ANA SAYFA            
(Bu sayfa en son 07 Ağustos 2004 tarihinde güncellenmiştir.)

.

 

ÜNYE
(ÇALEOĞLU)
KALESİ


Yaşar ARGAN

Makale : Yaşar ARGAN
(Öğretmen - Ünye Belediyesi Başkan Danışmanı - Gazeteci - Yazar)
 

(Ünye Kent Araştırmaları Serisi : 1 - İst/2004, 192 Sh.)

 

 

İPEKYOLU'NUN
GÜVENLİĞİ MESELESİ

            Ticaret yollarının işlemesi için gerekli olan en önemli unsur güvenlik ve sigorta sisteminin işleyişidir. Kendini güvende hisseden esnaf ve tüccarlar bu yolları işlek hale getirecek ve oralarda ticaretin hareketlenmesini sağlayacaklardır. Bunun gibi İpekyolu'nu ön plâna çıkaran unsur da güvenlik meselesidir.

            Bu yol üzerinde kervan ticaretine iştirak eden tüccarların mallarını ve canlarını korumak için çok önemli tedbirler almışlardır. Her yüzyıla göre değişen bu tedbirler tek gaye ile yapılmıştır. O da ticareti her zaman canlı tutabilmek içindir. Ünye'nin coğrafî olarak stratejik bir noktada bulunmasından dolayı Kaşkalar ve Hititler'den günümüze kadar hem askerî ve hem de ticarî açıdan mücadelelere sahne olmuştur.

            Pontus hükümdarı Mithradates Ünye - Niksar yol hattının güvenliğini sağlamak için Ünye (Çaleoğlu) Kalesi, Kevgir Kalesi gibi önemli kaleler inşa etmişlerdir. Yine aynı şekilde Hacı Emiroğulları da Genç Ağa Kalesi'ni inşa ederek bölgede siyasî, askerî ve iktisadî olarak ön plâna çıkmak istemiştir. Bu bölümde önce kaleler, sonra askeri teşkilât ve buna bağlı olan jandarma teşkilâtı ve son olarak da polis teşkilâtı üzerinde durulacaktır.

A - BİR GÜVENLİK HATTI OLARAK KALELER
ÜNYE (ÇALEOĞLU) KALESİ

            Ünye Kalesi, Ünye – Niksar yolunun 7. Kilometresinde, yolun solunda kalan yaklaşık 180 – 200 m yükseklikte bir tepenin üzerinde kuruludur. Bu yapı, Kale Köyü’nün sınırları içerisinde bulunmasına rağmen, denizden dahi bütün açıklığı ile görülmektedir. Jeologların ifadesine göre, kale çok eski çağlarda bir yanardağ imiş.

            Daha sonraları ise faaliyetini tamamlayan bu yanardağın kraterleri üzerinde kaleyi inşa etmişler. Yalçın dik yamaçlar üzerinde kurulan duvarlar ve sütunlar bugün bile yeniliğini korumakta ve turistlerin ilgisini çekmektedir. Kale çevre yüzeyine göre çok yüksek olduğu için XI - XII. yüzyıllarda insanlar tarafından âdeta müstahkem mevki olarak kullanılmıştır.

            Giriş, surların yıkılmış bir bölümünden sağlanıyor. Surların yüksekliği arazinin meyline uyarak bazı bölgelerde 20 m'’e ulaşıyor. İç bölümde define avcılarının saldırılarına dayanmış yapı duvarları dikkati çekiyor. Kalenin, Pontus Kralları’ndan II. Mithradates (İ.Ö. 250 – 220) tarafından  yapıldığı zannedilmektedir.

            Bu ve buna benzer kalelere Amasya ve Pontus Kralları’nın yaşadığı bölgelerde rastlamaktayız. 1817 – 1819 yılları arasında Karadeniz kıyılarını baştan başa gezen Ermeni seyyah Bıjıskyan Ünye’ye de gelmiş ve kaleyi görmüştür. Bıjıskyan, kalenin şehrin Güney’inde, yarım saat mesafede sivri bir tepenin üzerinde, dört kat surla çevrili metin bir kale olduğunu, surun son katının tepenin zirvesinde olduğunu belirtmektedir.

            Ağaçların içinde kaybolan kalenin derebeyleri tarafından meydana çıkarılarak tamir edildiğini ve iki kapısı ve içinde yedi sarnıcı olan bu yapının Cenovalılar’dan kalmış olduğunu söylemektedir. Kalenin Cenovalılar değil Pontus Hükümdarı II. Mithradates tarafından yapıldığı görüşü daha ağır basmaktadır.

            1836 – 40 yıllarında Anadolu’yu inceleyen Hamilton ise kalenin yüksek ve dik kayalıkların zirvesine yerleştirildiğini ve buralardaki kayaların yüksekliğinin yaklaşık 500 feet kadar ulaştığını; buradaki kayalıklar sarp uçurumun pürüzsüz yüzünde önü dört direkli bir mabet görüntüsü verdiğini ve bu sarp uçurumun içine doğru küçük bir mağara olduğunu söylemektedir.

            1847 yılında Karadeniz kıyılarını gezen Xavier Hommaire de Hell, “Voyage en Turquie et en Perse” adlı eserinde Ünye Kalesi hakkında şunları söylemektedir.

            “Eskiden Süleyman Paşa’nın emrindeki bir ağa tarafından kullanılıyormuş. Burayı tamir etmek neredeyse imkânsız, zira oraya ulaşmak için normal bir adamın kolayca savunabileceği boğazlardan da geçmek gerekiyor. Aynı yerde kayaya oyulmuş bir anıt bulunuyor. Daha çok Bizans işine benziyor. Bir kartalın döküntüleri alınlıkta görünebilir. Bütün her şey burada ağanın ismi olan Çaloğlu adı altında düzenleniyor.”

            Vital Cuinnet ise kalenin Bizans şatolarının harabelerini andırdığı ve Ünye limanına hâkim olan bu kalenin şüphesiz korunduğunu; ana girişinde pencere fresklerle ve kapının üst kısmında kabartma tarzında bir işleme ile Roma İmparatorluğu'nun bir simgesi olan kartal resmi ile süslenmiş olduğunu belirtmektedir.

            Emine Altunel, 'Ünye Kazası Monografyası'nda, kalenin yüksek bir kaya üzerinde inşa edildiği ve kayanın dört tarafındaki mail satıhlar üzerine duvarlar yapıldığı ve her duvar ile sathı mailin arası toprakla doldurulacak istihkâmlar vücuda getirildiğini söylemektedir. Geçtiğimiz yıllarda Ünye'ye gelen ve araştırmalarda bulunan Prof. Dr. Bilge Umar 'Karadeniz Kappadokiası' adlı seyahatnamesinde Ünye Kalesi hakkında şu bilgileri vermiştir.

            "Oinoe/Ünye yakınlarında bulunan tek ama önemli tarihsel kalıntı; pek yerinde olmayarak Ünye Kalesi denen (Ünye'nin Kale Köyü'ndeki denilse doğru olur) kale ve orada kale girişi yanı başında bulunan Paphlogonala türü görkemli kaya mezarıdır. Söz konusu kale, Ünye'nin 5 km kadar Güneydoğu'sunda demir madeninin yakınında Kale Köyü yanı başında dimdik yükselen bir doruğun (doruktan az aşağıdaki) küçük düzlük bölümünden oluşuyor.

              Küçük düzlük öylesine dik ve yalçın yamaç üzerindedir ki, altındaki kayalığın o dik yüzeyleri kendiliğinden, yani doğal bir sur oluşturuyor. Bu nedenle, yalnız o küçük düzlüğe tırmanan dar yolun düzlüğe vardığı yerde, doruğun Güneydoğu yanından, sur kapısı türünde bir sur bölümü yapmak amaca yetebilmiştir. Oinoe/Ünye'nin böyle kilometrelerce uzağındaki bu kale, asla Ünye'yi savunmaya yarayamaz; yalnızca iç bölgeden gelip Ünye'ye çıkan yolu denetlemek için yapıldığı bellidir. Sözünü ettiğimiz kale kapısı ya da duvar günümüzdeki biçimiyle, Bizans çağından kalmadır; işlenmiş taşlarla yapılmış ve yapımında kireç harcı kullanılmıştır."

Atmaca Efsanesi

            Ünye'ye gelen en son seyyahlardan biri John Freely'dir. Freely ise Türkiye Uygarlıklar Rehberi adlı çalışmasının ikinci cildini Karadeniz ve Marmara'ya ayırmıştır. Yazar Ünye Kalesi için, kalenin muhtemelen Bizans İmparatoru I. Andronikos Komnenos (1183 - 85) tahta çıkmadan önce yaptırıldığını söylemektedir. I. Andronikos'un Ünye Kalesi'nden büyük bir sarayda sürgün yaşadığını bilmekteyiz.

            Ancak kalenin ilk yapılışı Pontus Kralı II. Mithradates tarafından gerçekleşmiştir. Bizanslılar Ünlü bir Bizans kalesi olan tarihi Oinoe Kalesi'nde kartal simgelerinin olması Bizans'ın bu kaleyi kullandığını göstermektedir. I. Andronikos Komnenos 1183'te Konstantinopolis'te tahta çıkmadan önce kısa süreliğine Ünye Kalesi'ni tımar olarak elinde tutmuştur. Freely Ünye Kalesi'nin diğer bir isminin Atmaca Kalesi olduğu söylemektedir. Efsane şu şekildedir.

              "Çaleoğlu Kalesi aynı zamanda efsanevî Atmaca Kalesi'dir. Edebiyatta ilk olarak, Jean d'Arran'ın yazdığı XIV. yüzyıl romanı Melusine'de görülür. Melusine, hem Kıbrıs'ı hem de Kilikia Ermeni KralIığı'nı yöneten hanedan Lusignan Kontu Raimondin'in karısıydı. Efsaneye göre, Melusine'in kız kardeşi Prenses Merlier, kıyamete kadar bu kalede mahpus tutulmaya mahkûm edilmiştir. Gardiyanı bir atmacaydı, ama aynı zamanda kalenin etrafında şövalyeler de nöbet tutuyordu.

              Şövalyelerin görevi atmacayı uyanık tutmak ve yemeden, içmeden, uyumadan, sohbet etmeden üç gün boyunca kalenin dışında beklemekti. Ödül olarak mahpus prenses, 'maddî' olmak kaydıyla, her dileklerini yerine getiriyordu, ama ondan 'vücudunu ya da evlilikle veya başka yollarla aşkını talep edemiyordu.'  Uygunsuz isteklerde bulunan şövalyelerin dokuz nesli bahtsızlıktan kurtulmuyordu. Bir Ermeni Kralı nöbetini tuttuktan sonra prensesi istemiş, ceza olarak da o ve torunları kendilerini bitmeyen bir savaşın içinde bulmuşlardır.

Kalenin Kapısı

            Yarıya kadar toprağa gömülü olan kapısının yanlarında renkli hayvan ve insan resimleri mevcuttur. Bu resimler bugün görülemeyecek kadar silinmiştir. Kapı 5 m yükseklikte ve harap bir vaziyettedir. Araştırmalar bu kapının II. Mithradates zamanında yapıldığı hissini kuvvetlendirir vaziyettedir.

            Kalenin sur duvarları Horasan harcı ve moloz taşlardan yapılmıştır. M. Bahattin, "Kalenin üst tarafında tahminen 5 metre yükseklikte bir de taştan kireçle yapılmış büyük bir kapı harabesi bulunur" demektedir. Emine Altunel "Kapı cihetindeki duvarlar kısmen Osmanlı ve kısmen de Yunan ve Roma mimarisine ait baka olduğu zannını vermektedir" diyor.

Kaya Mezarı (On İki Kral Mezarı)

            Kuzeybatı ve Güneydoğu'dan Ünye suyunun kolu ile çevrili tepenin Kuzey ve Kuzeybatı yamaçları çok sarptır. Tepe Güney'den dik bir boyunla arkadaki yamaçlara bağlıdır. Giriş Güneydoğu'dadır.

            Bu cephede yerden 10 m kadar yükseklikten, genişliği 3 m, yüksekliği 2 m tetrastil bir kaya mezar dikkati çekiyor. Mezara çıktığı sanılan kayaya oyma basamağa benzer plâtform bugün kullanılmaz durumdadır. Mezarın çıktığı üçgen kalınlığının her üç noktasında birer kabartma kartal vardır. Sağ uçtaki, iyi korunmuş durumdadır. 1833 - 37 yılları arasında Anadolu'da seyahat ettiği bilinen Charles Texier bu kaya mezarları hakkında enteresan bilgiler verir :

              "Kalipler'in memleketi olan bu mevki şimdi de demir madenleri ile meşhurdur ve ahalisi demircilikle halâ iştigal ederler. Ünye'nin 8 km Güney'inde Kale Köyü'nde yüksek ve hemen çıkılmaz bir tepede eski bir şato vardır. Mabet şeklindeki bir medfen en uçurum bir kayanın içerisine oyulmuştur.

              Buraya çıkmak mümkün olmadığından yapan amelenin işlerini bitirdikten sonra tepeden iplerle indikleri muhtemeldir. Eskiler böyle illerde ameleyi taa yukardan iplerle indirirlerdi.  Altun istihsalinden bahsederken pıin (?) bu ameleyi iyi tarif eder : 'bu taşları yontanlar iplerle asılmışlardır. Uzaktan bu garip manzarayı görenler yeni bir şekilde kuşlar var zannederler."

            Hamilton ise kaya mezarı hakkında "Burada dik yüksekliği 200 feet'e varan dik kayalıklar bulunuyor. Buradaki kayalıklar sarp uçurumun pürüzsüz yüzünde önü dört direkli bir mabet görüntüsü veriyor. Bu sarp uçurumun içine doğru bir açıklık küçük bir mağaraya ulaşıyor. Rivayetlere göre çok eskiden bir kimse burada inzivaya çekilmiş ve hayatını burada sürdürmüş.

            Şimdi oraya ulaşmak imkânsız, hiçbir merdiven oraya ulaşamaz. Kayalığın yüzünde dışarıya doğru oyulmuş olan dar bir yol da neredeyse yok olmuş. Mabedin her bir tarafında çeşitli çizimler vardı. Öyle görünüyor ki bunlar Rum azizlere ait" derken; Vital Cuinnet, "Bu kayanın yüzü oldukça sarptır. Kayanın içinde öyle bir yer var ki oraya ulaşmak mümkünsüzdür. Mezarı anımsatan bir eser vardır.

Kaya Mezarları

Ünye Kalesi

            Ch. Texier'in belirttiği gibi işçiler bu mezarı kazımak için şüphesiz kayanın tepesinden aşağıya ip vasıtası ile inmek zorunda kalmışlardır" diyor.  Xavier Hommaire De Hell ise "kayaya oyulmuş bir anıt bulunuyor. Daha çok Bizans işine benziyor. Bir kartalın döküntüleri alınlıkta görünebilir" demektedir.

            M. Bahattin, 1930 yılı için "Kale kapısı, daha doğru tâbirle kuyu yeri halâ bellidir. Kuyu yerinin üstünde sathı arzdan tahminen 5 metre yükseklikte kraterin böğründe, kayaya oyulmuş bir oda kapısı görünür. Kapının her iki tarafında boya ile yapılmış azize resimleri vardır" demiştir. Kendisinden 10 sene sonra Altımel, "burada 20 m irtifaında insan eli ile yapılmış bir oyuğun içinde bulunan odada boya ile yapılmış Hıristiyan azizlerin resimleri vardır" diyecektir.

            Prof. Dr. Bilge Umar ise "Kale kapısının yanı başında, dışında yalçın kayalığın dimdik yüzeyi düzeltilerek biraz yükseğe işlenmiş kaya mezarı, Bittel'in İ.Ö. VII. yüzyıla tarihlediği Paphlagonia kaya mezarlarının tüm özelliklerini gösteriyor.Buna bakılırsa o da aynı dönemden kalmadır" diyerek konuya açıklık getirecektir. Freely ise burada önceleri Bizans kartal şekilleri olduğunu söylemektedir.

Dehlizler

            Zirveye yakın bölgede kırk beş derece meyille Kuzeybatı yönünde tepenin dibine iner izlenimini veren iki tünel vardır. İkisi de basamaklıdır. Derin olanı 485 basamaktan sonra yukarıdan atılmış taşlarla tıkanmış durumdadır. Tüneller gizli bir giriş olabileceği gibi tepenin eteklerindeki suya inen bir geçit de olabilir. Başka bir olasılık ise tünellerin sarnıç olarak kullanmalarıdır. Bunu kuvvetlendirir mahiyette tünel girişinin alt sağ bölümünde su kaynağına benzer, suyun tünele akması yapılmış izlenimini veren oluklar vardır.

Ünye Kalesi'nden Irmağa İnen Merdivenli Giriş

Su Yolu Tüneli

            Savaş zamanları çevreyle ilişkileri kesilen derebeyler içecek sularını anılan geçit yardımıyla sağlarmış. Bu merdivenler Kuzey Anadolu'da çok rastlanan ve eski çağlarda kutsal amaçlarla tepelerden derinliklere kazılan tünellere iner diyenler vardır. Vital Cuinnet,"hemen onun yanında kayanın tepesinde iki metre genişliğinde bir tünel var ve kayanın içinde yüzden fazla basamak bulunmakta, buradan aşağı yukarı 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Niksar'a giden anayola varılır" diyor.

Tilki Mağarası

            Semavi Eyice ise "Her kalenin yiyecek saklamak üzere kâgir ambarları, koğuşları, özellikle su ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuyusu veya sarnıçları vardı. Bazı kalelerde su ihtiyacını karşılamak, uzun kuşatmalara dayanabilmek için dışarıdaki bir kaynağa inen tünel biçiminde gizli bir yol bulunuyordu. Karadeniz kıyısında Ünye Kalesi'nin suya inen böyle gizli yolu veya tüneli vardır" demektedir.

            1930 yılında Resimli Ünye Rehberi'ni neşreden M. Bahattin, "Harp ve muhasara zamanlarında şedit ihtiyaç suya olduğundan, istihkâm hatlarının orta kısmından ve yekpare kayalar arasından olmak suretiyle, yakından geçen dereye bir su yolu yapılmıştır. Merdivenle inilen bu karanlık yola mum ziyası ile 400 basamak kadar inenler varsa da her ziyaretçi buraya taş yuvarlamak sevdasından kurtulmadığı için yolun daha ilerisi taşla kapatılmış bulunuyor. Kalenin üst kısmında bir su havuzu olduğu gibi, yamaçlarında da kireçle yapılmış havuzlar vardır" diyecektir.

Ünye (Çaleoğlu) Kalesi ve Kaya Mezarı

            Emine Altunel ise, dehlizler ile alâkalı olarak, "Etekten zirveye kadar kat kat yükselen bu istihkâmlar arasına ve kaya içlerine muhariplerin su ihtiyacını temin etmek üzere kuyu ve mahzenler oyulmuştur. Orta istihkâm sırasında bugün 400 basamak kadar inilebilen, öteki yukardan atılan taşlarla tıkanmış bulunan büyük su deposu tesis edilmiştir" demektedir.

            Prof. Dr. Bilge Umar, "Kale içinde daha doğrusu sadece kapı işlevli duvarı olan düzlükte, sarnıçlar ve potern türü kuşatma zamanında gizlice dışarıya çıkmayı sağlayabilecek, merdivenli yer altı geçitleri vardır. Ancak Hitit başkenti Hattusa'da da karşılaşmamız, sanmıyorum ki buradakini dahi Hitit yapıtı yahut Hitit çağından kalmış saymamıza tek başına haklı gösterebilsin" yorumunda bulunacaktır.

            Bu dehlizlerin iki amaçla kullanıldığı açıktır. Birincisi yiyecek depolamak için kullanılmıştır. Yaz aylarında yiyeceklerin kokmaması için buzdolabı görevi yapan bu yerlerde korumak gayet mantıklı olduğu gibi, muhasara zamanında da kaleye altı ay yetecek yiyecek stoku da yapılmaktaydı. Bunun yanında kalede bulunanların su ihtiyacını da karşılamak için yapıldığı da bilinmelidir.

Osmanlılar Zamanında Ünye Kalesi

            Osmanlılar zamanında da kullanılan kalede 1485'te l dizdar, 16 mustahfız, 1520'de l dizdar, l kethüda, 1554'te l dizdar, 44 mustahfız, 1554'lü yıllarda ise Ünye ve Samsun Kaleleri'nin 29 mustahfızı kişi başına 1000 akçeden düşük gelire sahipken, 23'ü 1000 - 1500 akçe arası ve % ?'i de - ki bunların ikisi dizdar idi - 1500 - 4500 akçe arası gelire mutasarrıftı. Ünye'de 1455'te l dizdar, 27 mustahfız görev yapmaktaydı.

            XVII. yüzyılın büyük seyyahı Evliya Çelebi Ünye'yi büyük bir ihtimalle denizden seyretmiş olmalıdır. Evliya Çelebi Ünye Kalesi hakkında şu bilgileri veriyor. "Bunu eski zamanda, Trabzon Tekfuru 'Ünyes' adlı kral yaptırmıştır. Selçukoğulları'ndan Keykubat fethetmiştir. Sonra Umur Han eli ile Osmanlı tarafından zapt edilmiştir. Canik Sancağı içinde voyvodalıktır. Yüzelli akçelik kazadır. Ayrıca yeniçeri serdarı, kale dizdarı ve neferi vardır. Müftüsü ve nakibi yok. Kalesi deniz kıyısında, dört köşesi kârgir bir binadır...."

            Ünye Kalesi'ni muhtelif seyyahlar ve araştırmacılar ziyaret etmişlerdir. Yerli ve yabancı arkeologların dikkatini çeken kalede bazıları araştırmalarda ve kazılarda bulunmuşlardır. Bunların içinde Alman arkeologlardan Von Golla daha önceki yıllarda da Kale Köyü'ne gelerek bazı incelemelerde bulunmuştur.

            İncelemelerini Almanca bir kitap halinde yayınlayan arkeolog, özellikle kale içindeki su sarnıçlarından bahsetmiştir. Bugün ise kale bakımsızlıktan, define arayıcılarından ve zamanın çarkından yaşlanmış ve yavaş yavaş yıkılmaya başlamıştır. Ancak kısmen de olsa bu kalenin, bazı yapılan faaliyetler yıkılmasını geciktirmektedir.

2 - GENÇ AĞA KALESİ

            Genç Ağa Kalesi İkizce'ye bağlı Karlıtepe Köyü sınırları içerisindedir. Çevreye hâkim doğal bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. Bazı duvarların dışında, harabe haline gelmiştir. Kale iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümün kale kumandanının yerleşimi için inşa edildiği anlaşılmaktadır. Giriş kapısına yerli taştan oyulmuş 69 merdivenle çıkılmaktadır.

            Kapı duvarları fazla tahrip olmamıştır. Kapının hemen solunda 6 m2 genişliğinde bir oyma odacık bulunmaktadır. Kalenin içerisinde sarnıç olarak kullanıldığı tahmin edilen taştan oyma dört adet su kuyusu vardır. Giriş kapısının Kuzey'inde ve Kuzeydoğu'sunda moloz yığma taştan yapılmış surların büyük bir bölümü halâ mevcuttur. İkinci kısım sert ve sivri kayalardan oluşmaktadır. Bu bölümden günümüze sadece 6 - 7 m derinliğinde ağzı dar, dibi geniş bir su kuyusu kalmıştır.

3 - KEVGİR KALESİ

            Akkuş topraklarının Erbaa toprakları ile birleştiği, Alan Köyü topraklan ile Erbaa toprakları yakasında kalan ve bir ahşap köprü ile bağlantılı olan Kevgir Kalesi büyük bir ihtimalle Mithradatesler zamanında yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Etrafı uçurumla çevrili bir tepe üzerine kurulan kalenin adının nereden geldiği bilinmemektedir.

            Hasan Uğurlu Barajı'na akan Tifi Çayı, bir "U" yaparak kale topraklarını içine almış ve Erbaa topraklan kısmında kalmasına yol açmıştır. Bugün kale coğrafî yönden Akkuş topraklarına girmiş vaziyette Tifi Çayı üzerindeki bir köprü ile de yakın bağlantılıdır.

            Halk arasında Keygür adı verilen kalenin "Keçi Kalesi" adı ile de söylendiği yine rivayetler arasındadır. Tifi Çayı'ndan 399 m kadar yükseklikte bulunan kale, ulaşım imkânlarının yetersizliği sebebiyle turizme açılamamıştır. Bugün için kale harabe durumdadır. Harabe olmasına rağmen kaya içerisinde oyulmuş odalar, gizli yollarla bağlantılar, odalar içine yapılmış potalar (3 odada 75 adet pota tespit edilmiştir.), tüneller içerisinde 8 kişinin rahatlıkla yürüyeceği dikine merdivenler mevcuttur.

            Kevgir Kalesi'nde, kayalar içine oyulmuş merdivenlerin kale tepesinden % 40 meyille ilerleyerek Tifi Çayı altından Akkuş toprakları kısmına geçtiği tahmin edilmektedir. Kale tepesinden 752 basamak bir tünel içerisinde inildiğinde, göçük nedeniyle ilerlemenin mümkün olmadığı ve elektrik ışıklarının yeterli gelmediği görülmektedir. Diğer bir rivayete göre bu merdivenlerin Akkuş toprakları yakasında "Esgerous Bank" adıyla bilinen bir bankaya bağlantılı olduğu söylenmektedir.

            Kevgir Kalesi'nin yapısı ve kale hakkındaki rivayetlerden anlaşılacağı üzere kale etrafının uçurum ve sularla çevrili oluşu, kaya içine oyulmuş gizli yollar, tamamen oyma odalar ve bu odalardaki potaların varlığı buranın sikke basımında darphane olarak kullanıldığı ve gizlemeye elverişli bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Emine Altunel, Gevgir Kale civarında Danişmendliler devrine ait olan beşik şeklinde ve aynı zamanda mezar kapağı vazifesi gören ve çoğunluğu mermerden yapılmış ve üzerlerinde Arapça yazılar bulunan birçok lâhit olduğu ve ayrıca kayalar içine oyulmuş iki tane su yolunun var olduğunu söylemektedir.

4 - ESENKALE

            Esenkale bugün Keşköyü, Hozan pazarı sınırlarında bulunmaktadır. Esenkale'nin ana gövdesi benzerlerine oranla daha büyük ve oldukça geniş bir alana hâkimdir. Bugün giriş kısmı olduğu sanılan duvarların bazı bölümleri ayaktadır.

            Gövdeyi kuşatan surların önemli bölümü, savaşlar,depremler ve benzeri doğal koşullar nedeniyle yıkılmıştır. Ancak belli noktalarda, sur kalıntılarına parça parça rastlanmaktadır. Zirvedeki bazı bölümlerde duvar kalıntıları mevcuttur.

Esenkale

5 - DİĞER KALE HARABELERİ

            Ünye'de diğer kaleler olarak Esenkale, Erenyurt Kalesi, Şahinkale Ünye'de yer alan diğer kalelerdir. Bu kaleden başka iki kale daha vardır. Emine Altunel bu kaleler hakkında şu bilgileri vermektedir;

 

            "Kaza dahilinde birisi Ünye - Niksar (Kale Köyü) şosesi üzerinde, diğeri de Çöreği Köyü'nde denize yakın bir mahalde, üçüncüsü de Erbaa üzerinde üç tane kale bakayası vardır. Bu kalelerin yanından geçen şoselerin vaktiyle mühim ticaret ve muvasala yolları üzerinde yapılmış oldukları kanaatini vermektedir. Kayalar içine açılmış su yolları Erbaa hududundaki Gevgir Kale'de iki tane, Çöreği Kalesi'nde ise bir tanedir."

                                                        Yaşar ARGAN

 

Ünye Makaleleri Sayfasına  

Dönmek İçin TIKLAYINIZ

 

YAZDIR