olduğunu Prof. Dr. Tahsin Özgüç ve Prof. Dr. Mehmet Özsait görüşmelerimizde bize ifade etmişlerdir. Bu anfitiyatronun ortaya çıkarılması çalışmaları ile ilgili olarak Mehmet Sezen şu bilgileri vermektedir:

            “1964’te Zile Turizm ve Tanıtma Derneği sathî bir kazı ile tiyatronun toprak altında kalan platformunu ve muntazam basamaklarını ortaya çıkarmıştır. Resmen getirtilen bir arkeolog, raporunda buranın Romalılara ait bir anfi-teatr olduğunu kesin olarak belirtmiştir. Zamanı geldiğinde burada gerekli kazıların yapılacağı 19 Ağustos 1964 tarihli rapora ayrıca eklenmiştir.”[27]   

            Mehmet Sezen bir görüşmemizde: 1960 İhtilâli’nden sonra Kaymakam Hüsmen Erdoğan döneminde su geçirileceği bahanesiyle anfitiyatronun toprak altında kalan kısımlarını ortaya çıkardıklarını; ancak şikâyetler üzerine durdurulduğunu ve üzerinin kapatılmak zorunda kalındığını ifade etmiştir.

            1959 yılında Zile’ye gelen Aziz Nesin Zile ve Kalesi ile ilgili şu tespitlerde bulunmaktadır:

“Veni, Vidi, Vici” ne demektir? Ortaokulu bitirmiş olan herkes, bu soruyu yanıtlayabilir. Bütün tarih kitapları yazar bunu…

 “Mâna murat olundukta” Veni, Vidi, Vici’nin Türkçesi: “Geldim, gördüm, yendim” demektir. Uzun söz ne gerekir? İşte Sezar, ciltlerle kitapta yazılabilecek olayları üç sözcükle özetliyor: Geldim, gördüm, yendim…

Sezar, bütün tarih kitaplarının yazdığı, herkesin de bildiği gibi “Veni, Vidi, Vici” demiş. Hint’ten Çin’den Şili’ye değin bu sözü herkes bilir. İşte Sezar’ın bu ünlü sözünü Zile’de o zaman bir taşa oyarak yazmışlar. Yani bu taş Zile’de… Biz Zile için bundan büyük bir kalıt düşünebilir miydik? Hangi yabancı gelse Zile’ye, Zile’li taşı göstererek:

“- Bak, Sezar söylemiş bu sözü…” diyebilir.

Peki, bu taş şimdi nerede, Zile’de mi?..

            Bana o taşı gösterdiler. Nerede? Müzede mi? Kapalı bir yerde mi? Korunan bir yerde mi? Bana gösterdikleri taş, Zile kalesinde otların arasında yere atılmış duruyordu. Taşın üstündeki yazılar az-çok okunabiliyordu.[28]

Yukarıda verilen Sivas Salnamesi’nde Zile Kalesi’nin Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırıldığı yazılı olup Evliya Çelebi, Kale içinde üç yüz ev, Kale Camisi, su sarnıçları bulunduğunu ve yirmi altı kulesinin olduğunu,  demir kapısının kıbleye baktığını, şehrin ise batı ve güneyde olduğunu yazmaktadır.

Ziya Paşa zamanında yani 19. yüzyıl ortalarından sonra askeri bina, rüştiye mektebi yapıldığı yukarıda verilmişti.

Bugünkü mevcut kalenin surları ile Evliye Çelebi’nin yazdıkları karşılaştırıldığında; mevcut Kale surlarının, Evliya Çelebi’nin bahsettiği Kale’den farklı olduğu anlaşılmaktadır. Şu anda Kale’de bir atış, iki içi boş büyük zindan ve on üç yuvarlak olmak üzere on altı burç bulunmaktadır.  Yani bugün kule ve burçların sayısı yirmi altı etmemektedir. O zaman şu akla gelmektedir: 1650’lerde minareli bir Kale Camisi olduğuna ve giriş kapısı üzerindeki kuleye bitişik Ziya Paşa zamanında askeri kışla ve binaları yapıldığına göre, acaba o tarihteki Kale’nin surları, Necmi Muammer İlkokulu’nu, elektrik motorlarının yerini ve su deposunun batı taraflarını, yani şimdiki Kale önü düzlüğünü de mi içine alıyordu? Sonraki tamirlerde ve Ziya Paşa’nın yaptırdığı, Kale giriş kapısının güneyindeki sadece duvarları kalan kışla dış sur yerine mi kullanıldı? Kale’de minareli bir cami olduğuna göre mevcut kule bu caminin minaresi mi idi?  Ya da burçlar daha sık iken tamirler esnasında sayıları mı azaltıldı? Bugün için bu sorulara cevap veremiyoruz.

Yine Evliya Çelebi Kale içinde sarnıçlardan bahsettiğine göre  halen açık olan ve kuzeydoğu tarafında Zincirlikuyu Mahallesi’ne doğru inen sarnıçtan başka yeraltına inen bir veya iki sarnıç daha olduğu anlaşılmaktadır.

Halen  Kale’nin  içi  park olarak kullanılmakta olup Belediye tarafından restorasyonu ve düzenlemesi için bir proje geliştirilmektedir. Boğazkesen’den Kale’ye çıkan yol parke taş ile döşenerek “Sezar Yolu” olarak adlandırılmıştır. Su sarnıcı ışıklandırılmıştır.

2 - SAAT KULESİ

Saathane Ziya Paşa’nın Amasya Mutasarrıflığı döneminde (1864-1866) yapılmıştır.

Musa Çadırcı: İl Umum Meclisi’nin 1870 yılında yaptığı toplantıda Zile kazasından iane suretiyle toplanarak yaptırılan saat kulesine konacak büyük saatin gideri  karşılığı 3.000 kuruşun belediyeden sağlandığını, bir kısmının da servet sahiplerinden alındığını, toplam 12.000 kuruşa çıktığını ve Sivas Vilayet Meclisi’nin bu harcamayı  yerinde gördüğünü belirtmektedir.[29]

Bu belgeden, Ziya Paşa döneminde başlanan saat kulesinin  daha sonra tamamlanarak saatinin 1870 yılında alınmış olabileceği anlaşılmaktadır.

Halis Asarkaya;   Tokat’ta Rüştiye Okulu’nun 1870’lerde açıldığını,  Tokat Saat Kulesi’nin 1902 yılında, eski Hükümet Konağı’nın da  Tokat Saat Kulesi ile aynı yıllarda yapıldığını, askeri kışlaların ise Birinci Cihan Harbi’nde yapıldığını kaydetmekte olup Ziya Paşa sayesinde Zile Saathanesi, Rüştiyesi, Kışla Tokat’tan çok önce yapılmıştır.

15 Mayıs 2003 tarihinde Zile’de yapılan Tarihi Türk Evleri haftası münasebetiyle düzenlenen panele konuşmacı olarak katılan  Tarihçi-Araştırmacı-Yazar Necdet Sakaoğlu ve  panele katılan uzmanlar kalenin girişindeki kulenin, Evliya Çelebi’nin bahsettiği Kale Camisi’nin minaresi olabileceğini, mimari açıdan  Selçuklu tarzı olduğunu ifade etmişlerdir. Bazı kaynaklarda, tuğladan yapılan   minare şeklindeki bu kulenin Eretna Beyliği zamanında  yapıldığının sanıldığı belirtilmektedir.

Hakkı Acun da  Zile Saat Kulesi’nin, kale içindeki eski caminin minaresi olduğunu tahmin ettiğini yazmaktadır.[30]  

Tuğladan yapılan, minareyi andıran bu kulenin Ertana Beyi Aleaddin zamanında 1336’da yapıldığı sanılmaktadır. Kule çapı içten 2.60 metredir. Duvar kalınlığı 35 cm.dir.  Bu durumda kule çapı 3.30 metre olmaktadır. Kule iç duvarında helozoni bir şekilde yükselen taş basamaklar hâlâ sağlam fakat aşınmış durumdadır. Saat odasına 35 basamakla ulaşılmaktadır.  Kule dibini çepeçevre saran 30 cm yüksekliğinde ve 32 cm. genişliğinde Horasan tarzı duvarla sağlamlaştırılmıştır.[31]

Evliya Çelebi Kale’nin demir kapısının Kale’nin güneyinde olduğunu, şehrin varışlarının güney ve batı tarafta yer aldığını yazıyor. Şayet bir yön tayininde hatası yoksa, Bu durumda Kale’ye Turhal Caddesi’nden yanlamasına çıkılan yolun Kale’ye ulaştığı yerde bir kapısı olduğu söylenebilir. Başka bir anlatımla bugünkü  giriş kapısı, Kale’nin 1650’lerdeki giriş kapısı olmayabilir.

Zira yukarıda verdiğimiz İ.H. Uzunçarşılı’nın bahsettiği,  Saat Kulesi’nin kapısı üstündeki Seyis Bey tarafından yaptırılan  zaviye kitabesinin burada olmasının bir açıklaması, bu kitabe tarihi olan 1337 yılından sonra bu kulenin yapıldığı veya burada bir zaviye ve cami olduğu şeklinde yapılabilir.   

Ziya Paşa’nın  Zile ile aynı yıllarda yaptırdığı Amasya Saat Kulesi, depremde hasar görmesi ve köprü yapılması sebebiyle 1940 yılında yıkılmıştır.

Bizzat çıkarak incelediğimiz Merzifon Saat Kulesi ise, Mehmet Çelebi Medresesi’nin  kapısı üzerine inşa edilmiştir.

Gümüşhacıköy saat kulesinin de Bedesten kapısı üzerine inşa edildiği görenler tarafından ifade edilmiştir.

II. Abdülhamit’in padişahlığının yirmi beşinci yıl hatırası olarak yapılan Tokat, Yozgat ve Çorum saat kuleleri ise müstakil olarak zeminden itibaren yapılmıştır.             

Bu durumda, Ziya Paşa’nın  bu saat kulelerini zeminden itibaren yaptırmadığı, pratik olarak hemen uygun bir kuleyi saathaneye çevirdiği anlaşılıyor. Yani Zile Kalesi’nde Ziya Paşa tarafından minare  üzerinin  saat kulesine çevrildiği söylenebilir.    

Zile Saat Kulesi’ndeki saatin Tokat’a götürüldüğü yolunda Zile’de yaygın bir kanaat vardır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı 1927 yılında basılan Tokat kitabeleri isimli eserinde kaledeki kitabeyi verirken ‘Zile Kalesi’nde sa’athane kapısının’ ibaresini kullandığı, bundan da saatin o tarihte çalıştığı anlaşılmaktadır. 

Bizim dinlediğimiz 1337 doğumlu Mesci Hacı Ömer Cinkılıç; saatin çanının saat başı çaldığını, Tokat’a götürüldüğünü, kulenin üst kısmının 1950’li yıllarda Ahmet Vanlı’nın belediye başkanlığı zamanında onarıldığını söylemiştir.  

1921 doğumlu Kamil Öztelli, 1333 doğumlu Osman Altunalan, 1336 doğumlu Hasan Dilmaç ve 1918 doğumlu Hayriye Okuroğlu ve 1925 doğumlu Emekli Öğretmen Bedriye Işık da “Kaledeki saatin çaldığını hatırladıklarını” söylemişlerdir.

Görüştüğümüz 1920 civarı doğumlu Zileliler de aynı beyanda bulunmuştur. Hatta saatin bir süre Hasanağa Camisi’nin bir bölümünde bekletildiğini söyleyenler de var. Tokat saat kulesinin bakımını yapan saatçi de bize; saatin Zile’den geldiğini eski büyüklerin söylediğini  belirtmiştir.

Tokat Saat Kulesi’ne  ve Merzifon Saat Kulesi’ne 2003 yılı Temmuzunda çıkılarak inceleme yapılmıştır. Merzifon ve Zile saat kuleleri aynı yıllarda yapıldığına göre normalde saatlerin aynı marka ve modelde olması gerekir.   Tokat saat kulesindeki saat üzerinde bir tarih ve marka tespit edilememiştir. Merzifon saat kulesindeki saatten farklı olduğu görülmüştür. Tarih olmaması sebebiyle saatin Zile’den gittiği yolunda  bir kanaate ulaşılamadı.

Emekli Öğretmen İbrahim Aksoy,  1936-1938 arasında Zile Belediye Başkanlığı yapan babası Zihni Aksoy’dan saatin Yozgat’a götürüldüğü sözünü bizzat duyduğunu ancak satıldığını söylemediğini ifade etmiştir.

Emekli Öğretmen Bekir Aksoy da  dedesinden Zile saatinin belediyenin borcu sebebiyle Yozgat’a veya Çorum’a  satıldığını  rivayet etmektedir. Çorum’a gittiği yolunda başka rivayetler de bulunmaktadır. 

Bu beyan ve rivayetler üzerine 2005  Temmuzunda Avukat Murat Kurnaz ile birlikte Yozgat’a giderek saat kulesine çıkıp yaptığımız incelemede, saat ve makinesi üzerinde herhangi bir marka, tarih veya bir yazı tespit edilememiştir. Ayrıca  dört taraftaki saat katranının Tokat saatine göre biraz küçük olduğu görülmüştür. Yozgatlı araştırmacı Temel Sönmezi kitabında Yozgatlı Yazar Abbas Sayar’ın anılarından bu saatin yerine yerleştirilmesi verilmekte ancak tarih belirtilmemektedir.[32]

Kemal Özdemir, Yozgat saat kulesindeki saatin  Fransız yapımı olup  L.D.Odobey.morez (Jura) yazısı okunduğunu belirtmektedir.[33] 

Tanıkların ifadelerinden saatin 1930’lu yılların ortalarına kadar  çalıştığı, bu tarihlerden sonra bir süre Hasanağa Camisi’nin yanındaki mahzende beklediği belirlenmiş, ancak sonrası tespit edilememiştir. 

Benzer bir durum yine Ziya Paşa’nın aynı yılda Amasya’da yaptırdığı saat kulesi için de geçerlidir. 1939 yılında Amasya’da Yeşilırmak üzerine yapılacak köprü ve depremde hasar görmesi sebebiyle saat kulesinin yıkılması gündeme alınır. 1940 yılında da yıkılır. Bazı vatandaşlar saatinin Çorum’a satıldığı, bazı vatandaşlar da Zile’ye satıldığı yönünde iddialarda bulunmaktadır.  Saatin çanı  H.1114/1702-1703 yılında kilise çanı olarak bağışlanmıştır. Bu saat çanı kuleden indirildikten  çok sonra 1979 yılında Amasya itfaiyesine verilmiştir.[34]

Zile İtfaiyesi’nin önündeki çanın da bir kilise çanı olduğu üzerindeki yazıdan anlaşılmaktadır. Ziya Paşa zamanında Amasya ve Zile dahil beş saat kulesi yapıldığına göre Zile Saat Kulesi’nde de bu çan kullanılarak, saat söküldükten sonra bu çanın da itfaiyeye verilmiş olabileceği düşünülmektedir.

Ne hazindir ki, Amasya ve Zile saat kulelerinin saatlerinin o tarihlerde akibetleri aynı olmuş ve nereye verildiği  tespit edilememiştir

 Ziya Paşa Amasya saat kulesini yaptırdıktan sonra  yazdığı şiirde  tarih düşürmüştür.  Zile Kalesi’nde 137 yıldan beri gökyüzüne yükselen, ucunda, günün her saatinde bayrağımız dalgalanan  Ziya Paşa’nın eseri saat kulesi için yukarıdaki şiirindeki “Amasya” yerine “Zile” yazıp;

            Ziya geldi saadet buldu belde

            Dişün her an cemaatle  Zile

            Mücevher saate benzer bu tarih

            Ziyalandı bu saatle Zile

            diye söyleyerek rahmetle anıyoruz büyük Şairi.

            Şan ve şerefle dolu tarihimizden bir çok hatıraları muhafaza eden kalelerimizin tarihi ve turistik önemleri büyüktür. Ayakta durabilenler bundan sonra muhafaza edilmezse yıkılmaya ve yok olmaya adaydır.

            Son olarak Zile Kalesi için daha önce bir yazımızda yazdığımız temennileri burada tekrar etmek istiyoruz:

            “Evliya Çelebi Zile Kalesi’nde birkaç sarnıç olduğundan bahsediyor. Çeşitli kaynaklarda da belirtiliyor. Hâttâ Zileliler arasında Pontuslardan kalan bir yeraltı tünelinin Kale’den Namlıhisar’a Aslan Dede’ye çıktığı bile rivayet ediliyor…

            Kale’de de bilimsel bir kazı yapılmasını sağlayabilirsek, Charles Texier’in de belirttiği antik çağa ait pek çok bulgular elde edilebilir. Evliya Çelebi’nin bahsettiği diğer sarnıçlar, belki de söylenti olan tünel ortaya çıkabilir. Belki de hiç beklemediğimiz Zile’yi Ballıca Mağarası gibi turizm merkezi haline getirecek eserler ortaya çıkabilir. Anaitis Meshebi’nin tapınak kalıntıları çıkabilir.  Gerekirse  Devlet’in izni ile üniversitelerimiz, bilim adamları gözetiminde Kale’nin içi karış karış kazılmalıdır.Unutulmasın ki Cahit Öztelli Hocamızın bulduğu bir tablet bize Maşat Höyüğü kazandırdı.  Bunların ortaya çıkması demek; turizm yönünden turların Amasya’dan Zile üzeri Tokat’a  geçmesi demektir.”[35]  

            Bizim bu temennimizi  yıllar önce Aziz Nesin şöyle dile getirmiş;  “Zile Müftüsü sayın Arif Kılıç’ı tanımaktan kıvanç duydum…

Sayın Arif Kılıç’ın da içi yanıktı. Zile’de tarihi eserler de günden güne yokedilmektedir.

Zile’de bir dernek kurulsa, bu dernek üç-dört lise bitirmiş çalışkan genci  arkeolog olarak  yetiştirse… Benimki bir dilek. Toprakları verimli zengin Zile’nin çalışkan halkı kendisi, kendisi için bu işi yapamaz mı?

Zileli bu gençlerin yetişmesine harcıyacağı parayı birkaç yılda çıkarır da Zile’de sonsuz bir gelir kaynağı olur…

            Turist, turiiiist!...” bağırıp, çağırıp duruyoruz… Onlarda olmıyan tarih…Onu da bize verenler vermiş. Her ne yana baksan, her nereye adımını atsan, tarih… Daha ne istiyoruz? İşte Zile, çok güzel turistik bir kent olabilir. Bir kalesi var ki o yeter. Panayırı da var.[36]

            Son olarak Rahmi Dönmez’in şu sözlerini vererek Kale’yi gezmenizi diliyoruz:

            Orta Anadolu steplerinde sık sık hissedilen deniz hasreti ve dar vadilere kapalı dağlar arasına gömülmüş ufuksuz şehirlerin insana verdikleri ağır kasvet duygusunu Zile’de duymazsınız. Alabildiğine geniş ufuklar ve mor dağlar gözlerimizi oyalar, içinize ferahlık verir. Ev içinde veya çarşıda canı biraz sıkılan bir insan Kale’ye çıkarak biraz dolaşsa bütün sıkıntısı geçer. Gönlüne ferahlık dolar. Zamanı hoş geçer…”[37]7

KAYNAKÇA

            Abdizade Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi I,  Sadeleştirenler Ali Yılmaz-Mehmet Akkuş, 1986 

Abdullah Kehale, Milli Mücadelede İç İsyanlar ve Cemil Cahit’in Anıları,  1997

Arif Kılıç, Zile Tarihi, Çağıltı Dergisi, 1961

Ali Özçağlar,  Zile’nin Coğrafi Özellikleri, Zile ve Zileliler 2000  Belgeseli,  İstanbul 2000

            Aziz Nesin, Akşam  Gazetesi 12 Nisan 1960

            Aziz Nesin, Akşam Gazetesi 13 Nisan 1960

            Bekir Altındal, Zile’nin Makus Talihi Böyle mi Devam Edecek? Tokat Kültür Haber Dergisi, Sayı: 21, İstanbul 2006

            Charles Texier, Küçük Asya,  Cilt: III, sayfa, 163,168,169, Çeviren Ali Suat,    Ankara 2002      

            Hüseyin Menç, Amasya Tarihinden Sayfalar,  Amasya 1987

            Evliya Çelebi Seyahatnamesi Cilt III-IV. Sayfa; 185-188,  Hicri 1060 yılı İstanbul 1986

            İ. Hakkı Uzunçarşılı, Tokat Kitabeleri, Maarif Vekaleti, İstanbul 1927- Tokat Kitabeleri, Hazırlayanlar Ulu Mehmet Emin Ulu  - Mehmet Mercan, Ankara 2003

            Hakkı Acun, Anadolu Saat Kuleleri,  1994

Halis Turgut Cinlioğlu  (Asarkaya), Osmanlılar Zamanında Tokat, ,  I. cilt  2.cilt, Tokat Matbaası 1950, 3.cilt Tokat Matbaası, 1951  4.cilt Barış Matbaası 1973

            Hamza Gündoğdu, A.A. Bayhan, A. Murat  Aktemur, İ.U Kukaracı, A. Çelik, Burhanettin Güneş, Tarihi Yaşatan İl Tokat, 2006

            Kemal Özdemir, Osmanlı’dan Günümüze Saatler, İstanbul 1993

Kemal Türker, Zile İsyanı ve Miralay Hilmi Bey,  Tokat Kültür Araştırma Dergisi, Sayı:1, Tokat 1991

Kemal Türker, Halay Aylık Kültür Dergisi, Ankara, Mayıs 1984,

            Kemal Türker, Zile ve Kalesi, a,g,e, Bu yazı için  Ufuk Mistepe’nin, www.unyezile.net  Zile Makaleleri bölümünden yararlanılmıştır.

            Mehmet Sezen, Zile’nin Kaderi, Ülkemiz Aylık Bilim Kültür Dergisi, Sayı: 37, Haziran 1969

            Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı,  1997  

Mustafa Kemal ATATÜRK , Nutuk, Devlet kitapları C: II,  M Eğitim Basımevi, İstanbul  1973

            Münir Atalar, Zile İle İlgili Bazı Arşiv Kayıtları, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu,  1987 - (Mühimme Defteri :24, Belge no: 887, sayfa: 324,   tarih 3/S/982/1574)

            Nazmi Sevgen, Anadolu kaleleri I Cilt, Ankara 1959

Orhan Yılmaz, Milli Mücadelede Zile İsyanı, 2005 

            Rahmi Dönmez, Zile, Samsun 1951

Tahsin Özgüç,  Maşat Höyük ve Çevresindeki Kazılar, TTK Yayını, V. Dizi Sayı: 38, Sayfa; IX-XI,1-3, Ankara  1978

Temel Sönmez, Dünden Bugüne Yozgat 1955-2000   Yozgat 

Tuncer Baykara, Türkiye Selçuklularının Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Sayfa: 132, İstanbul 2004

            Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları ve Beylikler Döneminde Toplum ve Ekonomi, Genel Türk Tarihi, Cilt: 4,   Ankara 2002 

            Sedat Alp’in 8. Türk Tarih Kurumu Kongresi bildirisi

Salname-i Vilayet-i Sivas,1287, 1288, 1301, 1325, Sivas Vilayet Matbaası

Strabon ,Geopraphika, (Coğrafya), Kitap X11,XIII, XIV, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Çeviren Adnan Pekman, İstanbul 1987

            Şemseddin Sami Bey, Kaamus-u Alâm, Cilt: 4, Sayfa: 3443. Mihran Matbaası İstanbul 1311-1891

            Bedriye Işık

            Bekir Aksoy

            İbrahim Aksoy

            Cemile Sezen Suna

            Hacı Ömer Cinkılıç

            Hasan Dilmaç

            Hayriye Okuroğlu

            Kamil Öztelli

            Mehmet Sezen

            Necdet Sakaoğlu,

            Osman Altunalan

*Tapu Kadastro Başmüfettişi

[1] - Nazmi Sevgen, Anadolu Kaleleri I. Cilt Ankara 1959

[2]  - Prof. Dr. Ali Özçağlar, Zile’nin Coğrafi Özellikleri, Zile ve Zileliler 2000 Belgeseli,  İstanbul 2000

                [3]  - Amasyalı Coğrafyacı Strabonn Geopraphika Kitap: XII, XIII, XIV. Çeviren Adnan Pekman,  İstanbul 1987

[4]-  Tahsin Özgüç,  Maşat Höyük ve Çevresindeki Kazılar, TTK Yayını, V. Dizi Sayı: 38, Sayfa; IX-XI,1-3, Ankara  1978

                [5]-  Tahsin Özgüç a.g.e. - Sedat Alp’in 8. Türk Tarih Kurumu Kongresi bildirisi

                [6] -  Şemseddin Sami Bey, Kaamus-u Alâm, Cilt: 4, Sayfa: 3443. Mihran Matbaası İstanbul 1311-1891

                [7] - Abdizade Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi I,  Sadeleştirenler Ali Yılmaz-Mehmet Akkuş, 1986 

                [8] -  Arif Kılıç, Zile Tarihi, Çağıltı Dergisi, 1961

                [9] - Rahmi Dönmez, Zile, Samsun 1951

                [10] -  Charles Texier, Küçük Asya,  Cilt: III, sayfa, 163,168,169, Çeviren Ali Suat,    Ankara 2002      

[11] - Tuncer Baykara, Türkiye Selçuklularının Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Sayfa: 132, İstanbul 2004

                [12] - Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları ve Beylikler Döneminde Toplum ve Ekonomi, Genel Türk Tarihi, Cilt: 4,   Ankara 2002 

                [13] - İ. Hakkı Uzunçarşılı, Tokat Kitabeleri, Maarif Vekâleti, İstanbul 1927- Tokat Kitabeleri, Hazırlayanlar Ulu Mehmet Emin - Mercan Mehmet, Ankara 2003

[14] -  Halis Turgut Cinlioğlu  (Asarkaya), Osmanlılar Zamanında Tokat, ,  I. cilt  2.cilt, Tokat Matbaası 1950, 3.cilt Tokat Matbaası, 1951  4.cilt Barış Matbaası 1973

                [15] - Evliya Çelebi Seyahatnamesi Cilt III-IV. Sayfa; 185-188,  Hicri 1060 yılı İstanbul 1986

                [16] -  Tarihçi-Araştırmacı-Yazar Necdet Sakaoğlu, 15 Mayıs 2003 tarihinde Zile Belediyesi, Mimar Sinan Üniversitesi, ÇEKÜL Vakfı ve Tarihi Türk Evleri Derneği tarafından düzenlenen “21. Tarihi Türk Evleri-Zile Evleri Sempozyumu”nda yaptığı seminer çalışmasında Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ndeki Zile bölümünü açıklamış olup kitabımıza aldığımız açıklamalarından Kale ile ilgili bölüm buraya alınmıştır.

                [17] - Münir Atalar, Zile İle İlgili Bazı Arşiv Kayıtları, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu,  1987 - (Mühimme Defteri :24, Belge no: 887, sayfa: 324,   tarih 3/S/982/1574)

                [18] - İ.H.Uzunçarşılı, a.g.e. 2004

                [19]  - Halis Turgut Cinlioğlu (Asarkaya) a.g.e.

[20]  - Orhan Yılmaz, Milli Mücadelede Zile İsyanı, 2005 - Abdullah Kehale, Milli Mücadelede İç İsyanlar ve Cemil Cahit’in Anıları,  1997

[21] - Kemal Türker, Zile İsyanı ve Miralay Hilmi Bey,  Tokat Kültür Araştırma Dergisi, Sayı:1, Tokat 1991

[22] - Atatürk Mustafa Kemal, Nutuk, Devlet kitapları C: II,  M Eğitim Basımevi, İstanbul  1973

[23] - Kemal Türker, Halay Aylık Kültür Dergisi, Ankara, Mayıs 1984,

                [24] - Kemal Türker, Zile ve Kalesi, a,g,e, Bu yazı için Ufuk Mistepe’nin www.unyezile.net  Zile Makaleleri bölümünden yararlanılmıştır.

                [25] - Hamza Gündoğdu, A.A. Bayhan, A. Murat Aktemur, İ.U Kukaracı, A. Çelik, Burhanettin Güneş, Tarihi Yaşatan İl Tokat, 2006

                [26] - Rahmi Dönmez, a.g.e

                [27]  - Mehmet Sezen, Zile’nin Kaderi, Ülkemiz Aylık Bilim Kültür Dergisi, Sayı: 37, Haziran 1969 

                [28] - Aziz Nesin, Akşam Gazetesi 12 Nisan 1960

                [29] - Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı,  1997  

                [30] - Hakkı Acun, Anadolu Saat Kuleleri,  1994

                [31] - Kemal Özdemir, Osmanlı’dan Günümüze Saatler, İstanbul 1993

[32] -  Temel Sönmez, Dünden Bugüne Yozgat 1955-2000   Yozgat 

                [33] - Kemal Özdemir. a.g.e.

                [34]  - Hüseyin Menç, Amasya Tarihinden Sayfalar,  Amasya 1987

                [35] - Bekir Altındal, Zile’nin Makus Talihi Böyle mi Devam Edecek? Tokat Kültür Haber Dergisi, Sayı: 21, İstanbul 2006

                [36] - Aziz Nesin, Akşam Gazetesi 13 Nisan 1960

                [37] - Rahmi Dönmez, a.g.e.

Zile Sempozyumu'nun Mimarları Türk Evi'nde Misafirleri Ağırlarken.

Fotoğraflar : Mustafa BELDEK - M. Ufuk MİSTEPE

Bekir ALTINDAL Kale Surlarından Katılımcılara Mihmandarlık Yaparken ve Kale Dehlizi Girişinde Tetkikte.

Soldaki Fotoğraf : Mustafa BELDEK - Sağdaki Fotoğraf : M. Ufuk MİSTEPE 09.10.2008

Oğuzhan KUL, Bekir ALTINDAL, Hüseyin AKAY Ara Dinlenmede. - Katılımcılar Bildirilerini Sunarken.

Fotoğraflar : Oğuzhan KUL ve M. Ufuk MİSTEPE - 11.10.2008 Zile


Devam Edecek

Zile Makaleleri Sayfasına  

Dönmek İçin TIKLAYINIZ

YAZDIR